Bi' mum aydınlatır geceyi. Bi' mum yok eder karanlığı. Bi' mum, sadece bi' mum. Bin küsür lira olmasına da gerek yok fiyatının. Bir liralık bi' mum da yeter en zifiri karanlıkları aydınlatmaya. Ama karanlığın bi' fiyatı olsaydı milyon liralık mumlar dahi ışıklandıramazdı senin karanlığını Candan. Ne yaşadın, ne gördün de bu kadar karardın bilmiyorum. Bilmek, şu sıralar en çok istediğim şey oysa. Hayatının bir anda tepe taklak olmasının faturasını kime kestin tahmin etmek zor değil, ama varılan sonuç yanlış ki; bu tek yanlış tüm doğrularını yutacak kadar büyük, çirkin bir kara deliği andırıyor adeta.
Diyet ödetmeye çalıştığın kızın, hayatın daha kaç köşesinde bedel ödeyeceğinin hesabını yaparken kısır döngüde başına açtığı ve açmaya devam ettiği belaların birinden kurtulurken daha büyüğüne batıyor. Hayata dair planlar yaparken başına gelenlerin vehametinin farkına varmaya zamanı yok. Kendince kurduğu bir oyunda piyon olmak üzere ama hala şah havasında. Tek bir an, sadece bir an durup düşünse anlık zaferlerinin sonu hüsran ama anlamak istememek şu sıralar en büyük hobisi. Final sahnesinde, elleriyle kurduğu oyun, kendisine oynanan bir oyuna dönüştüğünde yıkımı fevkalade sert olacak, destek ol. Çünkü bu destek ona doğum saatini ensene yazdırmandan daha iyi gelecek, emin ol.
Kızının doğum saatini ensene yazdırmak iyi bir fikir olabilir Ayşe. Zaten -en azından bizim bildiğimiz- çok büyük bir derdin olmadığından bu Polyanna tavırların. Kendi içinde mutlu olduğundan bu dışarıya kapalı edaların. Oysa ki az biraz dinlesen etrafındaki çığlıkları belki -kendince- erkek evlat veremediğin kocanın metresinden olma çocuğa taktığı isimdeki sitemi de duyacaksın; ensendeki dövmeyi gösterdiğinde Gizem'in gittikçe kırılan, kırıldıkça keskinleşen o ses tonunu da..
Duymak ve görmek yetmez haklısınız anlamak lazım. Yıllar sonra ansızın ortaya çıkan kocanın senin için geldiğini düşünmek Polyannalığın başka bir biçimi Sema hanım. Pijamalarını yastığın üstüne koyup bekleyerek uyuya kaldığın bir gecenin sabahında kocanı kanepede horlayarak uyur biçimde bulmak da senin annesizliğine kesilen fatura olsun, ne diyelim. Arasan mesela evladını, merak etsen girsen odasına tam karşındaki panoda seni de ilgilendiren, cevabı oğlunun bir senesini senin komple hayatını kurtaracak soru var: Kimsin sen?
Eren'in bu soruya cevap bulması için evvela sakin kafayla düşünmesi lazım ama ne mümkün! O, bu aralar acıyı sevmekle meşgul. Gerek var mı bu kadar arabesk olmaya? Belki de bazen çok düşünmemek gerekiyordur. Her şeyin parça parça ve tam tekmil yerine gelmesi her zaman için şart değildir ve mutluluk getirmiyordur. Biraz da "carpe diem başka bişey demiyem" düsturuna teslim olmak gerekiyordur.
Şarkının sözlerine dikkat..
Ama çok da abartmamak gerekir. Çünkü Merve'cim dozundan fazla "carpe diem" bünyede ve hayatta geri dönülemez hasarlara sebep olabilir, kendini hiç bilmediğin bir barda arabeskin Allah'ı parçaları söylerken bulabilir; yeşil ile kırmızı ışık yakmak arasında bir türlü karar veremediğin bi' adamla düet yaparken bir yandan da neler olduğunu sorgularken bulabilirsin. Ama inan bana, o güvenilir adam. Çünkü yolun sonunda senin varacağın durağı ben gördüm bugün. Ve müjde: Ben diyeyim iki, sen de üç güne kadar sana mutluluklar var.
Ha bi' de... Nihayet Ferit Çamoğlu da hikayeye dahil olmaya başladı. Emre Karayel'in canlandırdığı karakter benim için bu bölüm Eren'i de izlenilebilir kıldı.
Evet, hala Eren'in hikayesini klişe kere klişe buluyorum.. Bu arada Hayal Köseoğlu kalp kalp kalp...
Yunus'un Eren'le ters düşmesi Eren hakkında bildiklerini ortaya dökmeye iter mi izleyip göreceğiz ama bu manevra biraz soluk aldırdı. Hikaye zaten Seda ile mıy mıy karakter kontenjanını doldurdu. Yunus'un biraz alevlenip hikayeye katılması sahalarda görmek istediğimiz hareketlerden..
İyi seyirler..