Ömer'in gittikçe bozulan yeme alışanlığını gören yalnız ben miyim?
Ah Ömer İplikçi ah.. Yediğim an su içme ihtiyacı hissettiren elma hissi bırakıyorsun ben de. O ellerin, o mükemmel ayakkabıları çizmesi yetmiyormuş gibi adam bir de serçe parmak inceliğinde sarma sardı ya, of. Ömer İplikçi’nin çizdiği profili gerçekten anlayamıyorum. Adam Orhan Veli eşliğinde sevgilisine uzak diyarlardan şiirler okurken sonra kendini yaprak sararken buldu. Aynı Ömer,  birazdan hayatındaki en utanç verici anı hatırlamayacak kadar mükemmel olduğunu tekrar hatırlattı. Sonrasında da ergen İplikçi’nin serseri serbest kişiliği ile tanıştık. Yeminler olsun kelimem bitti. Ve yine haklısın Ömer. Annen tanısa çok severdi Defne’yi, baban da tabii. Sen onları göremesen de eminim onlar seni yıldızlardan izliyor. Hani şu Defne’nin izlemeye doyamadığı çok sevdiği yıldızlardan... Eminim anneciğin çok mutludur, Defne ile birlikte yazdığınız masala. 


"Çarpcam ağzına"dan hemmen sonra <3

Bölümde en çok sevdiğim şeyin romantik bir cümle olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Yine bir araba sahnesi, yine bir Defne- Ömer ikilisi. Defne panik anında, “çarpcam ağzına haa” dediği o an, kalbimi çaldı. Her ne kadar çok güzel bir masal izliyor olsak da, insan ister istemez "inanmak” istiyor. Gerçek ilişki izlerini göremeye başladığım an, daha da içselleştiriyorum cağnııım dizimi. Tıpkı Defne’nin Ömer’e yaptığı küçük şakalar gibi. Bu arada Ömüş gerçekten kömüş galiba. Yaratılmış hangi kadın Ömer’i aldatabilir ki sanki daha iyi bir seçenek var :) Neyse ki o da yine zarif bir şekilde altta kalmadı.. Bir de “Ben bu adamı çok seviyooruuum” diyen Defneler de iyi ki varlar.

Birini çok sevmek, umarsızca çok sevmek, tüm insanlığa duyurmak istercesine sevmek.. Çok çok güzel ve Defne bu hafta çok güzel hissettirdi bizlere.  Fakat son ana dek,“Hadi be Defne söyle” diye defalarca geçirdim içimden. Bu arada bu hafta bir kere daha anladım ki Nero ileriki günlerde bu oyunu iyice pisleştirebilir. Burada iş Necmi ve Sinan’a hatta belki de Koray’a düşecektir. Neriman falan diyoruz da gerçekten bazen işin yordamını bilemiyor. Adamın en mutlu gününü seçmiş barıştırmak için. Bu arada Ömer’in giriş sahnesinde benim fonumda, Sinan Çetin’in klasik dıııdırırırırı” müziği vardı :)

Peki ya Hulusi Dede’nin gevşek gevşek sırıtması? Kısacası yine Ömer İplikçi ve yine arkasından çevrilen işler. Ve tabii ki ellerinde çiçekle kalakalmayı hobi edinmiş bir Ömer.. Resmin diğer tarafından bakmak gerekirse, Ömer ve dedesinin ilişkisi çok tramvatik ve hassas. Ömer’in kalbi her ne kadar kin tutamayacak kadar güzel olsa da keçi inadı da malum. Naçizane, kin tutmanın ya da en azından bu kini hayatına yansıtmanın kalbi lekelendirdiğine inananıyorum. O nedenle Ömüş, affetmeyi öğrenmelisin. Neden mi? Çünkü bir yerden başlaman gerek. Gün gelecek en yakınlarını affetmek zorunda kalacaksın hatta en sevdiğin Defne’ni bile.


Geçen hafta maşallah dediğim İso'nun bu haftaki hali kalp şom ağzım

Çok hassas bir yere geliyorum. Ya bu İso size ne etti? Yani Ömer’imiz, İplikçimiz diyoruz ama ütopyaları geçiniz efeniim. Gerçek hayatta karşımıza çıkmasının çok mümkün olduğu tek karakteri de kederiden öldürün. İso’nun “depresyondayım, unutuldum, aldatıldım” modundan çıkmasının vakti geldi. Şu dizide aşktan yana şansı gülmeyen tek kişi İso oldu ya, ona da ayrı yanıyorum. Hey gidi İsociğim, kaderinde bu da mı vardı, sevdiğini kadının düğün ayakkabılarını tasarlamak?  Varmış..  "Kapasiten yetmez" diyerek ayrılan Yasemin, adamın acı kapasitesine dön de bir bak istedim. Nokta.

O güzel gözlerinizi yormayayım boşuna dedim ama dayanamadım yine. Tabii ki Sude’den bahsedeceğim. Dünyanın en güzel ve bir o kadar da en zor duygusu mutluluk paylaşmak. Yani ben bir  insanın iyi olup olmadığını nasıl anlarım diye düşünüyorum da, sanırım mutlu anlarını yaşama şekli bize çok güzel ipuçları verebilir. Uzun zamandır istediği ve ona iyi gelen bir mutluluğunu paylaşacak kimsesi yoktu Sude'nin etrafında. Hatta artık lügatıma “Sude İplikçi kadar yalnız kalmak” diye bir söz ekledim. Bu arada belki bilmiyorsunuzdur benden duyun istedim. Hani o çook sevdiğimiz “sen misin ilacım nanananina” var ya işte o şarkı Şükrü Ağabey için yazılmış. Evet, bizim Şükrü Abi için. Adamın dert olmadığı çare kalmadı bence mucizenin ta kendisi Şükrü Ağabey…

Aklıma da bir fikir geldi, şuraya bırakayım da öyle gideyim. Bence finalde Ömer İso’yu da alıp kaçsın, gitsinler güzel bir dağ evine. Çizsinler, içsinler, yazsınlar, kederlenip, efkarlansınlar sonra mutlu olsunlar, kitaplar okusunlar, oh mis! Ne etti ya bu adamlar size? Ben yıldım artık. Çok özlerse Defne’sini, ben alır götürürüm misafirliğe, söz.

Yine şımarmalara doyamadığım çok uzun lafın kısasına gelirsek; geçen haftanın ardından ilaç gibi gelen bir bölümdü. Dedenin sonunda işe dahil olmasını da sevdim, azıcık heyecan gelsin, içimiz ısınsın madem. Son olarak, "Hehehey TARANTABABU hehehey, yaşamak ne güzel şey anasını sattığım yaşamak ne güzel şey...” demiş  Nazım’dan, “Hayat bir gün o da bugün” diyen Defne’ye kocaman bir selam çakıyorum. Dedeyi de, sırrı da takmayın kafanıza, sakın ola karartmayın enseyi. Bi çaresi bulunur elbet, hem de her şeyin.  Kocaman sevgiler.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER