Şiirden dönenin kalemi kırılsın!

Kara Lise’nin gözü kara gençleri Müdür’e kendi üsluplarınca bir ders verip beyaza boyanan duvarları şiirle süslemişlerdi geçen hafta. Bu iş Müdür’ün canını fevkalade sıktı. Öyle ki elinde boya izi var mı diye bütün öğrencileri bahçeye dizip kontrol etti tek tek. Kimi alevi, kimi ülkücü, kimi devrimci bu gençleri yani aynı ülkenin evlatlarını haklı bir davada omuz omuza vermiş görünce tüylerim diken diken oldu benim. Aslında bu olması gereken... Ama bu toprakların ayrıştırılmaya and içilmiş şanssız insanları olarak ne yazık böyle sahnelere muhtaçlığımız bakidir.

KaraLise'nin yalnız adı kara. Bazılarının fikri.

Öğrenciler sınıflarına girdikten sonra üç öğretmenle bahçede bir başına kalan Müdür Bey onlara da soruşturma açacağını söyleyerek ağız dolusu tehditler savurdu. Kendini bilmez bu tip yöneticilerle ne çok imtihan oldu bu ülke ve bu halk. Otorite kuracağım derken terör estiren, öğrencisine, memuruna, çalışanına hakaret etmeyi kendinde hak gören bu aciz insanlar yüzünden kaç nesil okulundan soğudu, kaç kişi işinden oldu kimbilir. Şiirden, cümleden korkan insanlar bunlar. Edebiyatı lisede ‘şube adı’ olmaktan öte bilmeyen, tanımayanlar. Cahit Zarifoğlu’nun Müdür Bey’e ayar verirken söylediği gibi duvara iki şiir yazıldı diye ne o bayrak iner, ne de vatan bölünür. Niye insin ki bayrak, vatan niye bölünsün? Bilseydiniz bir şiir dünyayı cennete çevirecek kudrete sahip, böyle kıyamet koparır mıydınız acaba? Belki de biliyorsunuz. Evet, biliyorsunuz şiirin ve edebiyatın gücünü ve bu yüzden bunca korkuyorsunuz cümlelerden, mısralardan. Daha çok korkunuz o vakit. Çünkü bu topraklarda ağaçları, çiçekleri şiirle yeşertmekten, bayrağa şiirle selam durmaktan ve şiiri bir güvercinin kanatlarında sevdiğimize uçurmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.

Nice güzellikler gördüm yeryüzünde. En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak!

Ve Naciye uyandı!

Erdem Bayazıt’ın ümidi, sevgisi, şiiriyle uyandı Naciye. Allah bebeğini ve Naciye’yi ona bağışladı. Erdem Hoca’nın günler sonra yüzünün güldüğünü görmek ‘Allah insanı sevdiğiyle sınamasın’ dedirtti hepimize. Naciye kocasının başucunda fısıldadığı şiirlerin yoldaşlığıyla uyudu iki gün. Uyanınca okuduğu ‘yaslan göğsüme sevdiğim, benim gönlüm gök gibidir’ şiiri ise Erdem Hoca’nın Naciye’ye ‘günaydın’ deme şekliydi sanırım. Seyretmesi ala idi. Yaşaması nasıldır kim bilir.

Mahzun Dede'den inciler: Hiç güneşin doğmadığı sabah gördün mü?

Mahzun Dede ve Yemenici Usta’dan birlik dersi

Geçtiğimiz bölüm zikir çektikleri için ‘ayin düzenledikleri’ gerekçesiyle nezarete atılan Mahzun Dede ve Yemenici Usta ders gibi okutulması gereken sözleriyle gönüllere taht kurdular. Nezarethane olması mühim mi mekanın? Elbette değil. İçinde yaşayanlardır mekanı cennet ya da cehennem kılan. Öyle tatlı sohbet ettiler ki insanın o gün o dört duvar olası geliyordu izlerken. Yemenici Usta, kendilerine yemek getiren polis memuruna ‘’Allah devletten razı olsun, bizim hiçbir şikayetimiz, sıkıntımız yok’’ diyerek tam bir ahlak dersi verdi. İşte bu memleket haksız yere nezarethanede sabahlasa bile yine de ‘Allah bu devletten razı olsun’’ diyen kalender insanların yüzü suyu hürmetine ayakta duruyor. Hayal mi bu, dizi mi yalnız? Elbette değil. Bu topraklarda yine de ‘vatan sağolsun’ diyebilen milyonlarca şehit anne-babası görmedik mi? Ayağını, kolunu bayrağı, toprağı korumak uğruna feda edip ‘yine olsa yine yaparım’ diyen yüce gönüllü gaziler yok mu? Hayal değil gerçek bunlar. Oturduğumuz yerden ona buna ahkam kesen, devleti beğenmeyen, millete burun kıvıran bizler kadar gerçek. Kendi gerçekliğimizi bir an unutturan o müthiş sahneye dönüyorum tekrar. Şehrin ve ülkenin içine düştüğü durumdan bir tespit sunuyor bize Mahzun Dede. Diyor ki:

‘‘Birliği  anlamak için bazen ikiliğe düşmek lazım’’

Bu ümitle kapıyorum gözlerimi o gece. Ülkenin değil ikiliğe düşmesi, bin parçaya bölünmek istendiği şu günlerde herkese biraz ümit, biraz şiir ve bir parça Mahzun Dede sağduyusu diliyorum.

Emeği geçen herkesin gönlüne sağlık.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER