Son bir yılda, hayatı
yaşamaya çalışırken aklımdakini düşlememeyi öğrendim. Bunu hayat acı bir
şekilde anlattı. Meğer hayâller, plânlar, programlar hepsi toz bulutuymuş.
İster düşle, ister yaşa! Eğer kader denen varlığa inanıyorsan, geri kalan ömrüne
de boyun eğmek durumunda kalıyorsun demektir. Eğer kader denen varlık hesap
defterinde yer almıyorsa, o zaman intikam için ant içersin.
Hayat güzel, kuşlar uçuyor, ben mutluyum. Sahi mutlu muyum?
İntikam alacak kadar güçlü
biri değilim. Gizem ise kadere boyun eğmeyen, intikam için kabuğunu
sertleştirenlerden. Hayat O’na adil davranmadı. Yaşamak adına önüne gelen
fırsatların hepsi teker, teker ayağının altından kaydı. Gizem’in hayatı domino
taşı misali. Art arda gelen yıkımlar, yaşamak için güzel olan ne varsa elinden aldı.
Bir kız çocuğunun ilk aşkı babasıdır. Gizem, ilk aşkını erken yaşta
kaybedenlerdendir. Bu yüzden çabuk olgunlaşıp, kabuğunu sertleştirmek zorunda
kaldı. Tıpkı hindistancevizi gibi…
Sadece kendi bakımını değil, annesinin de
bakımını üstlenmeye başladı. Dışarıya karşı kabuğu ne kadar kalın ve
kırılmazsa, iç dünyasında bir o kadar yumuşak ve sulu olmak durumunda. Annesine
karşı dişe gelebilecek ve aynı zamanda huyuna gidebilecek kadar hoşgörülü olmak zorunda. Yoksa Candan’ı idare etmek
oldukça güçleşecek. Başa çıkılmaz bir hâl alacak.
Taksilerde sürünecek kadın mıydım!
Hayatının ilk çeyreğinde
Candan gibi maddi tatminini alamamış kadınlar, yaşamlarının diğer dilimlerinde
bunun ezikliğini yaşayarak devam ederler. Candan’ın arabada, arka koltukta
ortaya oturamamasının da nedeni budur. İçinde bir şeyler eksik kalmıştır. İçindeki
o ukdelik ilelebet devam eder. Çevresindeki insanlara, arkadaşlarına, eşine,
çocuğuna da aynı şekilde davranıyor.
Güzelliği ile eşinin
dikkatini çekmiş ve bu şekilde evliliğe kadar süren ilişkileri olmuş.
Evlilikleri boyunca da eşi ondaki eksikliklere, şımarıklılık ve arsızlıklara
göz yummuş. Kızıyla birlikte eşini de büyütmeye çalışmış. Bu ilişkide olgun
ve mükemmel olan taraf erkek iken, kadına sadece süslenip püslenmek kalmış. Jeeplerden
aşağı arabaya binmezken taksi ve hattâ dolmuş köşelerinde sürünmek, tıkış tepiş
olmak Candan’a karşı büyük hakaret niteliğindedir. Minibüs veya otobüs
kültürüne aşina olanlar ömürleri boyunca o araçlara nefretle bakarlar.
Beethoven gelse piyano hocamız kadar güzel öğretemez. Bir numara, bir!
Candan’a göre hayatta kalmak
için yaşamaya, yaşamak için de paraya ihtiyaç vardır. Para diktatördür. Paranın
açamayacağı hiçbir kapı kalmaz. Kısaca para, hayattır. Bu nedenledir ki Candan,
mezhebinden olmayan kadınlarla sidik yarışına girmeye ihtiyaç duyuyor. Gizem’i
de o yarışa soktu. Hafta içleri yüzme, voleybol, tenis derslerine; hafta
sonları ise piyano, bale gibi bir dersten diğerine sürükleyip çocukluğunun en
zevkli ânlarını eziyete dönüştürdü.
Kendisi yaşayamamış ve her ne yaşamadıysa çocuğunun
yaşamasını düşlediğinden tek çare olarak bu aktiviteleri görmüştür. Lakin, Candan
ve gibilerinin gözünde her şey para anlamına geldiğinden piyano hocasının İdil
Biret’ten daha iyi olduğu kanaatine varırlar. Bir numaradır. Başka kimse o işte
iyi değildir. Üstte olmaktan ve ezmekten zevk duyar. Bu da zamanında ezilmenin
vermiş olduğu arızadır.
Tek dileğim bir babaya sahip olmaktı
Kimi aileler çocuklarını maddi yaklaşımlara göre yetiştirirken, kimilerinin ise paradan çok verebilecekleri yürekleri, sevgileri vardır. Ha, demiyorum ki O’nlar çocuklarını sevmiyor, düşünmüyor! Yok, öyle bi’ şey. Kendilerince sevgileri vardır. Fakat dünya üzerindeki insan ayrımı da bu şekilde yol almaktadır. Mesela Hayri de ebeveynler içinde farlı bir tür. Bu bağlamda Candan ile yollarının kesişeceğine inanıyorum.
Candan’ın tek isteği
yatlarda, katlarda para içinde yüzmek iken, Hayri de para için çocuğunu
satanlardan. Ne elem şeydir şu para? İşte, Gizem ile Eren’in hayat öyküsü
burada kesişmeye başlıyor. İkisinin de yaralı kuş olduğuna inanıyorum. Gizem
yine de bir tık Eren’den daha şanslı. Zamanında bir baba tarafından sevilmenin,
değer görmenin anlamını çok iyi bilmekte. Gizem’in hayatında yıkılan ilk ve en
büyük domino taşı babasıydı. Gidince her şey tepe taklak oldu. Önce kendini
boşlukta hissetti. Sonra her defasında, eski yaşamı devam edecekmiş gibi
düşlemeye başladı. Bir yanıldı, beş yanıldı, on yanıldı. Zaman acı yüzünü
gösterdikçe alıştı. İçinde bir boşluk olarak kalmaya devam etti. Artık
yanılmasa da, düşleri yine O’na oyun oynamaya devam ediyor.
Yazı devam ediyor...