Sırada Özdemir Ailesi var. Hasan Dede’nin söylediklerine
bakarsak Lütfü Özdemir’in babası rahmetli Şevki Bey ile Hasan Dede arasında
işçi-işveren ilişkisinden çok daha fazlası varmış. Dostluk tüm ilişkilerin
üzerinde değil mi zaten? Ama yine Hasan Dede’nin hissettirdiklerinden yola
çıkarak Şevki Bey’in nasıl Lütfü gibi bir oğlu olmuş, orayı anlamadım. Hadi babandan
bir şey öğrenemedin 40 yıldır yanında olan Hasan Dede’den de mi bir şey
kapmadın? Lütfü’nün sürekli sürekli azarlayan ve insanları küçümseyen tavırlarını
sevmedim. Ama merak ettiğim bir şey var ki iflas eden Lütfü’deki değişimler! Lütfü’nün
eşi Nermin’i daha çok sevdim sanırım. Botokstan ağzı burnu yer değiştirmiş
olabilir, düzelir. İnsanın kalbi, ayakları ile yer değiştirmesin.
Anne ve kızlarının sonsuz mutluluğu adlı eser
Lütfü ve Nermin’in kızlarını da sevdim. Çiçekler:
Yasemin ve Gül. Yasemin, zaten esas kızımız. “Ben düşmem.”, “Ben bilirim.” Tavırlarını
biraz rahatsız edici olsa da bu durumu kendi içimde şu şekilde açıkladım:
Yasemin, hayatında zorluk nedir görmemiş, yediği önünde yemediği arkasında
olmuş, kendi akvaryumu dışında kimseyle muhatap olmamış, bir de babasına
çektiyse bu tavırları normal. Ama Gül başka. Gül’ü çok net sevdim. Hayatta bir amacı
var ve kariyerinin dümeninin başında kendisi var. Kendi kendine ayakta duruyor.
En azından durmaya çalışıyor. İnsanın kendi emeğinden daha kıymetlisi var mı? Gül
ile Yasemin arasındaki abla-kardeş ilişkisinin, olaylar içerisinde nasıl
değişim göstereceği de özel radarımın içinde.
Geleneklerimizi Yaşatalım'da bu hafta
Gül ile kafama takılan tek soru: Mantığını dinleyen
Gül, zaman içinde kalbinin sesini dinler mi? Zira şu an Gül’ün kalbini çalma
potansiyeli en yüksek adam Muradd. Ay pardon, Murat kim ya? Kafam karıştı. ^^ Kemal
Kaleli. Doktor Kemal Kaleli. Gül’ün hocası, şefi Doktor Kemal Kaleli. Allah
kolaylık versin Gül kardeş, ne diyeyim, işin zor! (Ben olsam hastaneyi
değiştirirdim.)
Gözüm üstünde!
Şu an için hikâyenin en zararsız ama bir kadar da
zararlısı Cem gibi duruyor. Hikâyenin tam da kırılma noktasında. Cem, nikâhın
ardından Yasemin’i yolun ortasında bırakıp giden Cem. Gözümde Cem, tipik, basit
bir erkek. Askerlik şubesi gibi(!) bekârlığa veda partisi yapan, babası
aradığında hazır ola geçen, ettiği yemini, verdiği sözü bir sonra unutan bir
adam. Yahu, nikâhta iyi günde, kötü günde, hastalıkta, sağlıkta diye söz vermedin
mi? Hepsi o üstü açık araba yüzünden! Bu sıcakta başına güneş geçti herhalde!
Yasemin ve Cem’in yolu illaki ve mecburen yine kesişecek. (Ama mümkünse trafiğe
kapalı alanda!) Bakalım o zaman kızın başına ne çoraplar öreceksin Cem Tuğrul. Yazdım
seni!
Tahminleri alayım.
Yasemin ile Sarp’ın ve Gül ile Kemal’in çarpışmaları,
Lütfü’nün Hasan Dede’yi kovması, yine Lütfü’nün iflası ve iflasın duyulmasıyla Cem’in
Yasemin’i nikâhın ardından terk etmesi, Hasan Dede’nin Yasemin’in yardımına
koşması, Yasemin’in kusması her şeyi alt üst eden o yanlış anlaşılma. Yanlış anlaşılma
dediyse öyle değil. Bakın açıklayayım: Biz biliyoruz ki aşkta her şey kusma ile
başlıyor. Gelin çiçeğini yakalamak bile kusmanın ardından geliyor, o derece. (Anlayanlar işaret çaksın.^^) Ayrıca
en güzel aşklar da evlilikle ve paldır küldür başlar!
***
Bu hafta güzümüzde kocaman bir tebessüm ile biraz
aileleri tanıdık, biraz hikâyenin temellerini zihnimizde oturttuk. Birkaç bölüm
sonra her şey ve herkes zihnimize tam olarak yerleşmiş olacaktır. Bu sıcak
günlerde setlerde emek veren herkesin eline, koluna sağlık!