Bazen paralel evrende bir başka “Kara
Sevda” olduğunu, bazı durumların şimdikinden farklı yaşandığını hayal ediyorum.
Mesela Emir ile Asu birlikte büyüyen iki kardeş olsalardı, aralarında sevgi
dolu bir ilişki olsaydı nasıl olurlardı acaba? Emir itiraf etmese de Asu’yu
ufaktan ufaktan kabullenmeye başladı sanki. Hem de DNA testine hiç ihtiyaç
duymadan. Kan mı çekiyor yoksa? (Sahi neden test yaptırıp da, çocuk başkasından
diye delirerek karısını öldürmeye teşebbüs eden Galip’in burnuna dayamıyor?)
Küçükken kardeşi olan ve
dolayısıyla hiç yalnız kalmayan çocukları kıskanan Emir, “Şeker Portakalı” okuyan çocuk Emir’i hatırlattı bana. Emir’in en
büyük korkusu yalnızlık, en büyük yarası da sevgisizlik. Zaten o nedenle
Nihan’a da hastalık derecesinde saplantılı. Ben Emir’in de kendisinden çok
hoşnut olmadığına, içinde bir yerlerde bambaşka biri olma isteği olduğuna
inanıyorum bazen. Ama bunu gerçekleştirmek için de geç kalmış maalesef.
Yalnızlığın resmi...
Nihan ise artık kendinden nefret
eder vaziyette. “Ben gerçekten bu Nihan’la nasıl yaşayacağım bilmiyorum?” diye
Yasemin’e itiraf da etti zaten. Aldığı evlilik kararından ötürü Kemal’e
kızabilse, onu suçlayabilse, kendini aklayacak bir parça avuntu bulabilse bu
kadar nefret etmezdi kendinden. Ama tercihleriyle bir nevi Kemal’i bu yola iten
kendisi olduğu için söz söyleme hakkını görmüyor kendinde. Bu nedenle öfkesini
de boşaltamıyor, hep kendine yöneltiyor. Yine de çok üzüyorum haline. Hayallerindeki,
rüyalarındaki affedilme/vazgeçilmeme isteği bencilce olsa da, "o, Kemal’in gözü
önünde Emir’le yakınlaşmaca oynarken Kemal’in de içi paramparça olmuştu ama,
şimdi bunun karşılığını yaşıyor, diyetini ödüyor." diye bir hesap kapatma çabası
içinde hissetmedim kendimi.
Ben galiba Nihan’ı en çok ağladığında
hissedebiliyorum. Neslihan Atagül öyle iyi ağlıyor ki... Bence işin sırrı
“güzel” değil de, iyi ağlamasında. Zihninden “Acaba nasıl gözüküyorum?”
düşüncesi zerre geçmeden, böyle salya sümük, içindeki acıyı kusarcasına(ama
iğrençleşmeden) ağlıyor ya, çok içten buluyorum o yüzden. Bu sefer de bol bol
döktüğü gözyaşlarıyla aramızda haftalardır yükselen duvarı yok ediverdi ve uzun
zaman aradan sonra ilk defa bu hafta kendisini sarılıp teselli edesim geldi.
Çünkü çok yalnız kaldı yahu. “Kemal benden vazgeçti!” diye Emir’in kollarında
ağladı düşünebiliyor musunuz? Ben kırk yıl düşünsem bunun olabileceğine ihtimal
vermezdim. Emir yahu Emir! Bu hayatta kendisine dokunmasını en son isteyeceği
kişiye gidip sarıldı. Çünkü o an yanında sadece o vardı, o kalmıştı. Her ne
kadar kollarında ağlayan kadının acısına, sonrasında duyarsız davranarak onu
nişana gitmek konusunda zorlasa da, Emir’in o anlardaki çaresizliğine de içim
acımadı desem yalan olur. Bölümün en etkilendiğim sahnesiydi kesinlikle.

Çaresizliğin resmi...
Nihan, Leyla’nın da dediği gibi
Kemal’in aşkına çok fazla güveniyordu. Ama bu güvenci de ona Kemal vermişti
zaten. 12.bölümde Nihan, Kemal’i o tepeye “Beni seviyorsan o görüntüleri
izlemez bana getirirsin.” diye aşkını öne sürerek çağırmıştı. Bıçaklanmasına
rağmen o tepeye giden Kemal de, Nihan’ın içine ilk umut tohumlarını, zihnine de
“Yaptığım büyük hataya, onu çok kırmama rağmen bu adam hala beni seviyor, demek
ki hep sevecek.” fikrini yerleşmişti. O inanç, o bilinç nedeniyle belki kuyu
başına Kemal’in geleceğinden daha emindi, daha az soru işaretiyle bekliyordu bu
sefer Nihan. Gerçi haklı da sayılır, Nihan’ın intikam için Zeynep’e iftira
attığını(!) kabul etmesinin üzerine bile geldi ya Kemal, ben cidden takdir
ettim. Her ne kadar eski “ihanetlerini” hatırlayınca bu sefer gelmemiş gibi yapsa
da dediğim gibi, gömmek bir şeyleri sonlandırmıyor işte.
“Dört yanımda dört
nasihat
Az gülüş bol zayiat
Ölsem âlâ, dayanmak
zor
Senden bana zor bir
miras,
Bol çetrefil bol
viraj
Ölsem âlâ dayanmak
zor…
Nerelere gideyim?”*
Bizde "durum Leyla"... Nasihatleri,“Gizlediklerinin
altında kalacaksın Nihan.” tespiti öyle yerindeydi ki, 3 saniye öncesinde benim
de aklımdan geçmişti. “Kemal ölmesin diye kendini öldürüyorsun.” Kemal tek
nefeste sönüverecek bir çiçek, peki ya Nihan?:) Şaka bir yana cidden bünye olarak,
Kemal’in ona bıraktığı zor mirasa iyi dayandı kızcağız. Leyla’nın sözleri, Kemal’in
gelmeyişi, evlilik haberinin üstüne bir de bu nişanı gözleriyle görmek artık yetti
besbelli. Ben muhtemelen daha yarısını yaşarken hastanede serumu yemiş olurdum.
Nerelere gitsinler şimdi, nasıl
dayansınlar? Ozan’la Zeynep gibi uzaklara kaçmayı deneseler de insan kendinden
kaçamaz ya. Sahte pasaportlar onları bambaşka biri yapar mı? Artık bu bol
çetrefilli, virajlı tünelin ucunda bir umut ışığı görmek hakkımız değil mi?
*Yeni Türkü, Nerelere gideyim?