Hayat Şarkısı’nın ilk bölümünden sonra, “Kırgın
ama umut dolu Hülya'dan, hırslı ve istediğini elde etme konusunda sınır
tanımayan Hülya'ya geçişin ince detayları için de heyecanlıyım. Nasıl oldu da
annesini yokluktan kurtarmak isteyen kız çocuğu, babasının ölümüne üzülmeyen,
ablasının hayatını çalmaktan çekinmeyen bir kadın haline dönüştü?” yazmış ve bu
süreci izlemeye başlamıştım. Bugün sorumun cevabını aldım. Ve sanırım bundan
sonra Hülya’yı izlerken daha çok canım acıyacak…
Hayatımızın bazı dönüm noktaları vardır. Bazen bir şey olur
ve bu durum iyi ya da kötü öyle bir iz bırakır ki bizde; o izi yok etmek mümkün
değildir. Geleceğimiz ise hayat acısıyla tatlısıyla akıp giderken, akıntının
bizi nasıl etkileyeceğiyle ilgilidir.
Ah!
Hülya’nın hayatındaki en büyük dönüm noktası Cem’le yaşadığı
o gece. Şen şakrak, gözlerinden yaşama sevinci taşan bir kadının göz bebeklerine
oturan öfkenin sebebi o gecede gizli. Ona “Seni seviyorum.” diyen bir adamın tecavüzüne
uğrayan Hülya’nın hayatına hiçbir şey olmamış gibi şen şakrak devam etmesini
beklemek haksızlık. Ya da hayatına iyilikler düşleyerek devam etmesini de.
"Seninle beraber göç edelim mi?" <3
Hülya, yoksullukla örülü çocukluğundan bu yana mutlu bir
ailenin hayalini kurmuş. Sahur sofralarında, Kerim’in yanında, arkadaşlarının
arasında, hayvanlarla konuşmalarında, masum hayallerinde bunları defalarca
izledik. Bir zaman gelmiş ve bir adam, ona mutlu bir aile vaat etmiş. Sonra ise
sunduğu bir parça mutluluğu alıp yerine acısı asla dinmeyecek bir zehir
bırakmış.
Hülya’ya sadece tecavüzün acısını yüklememiş, Hülya’ya
sadece karnında bebeğiyle sokak ortasında dayak yiyen bir annenin çaresizliğini
yaşatmamış; Hülya’nın elinden hayallerini almış, Hülya’nın elinden mutlu bir
gelecek umudunu almış. Ve Hülya’nın insanlara inancını köreltmiş. İşte o
noktadan sonra Hülya’nın hayatına giren ya da girecek insanlara çiçek
uzatmasını bekleyemeyiz. O noktadan sonra Hülya’nın kendinden başka kimseyi
düşünmesini bekleyemeyiz.
Sen ne güzel bir çocuksun Mehmet! Hep gülümse, hep gülümset... <3
Bazen her şey kötü giderken bir şey olur, sanki bir sihirli
değnek değmiştir hayatımıza. İşte Hülya’nın hayatındaki o sihirli değnek de
Mehmet’in elinde. Geçmişinin en karanlık taraflarını aydınlatan, Hülya’yı
iyileştiren…
Huzuru seyre daldım...
Kerim ve Mehmet’in varlığı Hülya’yı her gün daha da iyileştiriyor. Kerim’e sarılırken, Mehmet’i koklarken geçmişinin acılarını
unutuyor Hülya, yüzü gülüyor. İşte bu yüzden bu mutlu aile tablosu benim için
çok önemli. Çimlerde yuvarlanan, sarılıp ağlayan, birlikte yemek hazırlayan ve
hatta hiçbir şey yapmadan öylece duran, öylece bakan, öylece seven Hülya ve
Kerim; kaplumbağa misali anne babasına eşlik eden minik Mehmet huzurun diğer
adı benim için.
Hülya’ya zarar verecek herkesin, her şeyin karşısında
durmayı bu kadar çok istememiştim. Bu bölüm biraz zorluydu, can acıtıcıydı. Fakat kuşkusuz ki geçmiş acıtsa da gelecek umutlandırır. Hülya'nın tüm korkularına rağmen ayakta durabilmesi kalbinden asla söküp atmadığı umuduna bağlıdır. Dilerim, umut kalbini hiç terk etmez...
Yazı devam ediyor...