Cersei ve Jamie rüzgârsız ve bulutsuz gecede Casterly
Kayası'ndaki saklı cennetlerinde çayırlarda yatmakta ve gökyüzünü
izlemektedirler. Bu sene çocukluktan ilk gençliğe adım atmışlar, bunu da bu terletici
sıcak yaz akşamında ilk defa sevişerek kutlamışlardır. Jamie yan dönerek
yıldızları izlemekte olan ablasına bakar, az önce yaşadığı tarif edilmez zevk
dudaklarındaki gülümsemeden anlaşılmaktadır. Merakla sorar, ‘Aşkım gökyüzündeki
o yıldızlarda benim görmediğim neyi görüyorsun acaba?’
Ağzı açık şekilde, gözünü yıldızlardan alamayan Cersei
cevap verir, ‘Gerçekten eşsiz miyiz? Belki de hepimiz, ışığımızı yansıtacak
birini bulduğumuz zaman, âşık olduğumuz zaman, tam orada parıl parıl parıldayan
bir yıldız oluyoruz gökyüzünde’.
Jaime kahkaha atarak, ‘o zaman ben tam şuradaki parlak
yıldız oluyorum işte’ der. Cersei kardeşine döner ve kibirli, memnuniyetsiz,
sıkkın ifadesiyle gülümsemeye çalışır, ‘Kim bilir bir gün belki sen de anlarsın.
Benim gözümden görmeye başlarsın onları bir gün.’
Ve işte o gün gelir. Siyahlar kuşanmış ana kraliçe demir
tahtta oturmaktadır, yüzünde her zamanki memnuniyetsiz gülümsemesiyle Jamie’ye
döner ve onu yanına çağırır... Ona, onunla beraberliğinin bir oyunla
başladığını söyler ve bundan böyle Jamie’den onun El’i olmasını ister, som altından
sağ elini işaret ederek. Böylece beraber mutlu mesut bir hayat sürerler
ömürlerinin sonuna dek!
Ondan sonra onlar ermiş muradına biz çıkmışız kerevetine.....
Bu masal da burada bitmiş!
AFSGDGDGGGGDHSASAF sesli güldüm yahu! Ne yaptın sen sersem
Cersei, kaç gün tutabileceksin o tahtı elinde acaba? Hatta kaç saat
oturabileceksin o görkemli taç giyme töreninden sonra merak ediyorum. Sana
kimse inanmaz, sözüne kimse kanmaz, ardında kimse durmaz! Kral katilinin
bakışları bile sanki ‘bu yaştan sonra bir de kraliçe katili olarak anılmak
istemiyorum’ der gibiydi.
Sonuç itibarıyla Cersei Lannister < Jon Snow ve
Baelish < Daenerys-Martell-Dorne < Akgezenler < Bran ve Arya! Seneye
görüşürüz.
Balerion’un keskin gözleri
dağların arasındaki hareketlenmeyi kilometrelerce uzaktan fark etmişti. Yırtıcı kuşlar,
akbabalar ve kuzgunlar ilerideki gökyüzünü kaplamışlar, yere konup konup
kalkıyorlardı. Dağların ortasına iyice yaklaşınca aşağıdaki çanağı ve ortasındaki
krater gölünde oluşmuş koca çatlağı gördü, çatlak dağ kütlesine doğru ilerlemiş
ve orada ortalığı bayağı tahrip etmişti. Kuşlar tam o bölgede yoğun biçimde
uçuşuyor, arasıra gerek havada gerek yerde birbirleriyle kavga edercesine
yakınlaşıyorlardı. Sinessidel’i bıraktığı mağarayı hatırlamıştı Balerion,
mağara artık ortada yoktu.
‘Kötü bir şey oldu burada!’ diyerek
yanında uçan Virgolox’a döndü, ‘ben aşağıya iniyorum!’
Bir süre üstüste yığılmış ve kayalarda
dolaştı, etraftaki ölüm kokusu çok keskindi. Kuzeyi hatırladı Balerion, gördüğü
görüntüyü anımsayıp ürperdi, etrafında yükselen doruklara baktı, Valiriya
felaketi tam da bu noktadan başlayacaktı. Kızı bulması gerektiğini düşündü, bir
yandan da Sinessidel’i merak ediyordu. Elinden geldiğince yıkıntıyı temizlemeye
çalışıyordu, saatlerce uğraşıp devrilmiş kayaları teker teker kaldırdı, arada
çıkan bir iki insan cesedine nefret dolu bakışlar atıp kenara fırlattı.
İnsanlar buradaydı demek. Ejderha avcıları belli ki Sinessidel’in ve yumurtalarının
peşindeydi. Kendisinden olacak minik ejderhaları, oğullarını ve kızlarını ele
geçirme uğraşıyla son anlarını yaşayıp ölmüşlerdi. Bir umutla kayaları
kaldırmaya devam etti kara ejder, belki Sinessidel onlarla savaşmış ve kaçıp
kurtulmuştu mağaradan. Belki yumurtalarını da güvenle yanına almıştı kimbilir.
Yazı devam ediyor..