ATV’nin uzun zamandır beklenen yeni dizisi
Kertenkele dün gece ilk bölümüyle izleyicilere merhaba dedi. Diziyle ilgili beklenti ve öngörülerimi
daha önceki yazımda dile getirmiştim. Benim için en önemli olan kısma hemen değineyim: Dizi, 2004 yapımı
Marmoulak isimli bir İran filminin uyarlamasıydı ve beklentilerimiz, basın bültenlerinde yer almamasına rağmen, dizinin jeneriğinde Kemal Tebrizi’nin fiminden esinlenildiğinin belirtilmesi yönündeydi. Gerçekten de kapanış jeneriğinin en sonunda Kemal Tebrizi’ye teşekkür ve dizinin esinlenme olduğunu belirten açıklama bulunuyordu.
Dizi, yetimhanede yetişen ve sonrasında kötü yola düşen Kertenkele lakaplı bir hırsızın hikayesini anlatıyor. İlk bölüm Kertenkele’nin, Şevket adındaki arkadaşının düğününde düğün arabası olarak kullanmak üzere bir araba çalmasıyla başlıyor. Bu sırada hayatını Kertenkele’yi yakalamaya adamış ve hatta özel yaşantısını da bu yüzden ihmal eden Komiser Ünsal ile tanışıyoruz. Kertenkele arabayı düğüne yetiştirmeye çalışırken, onu kılpayı elinden kaçıran Komiser Ünsal da baldızının doğumgünü partisine yetişmeye çalışıyor. Komiser Ünsal zengin bir ailenin damadı ve büyük kayınpederi Ekrem bey kendisinden hiç hoşlanmıyor. Ekrem bey eşini ve bir oğlunu kaybetmiş, saray yavrusu bir evde diğer oğlu Ferruh, gelini Tülin, ve torunları Melis, Hale ve Zehra ile oturuyor. Kertenkele düğünden sonra gelinle damadı otele bırakıp, konakladığı eve geçiyor ve evin sahibi ile karşılaşıyor. Evin, Deli Kenan lakaplı bir mafya babasına ait olduğunu öğreniyoruz. Deli Kenan intihar etmeye hazırlanırken Kertenkele de onu vazgeçirmek için çaba sarf ediyor. İkilinin arasında çıkan arbedede Deli Kenan kendini başından vuruyor.
Panikleyen Kertenkele, ambulans çağırıp evden kaçıyor. Yolda çalıntı arabanın plakasından Kertenkele’yi tanıyan polis, Komiser Ünsal’a haber veriyor ve Ünsal bey partiyi yarım bırakarak Kertenkele’nin peşine düşüyor. Bu sırada yanan bir binanın yanından geçen Kertenkele içeride bir çocuğun mahsur kaldığını öğreniyor ve binaya tırmanıp (Kertenkele lakabı üstün tırmanma yeteneklerinden geliyor) çocuğu kurtarıyor. Aşağı indiğinde ise Komiser Ünsal’a yakalanıyor ve hapse atılıyor.
Hapiste kendisini hapishane müdürü ve Komiser Ünsal karşılıyor. Ayrıca dünyanın en gıcık gardiyanı Levent ile de tanışıyoruz. Komiser Ünsal üzerine vazife olmamasına rağmen Kertenkele’ye türlü eziyetler çektiriyor. Bu arada Deli Kenan Kertenkele’yi öldürmek için içeriden birilerini takıyor peşine. Bir arbedede yaralanan Kertenkele hastaneye kaldırıldığında tanıştığı bir imamın kıyafetlerini çalarak kaçmayı başarıyor. Artık tek kurtuluşunun sahte pasaportla yurtdışına çıkmak olduğunu bilen Kertenkele sahte pasaport üreten bir dolandırıcıya ulaşmayı denerken, camisi uzun zamandır imamsız olan bir cemaatle karşılaşıyor. Cemaat Kertenkele’nin camilerine gönderildiğini sanıyor ve onu hemen buyur ediyor. Kertenkele ise bu gizlenme fırsatını kaçırmıyor. Fakat buradaki tek problem Kertenkele’nin o ana kadar din ile hiçbir ilgisinin olmaması. Namaz kılmayı, abdest almayı bilmeyen Kertenkele, cemaate namaz kıldırma görevini de kurnazlıkla çözüyor.
Bu noktada cemaatin çeşitli renkli simalarıyla da tanışıyoruz. Kertenkele gelmeden önce namazları kıldıran Hacı Halil, hafızlığa hazırlanan oğlu Oğuz, caminin müezzini Hicabi ve mahalleli Erol beyin yanı sıra mahallede bir pastane işleten Müberra hanım, kızı Betül, Müberra’nın kardeşi Seval, Seval’in eski eşi ve belalısı Namık ve onun yancısı Behçet de mahallede öne çıkan karakterler.
Namazdan sonra, Kertenkele’nin kalacağı lojman henüz hazır olmadığı için kendisini misafir etmek üzere bir ev ayarlanıyor. Şansa bakın ki (!) bu ev Ekrem beyin evi. 15 milyon nüfusu olan kocaman İstanbul’da Kertenkele bula bula Komiser Ünsal’ın büyük kayınpederinin mahallesini buluyor imamlık edecek. Kertenkele Zehra’ya ilk görüşte aşık oluyor. Ekrem bey ise hastalıktan öleyazıyor fakat Zehra’nın mürüvvetini görmeden ölmeyeceğini duyurmuş durumda. İlk bölüm, Zehra’nın en yakın arkadaşı Selin’in, Zehra’ya yalancı evlilik önermesi ve bu sırada Zehra ile Kertenkele’nin göz göze gelmesiyle son buluyor. Buradan, ikilinin ileriki bölümlerde sahte bir nikah kıyacağını anlıyoruz.
Konudan uzaklaşmadan karakterlere biraz daha detaylı bakalım:

Kertenkele: Girdiği evlerde sadece konaklayan, aslında iyi kalpli, fazla kurnaz ve ağzı çok iyi laf yapan amansız bir hırsız. Dosyası çok kabarık fakat hiç yakalanmamış. Kanunsuzluklarında el çabukluğunun yanında sosyal mühendisliği de kullanıyor ve kurban ne olduğunu anlayamadan ortamdan uzaklaşıyor. Lakabını üstün tırmanma yeteneklerinden alıyor. Din ile hiç arası olmamasına rağmen hastaneden kaçtığı kılık yüzünden düştüğü mahallede imamlık yapmak zorunda kalıyor. Orijinal filmdeki karakterle birebir örtüşüyor.
Şevket: Kertenkele’nin tek arkadaşı. Evlendiği kadın düğünden sonra altınları alıp kaçıyor. Kendi adıyla börek dükkanı var fakat siparişlere kendi gidiyor. Tesadüf o ki (!), muhiti Kertenkele’nin düştüğü mahallenin yakınlarında.
Komiser Ünsal: Filmde olmayan karakterlerden. Kendini Kertenkele’yi yakalamaya adamış ve bu yüzden evliliği bitimin eşiğinde. Yakaladığı Kertenkele’den yılların acısını sadistçe çıkartıyor.
Gardiyan Levent: Hapishanenin aşırı miyop, uyuz gardiyanı. Komiser Ünsal’ın sağ kolu gibi hareket ediyor. Rütbenin kendine verdiği yetkiyi mahkumları rahatsız ederek kullanıyor. Filmdeki karakterle birebir örtüşüyor.
Halil Efendi: Mahallenin büyüğü. Babası imam olduğu için dindar bir hayat sürüyor, caminin imamsız geçirdiği süre boyunca namazları kendisi kıldırmış, yazları Kuran kursu vermiş. Filmdeki karakterle birebir örtüşüyor.
Oğuz: Halil Efendi’nin hafızlığa hazırlanan oğlu. Filmdeki karaktere göre – spoiler – aslında hafız olmak istemiyor.
Hicabi: Caminin genç müezzini. Çok meraklı. Elinde not defteri, sürekli Kertenkele’nin peşinde, dinî sorular soruyor ve cevaplarını not ediyor. Filmdeki karakterle birebir örtüşüyor.
Müberra ve kardeşi Seval: Filmdeki karakterler Türkiye’ye uyarlanmış, mahallede bir pastane işletiyorlar. Seval eşi Namık’tan boşanmış, iki kardeş hayata tutunmaya çalışıyorlar. Müberra dindar biri ve sırf hoca olduğu için Kertenkele’ye aşırı bir güven duyuyor. Kertenkele’nin Seval’i beğendiğini görüyoruz, ki bu da yine filmde işlenen bir konu.
Betül: Müberra’nın başörtülü kızı. Filmde olmayan karakterlerden. Muhtemelen formal bir din eğitimi aldığı için Kertenkele’nin söylemlerini absürd buluyor, fakat annesi tarafından “sen hocadan daha mı iyi bileceksin?” ayarıyla susturuluyor.
