Sana inananlar kadar büyük ve güçlüsündür: Volume 2
Cersei ve Jamie rüzgârsız ve bulutsuz gecede Casterly Kayası'ndaki saklı cennetlerinde çayırlarda yatmakta ve gökyüzünü izlemektedirler. Bu sene çocukluktan ilk gençliğe adım atmışlar, bunu da bu terletici sıcak yaz akşamında ilk defa sevişerek kutlamışlardır. Jamie yan dönerek yıldızları izlemekte olan ablasına bakar, az önce yaşadığı tarif edilmez zevk dudaklarındaki gülümsemeden anlaşılmaktadır. Merakla sorar, ‘Aşkım gökyüzündeki o yıldızlarda benim görmediğim neyi görüyorsun acaba?’
 
Ağzı açık şekilde, gözünü yıldızlardan alamayan Cersei cevap verir, ‘Gerçekten eşsiz miyiz? Belki de hepimiz, ışığımızı yansıtacak birini bulduğumuz zaman, âşık olduğumuz zaman, tam orada parıl parıl parıldayan bir yıldız oluyoruz gökyüzünde’.
 
Jaime kahkaha atarak, ‘o zaman ben tam şuradaki parlak yıldız oluyorum işte’ der. Cersei kardeşine döner ve kibirli, memnuniyetsiz, sıkkın ifadesiyle gülümsemeye çalışır, ‘Kim bilir bir gün belki sen de anlarsın. Benim gözümden görmeye başlarsın onları bir gün.’
 
Ve işte o gün gelir. Siyahlar kuşanmış ana kraliçe demir tahtta oturmaktadır, yüzünde her zamanki memnuniyetsiz gülümsemesiyle Jamie’ye döner ve onu yanına çağırır... Ona, onunla beraberliğinin bir oyunla başladığını söyler ve bundan böyle Jamie’den onun El’i olmasını ister, som altından sağ elini işaret ederek. Böylece beraber mutlu mesut bir hayat sürerler ömürlerinin sonuna dek!
 
Ondan sonra onlar ermiş muradına biz çıkmışız kerevetine..... Bu masal da burada bitmiş!
 
AFSGDGDGGGGDHSASAF sesli güldüm yahu! Ne yaptın sen sersem Cersei, kaç gün tutabileceksin o tahtı elinde acaba? Hatta kaç saat oturabileceksin o görkemli taç giyme töreninden sonra merak ediyorum. Sana kimse inanmaz, sözüne kimse kanmaz, ardında kimse durmaz! Kral katilinin bakışları bile sanki ‘bu yaştan sonra bir de kraliçe katili olarak anılmak istemiyorum’ der gibiydi.   
 
Sonuç itibarıyla Cersei Lannister < Jon Snow ve Baelish < Daenerys-Martell-Dorne < Akgezenler < Bran ve Arya! Seneye görüşürüz.
 
Balerion’un keskin gözleri dağların arasındaki hareketlenmeyi kilometrelerce uzaktan fark etmişti. Yırtıcı kuşlar, akbabalar ve kuzgunlar ilerideki gökyüzünü kaplamışlar, yere konup konup kalkıyorlardı. Dağların ortasına iyice yaklaşınca aşağıdaki çanağı ve ortasındaki krater gölünde oluşmuş koca çatlağı gördü, çatlak dağ kütlesine doğru ilerlemiş ve orada ortalığı bayağı tahrip etmişti. Kuşlar tam o bölgede yoğun biçimde uçuşuyor, arasıra gerek havada gerek yerde birbirleriyle kavga edercesine yakınlaşıyorlardı. Sinessidel’i bıraktığı mağarayı hatırlamıştı Balerion, mağara artık ortada yoktu.
 
‘Kötü bir şey oldu burada!’ diyerek yanında uçan Virgolox’a döndü, ‘ben aşağıya iniyorum!’
 
Bir süre üstüste yığılmış ve kayalarda dolaştı, etraftaki ölüm kokusu çok keskindi. Kuzeyi hatırladı Balerion, gördüğü görüntüyü anımsayıp ürperdi, etrafında yükselen doruklara baktı, Valiriya felaketi tam da bu noktadan başlayacaktı. Kızı bulması gerektiğini düşündü, bir yandan da Sinessidel’i merak ediyordu. Elinden geldiğince yıkıntıyı temizlemeye çalışıyordu, saatlerce uğraşıp devrilmiş kayaları teker teker kaldırdı, arada çıkan bir iki insan cesedine nefret dolu bakışlar atıp kenara fırlattı. İnsanlar buradaydı demek. Ejderha avcıları belli ki Sinessidel’in ve yumurtalarının peşindeydi. Kendisinden olacak minik ejderhaları, oğullarını ve kızlarını ele geçirme uğraşıyla son anlarını yaşayıp ölmüşlerdi. Bir umutla kayaları kaldırmaya devam etti kara ejder, belki Sinessidel onlarla savaşmış ve kaçıp kurtulmuştu mağaradan. Belki yumurtalarını da güvenle yanına almıştı kimbilir.


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER