İnsanın kendisini sevmemesi çok
ağır bir şey. Sevmediğin bir başkası olsa, onunla belki kavga edersin çok
canını sıkarsa ondan uzaklaşabilirsin de. Ama insan kendini sevmeyi bıraktığı
zaman bunu taşımak daha ağır gelir. Çünkü ne olursa olsun kendinden kaçamaz,
ömür boyu birlikte yaşamaya mahkum olduğu tek kişi bizzat kendisidir. Bu
nedenle bazen bu durumu kolaylaştırmak için kendimizi yahut hayata bakış
açımızı değiştirmemiz gerekebilir. Sonuçta ortaya çıkan şahıs bizi memnun eder
mi, orası meçhul…
Kemal artık kendini sevmiyor.
Daha doğrusu "Nihan’ı seven Kemal" olarak hayatını sürdürmesi çok zor. Kendisinin
de söylediği gibi mevcut Kemal’in içinde artık orman olmuş bir Nihan var. Gerçi
biz ormanı yok edip yerine rezidans dikme konusunda maharetliyizdir ama Kemal
çevreci bir insansa demek ki... O yüzden ormanı yok etmek yerine, Nihan’lı
Kemal’i adeta konserveye koyup, kışlık erzak gibi muhafaza ederek kilerin
karanlık bir köşesine yerleştirmeyi tercih etti. Nihan için aldığı yüzüğü
gömdüğü gibi “o Kemal”i de gömebileceğini sanıyor saf saf. Gömmek sonlandırsa
keşke... Yüzüğü gömen Kemal, Vizontele
filminde oğlu yerine, televizyonu gömen Siti Ana’yı hatırlattı bana. Hepsi, sembolik
olarak bir şeyleri ardından bırakarak, bitirerek kendini de ikna etme çabası.
Halbuki kendisini 5 yıl boyunca her gün o madenlere gömmesine rağmen sonuç
değişmemişti.
Kendi ellerimle kazdım bu mezarı ben kendime
“Bence artık sen de herkes
gibisin” deyince herkes gibi oluyor mu o kişi? Ben bu şiiri çok ironik bulurum
aslında. Herkes gibi “sıradan” olabilseydi, Pirayesine, Vera’ya, Münevver’e o
güzelim şiirleri yazan Nazım Hikmet, dikkate alıp da “herkes gibi olan şahsı”
şiirlerine konu eder miydi? Hiç umursamadığınız insanı değil şiirlerinize,
gündelik hayatınıza bile almazsınız. “Kalbimde kalbine yok bile kinim”
açıklaması gerçek olsa, söylemeye bile gerek duymaz insan. Bu sözü ancak,
bunu dile getirerek “kin tutmayışıyla” karşı tarafın canını -ama bilinçli ama
bilinçsizce- yakacağını, karşı tarafta etki uyandıracağını bilen kişi söyler.
Çünkü kin bile bir histir, dikkate alındığınızı gösterir. Karşı tarafı, dikkate alınmamak üzecekse eğer, doğru olmasa da, senden nefret bile etmiyorum
denebilir.
Ama Kemal dürüst bir adam. Bunu sadece
kendi kendini inandırmak için dillendirir ancak yalan da olsa asla Nihan’ın
yüzüne söylemez. Hatta tutar, evlenme teklifi etmeden önce Asu’ya, Nihan’a
duyduğu devasa aşkı da anlatır. Kemal’in Asu’ya evlilik teklifi etmesini
garipsemiyorum, beklenen bir hamleydi. Bambaşka bir Kemal’i doğurmak için,
Nihan’lı Kemal’e son derece zıt bir hareket yapması gerekiyordu. Asu’nun yanlış
fikirlere kapılmaması için yolun başında her şeyi tüm çıplaklığıyla anlatması
da çok doğru bir davranıştı. Yalnız “Can yoldaşım olur musun?” ne demek Kemal?
Canına katmayacaksın sen Asu’yu, sadece yol arkadaşın olacak. Tabi bu lafı
duyan Asu durur mu? Yapıştırmış öpücüğü…
Kemal'in suratına bakan nişanda değil de cenazede olduğunu zanneder. Eski Kemal'in cenazesinde...
Asu’nun, Nihan’la birlikte
olamayacağını kabullenmiş bir Kemal’e askıntı olmasını engelleyen ne diye
düşünmüştüm birkaç hafta önce. Hiçbir şeymiş meğerse bu sorunun cevabı, sadece
doğru zamanı kolluyormuş. Çünkü aldığı yarım ağız evlilik teklifinden sonra
dimdirekt yürümeye devam etti sağ olsun. Asu’nun, Kemal’in durumunu bilmesine,
söylediklerini duymasına rağmen(ki seven biri için çok ağır cümlelerdi onlar) ortada
mutlu iki sevgili varmış gibi hevesle ve heyecanla nişana hazırlanmasını abes
buldum. Kendine çok güveniyor, aşkı ve anın heyecanıyla, Kemal’in sözlerine
rağmen bir gün ona Nihan’ı unutturacağına inanıyorsa baştan söyleyeyim çok
yanlış yolda. Böylesine kara sevdaya düşmüş bir kişinin başkasıyla mutlu, en
azından huzurlu olduğu daha görülmüş şey değildir. Kozcuoğlu laneti onun da
üstünde; karşılıksız aşk! Ama Allah için nişanda kıyafetiyle, saçıyla,
makyajıyla çok güzel olmuştu. Ki kız zaten güzellik kraliçesi, bendeki de laf!
Kemal şu an Asu’ya sonsuz güvenmekte. Hayatındaki en
dürüst insanın o olduğuna inanıyor. “Sorumluluğunu üstlendiği”, hem yetim hem
öksüz kızın ondan gizlediği en büyük yalanı öğrenince ne yapacak peki? Asu, bir
Kozcuoğlu olduğunu ilk Kemal’e söyler sanmıştım aslında ama Emir çoktan öğrendi.
Demek ki Asu’nun bu büyük sırrını Kemal’in kurtuluş anahtarı olarak saklıyoruz.
Benim gözümde hiçbir anlam ifade etmeyen yüzük, Kemal’in parmağından çıkacaksa
bu sır sayesinde olacak. Ya da en azından bu sırrın Kemal tarafından öğrenilmesi,
bu tekinsiz ilişkinin bitişine giden yolu açacak. Yolun da çok uzun süreceğini
sanmıyorum zaten.