Namık ve yancısı Behçet: Filmdeki karakterlerden. Namık mahallenin kabadayısı, racon ve haraç kesen delikanlısı. Seval’den boşanmış ama hala kendi malı olarak görüyor, hayatına karışıyor. Bu ikili Kertenkele’ye de sataştığı için, bir gece sarhoş eve dönerken Kertenkele’den temiz bir dayak yiyor. Filmde bu noktadan sonra ikilinin cemaate katıldığını biliyoruz. Dizide ne olacağını göreceğiz.

Hikayenin diğer tarafında ise zengin ev haklı var.
Ekrem Bey: Ölüme epey yaklaşmış aile reisi. Halil efendinin babasıyla askerlik arkadaşı. Dindar. Hayattaki tek oğlu Ferruh, Ferruh’un ailesi ve torunlarıyla birlikte mahallenin kenarındaki saray yavrusunda yaşıyor. Torunu Hale’nin üniversiteyi bırakıp, Ekrem beye göre başarısız bir polis olan Ünsal ile evlenmesine çok içerlemiş; son arzusu diğer torunu Zehra’nın düzgün biriyle evlendiğini görmek. Caminin yeni imamının kalacak yere ihtiyacı olduğunu duyunca müştemilatı ona tahsis ediyor. Filmde de benzer bir karakter var fakat benzerlik bu yer tahsisatıyla sınırlı.
Ferruh: Ekrem beyin pek vasıfsız fakat çok iyi niyetli oğlu. Ekrem beyin diğer aile fertleri gibi, filmde olmayan, diziyi çeşitlendirmek için eklenmiş bir karakter.
Tülin: Ferruh’un şirret eşi. Her Türk saray dizisinde olduğu gibi, ailenin en yakın çevresinde olup sadece kendi çıkarını düşünen fitne karakterlerden. Bir an önce Ekrem beyin ölmesini bekliyor; muhtemelen miras için. Kızı Melis ile birlikte yegane işi Ferruh’un başının etini yiyip fitne fücur peşinde koşmak. Kertenkele’nin yerine geldiği Bugünün Saraylısı’nda Rezzan’ın ve Üftade’nin iğrenç dırdırlarının bir bölümü kendisinde mevcut. Açıkça söyleyelim, hiç özlemedik.
Melis: Ferruh’un vasıfsız kızı. Zehra’nın kuzeni. Yegane işi Zehra’yı kıskanmak. Zehra’nın peşinde gezen çakma mafya Çağatay’a hasta.
Çağatay: Zehra’nın peşinde koşan, muhtemelen genç bir müteahhit. Pis sakalı ve kendini beğenmiş tavırlarıyla tam bir serseri. Deli Kenan ile olan yakınlığı sayesinde ihalelere fesat karıştırarak yolunu buluyor.
Selin: Zehra’nın güya en yakın arkadaşı ve beraber çalıştığı kişi. Aslında Zehra’nın doğumgününe, Zehra’nın Çağatay’dan hazzetmediğini bildiği halde Çağatay’ı çağıracak kadar bencil ve işe yaramaz bir tip. Her hareketinden kötücüllük akıyor.
Deli Kenan: Tipik bir mafya babası. Adam korkutuyor, racon kesiyor. Kertenkele’nin kendini vurduğunu sanıyor ve onu öldürmek için adamlar gönderiyor.
Gördüğümüz gibi bu aile erkânı ve yan karakterler Türk dizi senaristliğinin kendini doruk noktasında gösterdiği, artık gına getirtmiş karakterler. Bu stereotiplerin dışında ise Zehra ve Hale var.
Zehra: Ekrem beyin küçük torunu. Mimar, bekar, evliliği düşünmemesine rağmen dedesine olan aşırı düşkünlüğü yüzünden evlenmeye kararlı. Akıllı uslu bir kız ama biraz saf.
Hale: Zehra’nın ablası, Komiser Ünsal’ın eşi. Bir yandan dedesinin boşanması konusundaki baskılarına göğüs germeye çalışıyor, bir yandan eşinin işi yüzünden zorlanan evliliği ile boğuşuyor. Nihayetinde bavulunu toplayıp dedesinin evine yerleşme kararı alıyor. Zehra gibi Hale de dedesine çok düşkün.

Karakterler ile ilgili genel izlenimim dizinin asıl başarılı karakterlerinin daha çok filmden geldiği yönünde. Dizi için eklenen karakterler nedense biraz derinlikten uzak havası veriyor, fazlaca jenerikler. Bu sebeple bazen iki farklı dizi seyrediyor havasına kapılıyorsunuz. İki farklı (mahalle ve villa) yaşantının görüntü yönetmenliğinin de farklı olması bu havayı destekliyor.
