Bundan
sonrası artık Kurt Seyit ve Şura İstanbul
değil, tam olarak “Esir Şehrin Hikâyesi” olabilir. Bu bölümde buna o kadar çok vurgu
yaptılar ki gerçekten de bu bölümde olduğu gibi önümüzdeki bölümler de bu
başlık altında geçecek gibi. Asıl hikâyeyi okuyanlardan olarak diziden o kadar hoşlanmasam
da yine de biteceği yavaş yavaş içime oturmaya başlıyor. Seyit ve yeni ailesi
dışındaki herkes bu şehirde esir kalmış gibi.
Aman Emine görmesin!
Mürvet,
Seyit’in “karısı” olunca artık Murka olmayı kabullendi. Kendisine Murka diye
seslenilmesine itiraz etmiyor. Mürvet’in hikâyeleri sustu, bu kez Seyit daha
fazla konuştu; hatta Seyit en çok bu bölümde konuştu. Uzun zamandır onun
kendisi ile ilgili bir şeyler anlattığını görmemiştik. Bu ikiliyi bir arada
görmekten hoşlanmasam da bu kez ikisinin evliliğe alışma çabaları sebebiyle
eğlenceli sahneler izledik. Emine ve Seyit’in bakışlarıyla anlaşmaları ise
artık onların başka bir boyuta geçtiklerini gösteriyor.
Daha geldiği yok; iyi ki pijama altımı çıkarmamışım.
Dizi
biteceğinden olsa gerek herkesin hikâyesini belirmeye başladı. Şu an için
sadece Şura’ya değil tüm karakterlere karşı bir hüzün taşıyorum. Seyit ve yeni
ailesi İstanbul’a iyice kök salıyor. Özellikle Seyit’in Rus yemekleri pişen bir
restoran açmak istemesi, bunu anlatımı, Mürvet’e alışmaya çalışması… Bunlar
onun artık İstanbul’dan başka yer düşünmeyişi, bir evi olsun istemesiyle
ilgili. Seyit sanki İstanbul’a iyice yerleşince onu da orada, 1900’lerin
başındaki İstanbul’da bırakıp gidiyormuşum gibi hissediyorum.
Seyit,
Şura’yı hep sevecek olsa da sanki yeni eşine de çabucak alışıverdi. Sadece
Pedro’yu yumruklamasından Şura’yı hala kıskandığını çıkararak gönül eylemek
olmaz. Keşke Şura, Seyit’in Sabri’ye söylediklerini duymuş olsaydı. Anlattığı hikâyede
bile Seyit, kısaca Şura’yı bırakarak ona iyilik ettiğini söylüyor. Kendisini bu
konuda inandırmak istediği hikâye bu olsa da her şey babasının bir sözü
yüzünden ve tabi ki kendi inadının da etkisi var.
Pedro
ve Şura İngiltere’ye, Yahya Bey, ablası ve Güzide Ankara’ya gitme planları
yaparken Alya da kaçmayı düşünüyor. Tina da Seyit gibi artık İstanbul’da bir
hayat süreceğini net bir şekilde belirtti. Tutsaklar bir bir özgürlüklerine doğru
koşuyor.
Ayşe
ise aynı yoldan yürümeye devam ediyor: Mürvet ile Seyit’in ilişkisini
didikleme, Güzide’yi iğneleme ve tüm bunların patlamaları da zavallı Hakkı’dan
çıkararak. Pera’dan getirdiği dedikodulardan sonra Seyit’in ona yüzünü
buruşturarak bakması ise normalde bir insanın unutamayacağı bir ifade; ama Ayşe’nin
öyle bir ar durumunun olmadığını çoktan öğrendik.
Alya da olmasa, adalet yerini bulmayacak.
Fakir
postacının oğlu Billy’nin sonu böyle mi olmalıydı? Destansı bir son yaraşırdı
kötü Billy’e; ama ne yapalım ki dizi bitecek ve ona ayrılan sürenin sonuna
geldik. O ölsün ki sakladığı sır artık ortaya çıkarak hikâyemize net bir şekil
versin. Alya’nın gecenin bir vakti Seyit’in kapısına gideceğinden neredeyse hiç
şüphem yoktu. Kendi erkek kardeşinin intikamı için uğraşan Alya, Seyit için de
aynısını düşünecekti. Seyit’e gerçekleri anlatmaması yönünde tek bir şüphem
var; o da Seyit’in iyiliği için onun haberi olmamasının daha iyi olabileceğini,
düşünecek olması.
Tüm
olanlardan sonra önümüzdeki bölüm her şey daha da karışacak ve herkes bu esir
şehirdeki hikâyesini sürdürme ya da bitirme kararını verecek. Muhtemelen önümüzdeki
bölüm şimdiye kadar izlediğimiz en heyecanlı bölüm olacak.