Öte yandan, İstanbul gibi koca bir şehirde Kertenkele’nin gidip onu yakalayan komiserin evini bulması hiç inandırıcı değil. Türk dizi senaryolarında baş karakter ve onun düşmanı arasında bu tarz bir ilişki kurmak çokça tercih edilse de artık hem gerçeklikten uzak olması, hem de kabak tadı vermesi açısından bırakılmalı. Yayın hayatını ekseriyetle 2015 yılında geçirecek olan bir dizide bile bunun olması Türk dizi sektörü açısından iyi sinyaller vermiyor. Kertenkele’nin, bir şekilde komiserin ailesinden birine aşık olması iyi bir hikaye olsa da, bunun mekan tesadüfüyle gerçekleşmesi çok ucuz bir yöntem gibi gözüküyor.
Hikayeye eklenen saray yaşantısı da Türk dizi sektöründe bu sıralar oldukça popüler. Yine, muhtemelen popülizm adına olmazsa olmaz denerek hikayeye eklenen mafya ayağı ise bir başka problem. Ufak bir mahallede bulunan kabadayılarla uğraşmak hikayeye yeterince zenginlik katacakken, sırf tutuyor diye bu şekilde bir mafya uzantısına gerek yokmuş gibi duruyor.
Nihayetinde dizi Kemal Tebrizi’nin filmi (imam taklidi yapan hırsız) ile jenerik, popüler Türk dizi öğelerinin (sosyete - saray yaşantısı ve mafya) uyumsuz birleşiminden oluşuyor. Kertenkele’nin, filmdeki gibi mahallede geçen komik hikayesini dizi formatında izlemek ve ara sıra farklı hikayelerle çeşitlendirildiğini görmek isterdim. Ama sanki dizinin yapımcıları “tutma garantisi olsun” diyerek, belki biraz da gönülsüzce, bu gereksiz öğeleri en baştan diziye entegre etmişler. İşin kötüsü, bu birbirlerinden oldukça ayrı hayatlar 2 gün içerisinde birbirine bağlanıyor; Kertenkele Deli Kenan’ın evine giriyor, sonra Zehra ile tanışıyor ve aşık oluyor. Zehra Çağatay ile iş yapıyor; Çağatay da Zehra’dan hoşlanıyor ama aynı zamanda Deli Kenan ile mafyatik ilişkileri mevcut. Kertenkele’yi yakalamaya çalışan komiser ise Zehra’nın eniştesi. Bu ilişki ağından olabilecek muhtemel senaryoları çıkarmak hiç de zor değil.
Bu zorlamalar kendini garip şekillerde de gösteriyor; örneğin filmde Kertenkele Seval’e ilgi duyuyor ve baş düşmanı Namık oluyor. Fakat dizide Kertenkele aynı zamanda Zehra’dan da etkileniyor ve bir anda Çağatay’dan Komiser Ünsal’a bütün herkesi karşısına almış oluyor. Dizide çizilen Kertenkele oldukça çapkın bir karakter ve onun profiline Zehra daha uygunken, orijinal senaryodan gelen Seval ilgisi çok eğreti duruyor. Öte yandan Komiser Ünsal, orijinal senaryoda olmayan bir karakter. Orijinal senaryoda Ünsal’ın Kertenkele ile ilgili olan repliklerinin büyük çoğunluğu cezaevi müdürüne ait.

Hikayeye devamlılık katmak için Kertenkele’nin peşinde olan bir polis rolü tercih edilmiş ve Ünsal karakteri doğmuş. Oysa sıradan bir komiser olan Ünsal’ın cezaevinde o kadar sık bulunmasının mantıksızlığı sorgulanmamış. İl Emniyet Müdürü olsa ancak cezaevi müdürüne söz geçirebilecek Ünsal, işi gücü bırakmış Kertenkele ile uğraşıyor. Bu garipliği Kertenkele de “Bu hapishaneyi müdür mü yönetiyor, yoksa Komiser Ünsal mı ya, ben anlamadım ki,” şeklinde dile getiriyor. Gerçekten de burası pek temelsiz duruyor. Ayrıca Kertenkele’nin hastanede yattığı sırada onu bir polis memurunun değil, gardiyanın bekliyor olması da başka bir saçmalık. Orijinal senaryoda Kertenkele hastanede değil hapishanenin revirinde olduğu için bu durum uygundu, fakat hastaneye alınmasıyla anlamsız hale gelmiş. Senaryodaki açıklar bunlarla bitmiyor. Kertenkele hastaneden Emin Olcay’ın kıyafetlerini çalarak kaçıyor ama iki isim arasında en az iki karış boy farkı var. Emin Olcay’a uyan kıyafetlerin, özellikle de yere kadar uzanan cübbenin, Kertenkele’ye uyması mümkün değil. Son olarak, Deli Kenan başının sol tarafından vuruluyor ve sol kolu felç oluyor. Fakat biliyoruz ki beynin lobları çapraz bağlanmış durumda. Buna göre, sağ tarafının felç olması gerekirdi.
Dizideki oyunculuklara gelince, bir kısım oyunculukların kötü çeviri ve pek doğal olmayan diyalog yazımının gölgesinde kaldığını söyleyebilirim. Oyuncular sanki garipsiyorlar söyledikleri bazı cümleleri. Özellikle Polat Alemdar’ın babası rolünden yeni emekli olan Emin Olcay’ın canlandırdığı imamın diyalogları hem Türkçe açısından yanlış, hem de kötü çevrildiği için kopuk. Yine de Emin Olcay bu bir bölümlük konuk oyunculuğunda çok iyi iş çıkarmış. Öte yandan, Timur Acar (Kertenkele) rolünün hakkını ziyadesiyle veriyor. Onu izlemek gerçekten keyifli. Ayrıca Bihter Dinçel (Hale), Mehtap Bayrı (Tülin) gibi usta isimler dizinin ortalamasını artırıyor. Sera Tokdemir (Zehra) kendinden beklenmeyecek bir performans ile karakterini oldukça başarılı bir şekilde yansıtıyor. Fatih Doğan Hicabi’yi o kadar doğal oynuyor ki, ışıldıyor. Emre Melemez (Namık) de görece ufak bir rolde olmasına rağmen o kadar başarılı ki, İlter Akçebe (Müberra) ve Ceren Benderlioğlu (Seval) ile olan sahneleri tek başına izlenir kılıyor. Erdinç Gülener (Komiser Ünsal) karakterini biraz daha yaşamalı, fazla mekanik kalıyor. Şemsi İnkaya ise onlarca yıllık oyunculuğunun sadece ucunu gösteriyor gibi.
Dizinin görüntü yönetmenliğine ise söylenecek söz yok. Sinema filmi standartlarında bir yapım ortaya konmuş. Planlar ve çekim o kadar başarılı ki, dizi izlediğinizi unutuyorsunuz. Gece kulübü, hapishane, cami gibi farklı mekanlar etkileyici bir görsellikle ortaya konmuş. Umuyorum bu kadar özen sadece ilk bölüm için geçerli değildir. Sezon ilerledikçe prodüksiyon süreleri kısaldığında bu kaliteyi koruyabilmeleri diziyi ayrı bir noktaya taşır.
Kertenkele ile ilgimi çeken son detay ise aylarca dönen tanıtım fragmanında geçen bazı sahnelerin kullanılmaması oldu. Bu şekilde iki sahne mevcut. Birincisinde, Kertenkele polislerden arabayla kaçtığı sahnede kırmızı, iki kişilik bir spor araba kullanıyordu. Dizinin ilk bölümü için bu sahne tekrar çekilmiş ve beyaz araba kullanılmış. Muhtemelen tanıtım fragmanı çekilirken henüz düğün senaryosu ortada yoktu; zira o kırmızı araba düğün arabası olarak giydirilmediği gibi, gelin ve damadı da alacak kadar büyük değildi. Bir senaryo değişikliği sonucu düğünün eklenmesi söz konusu olacak ki, bu sahne tekrar çekilmiş. İkincisi ise camide Kertenkele’nin vaaz verdiği sahne. Burada da hem cami, hem cemaat değişmiş. Muhtemelen bir re-cast olduğu için bu sahneyi de tekrar çekmişler. Yine de tanıtım fragmanında özellikle beğendiğim iki şeyi dizide görmeyi beklerdim. Birincisi, tesbih çekmeyi bilmeyen Kertenkele’ye bir cemaat üyesinin göz işareti ile doğrusunu gösterdiği sahne; ikincisi ise Kertenkele’nin vaaza başlarkenki mimikleri ve kendine güveni. Dizide, aslında daha doğal olmuş ama, ilk defa vaaz veren Kertenkele kendinden oldukça güvensiz bir şekilde vaaza başlıyor.
Nihayetinde oldukça eğlenceli bir yerli diziye daha kavuşmuş olduk. Bugünün Saraylısı’ndan sonra ilaç gibi gelecek bir dizi olacağını düşünüyorum Kertenkele’nin. Doğru bir şekilde devam ettirilebilirse hem komik, hem de hareketli bir dizi izleyebiliriz. Umarım kadınlararası iktidar çekişmelerine ve entrikalara fazla kaptırmadan, çizgisini bozmadan ilerleyebilir.