Bölümü izlerken, endimi yeni sezonda neler olur acaba diye düşünürken buldum. Ne yalan söyleyeyim bir sezonu
daha kaldırabilecek sabrım var mı, emin değilim. Ancak yeni sezon haberi
gelince insan ister istemez “Ne olursa, o birinci sezonun tadını alır da
heyecan yaparım?” diye düşünüyor. Sanırım Poyraz Karayel ile ilgili
şikayetlerimin nedeni, bize fazlası ile gül bahçesi vaat eden, birinci sezondur.
O nedenle hikayedeki tutarsızlıklara tahammül edemiyorum. Bu, çok sevdiğiniz bir
şeyi önce size verip daha sonra geri almaları ile aynı mantık. Ancak
genel olarak bölüm içinde içimi acıtan ve iki kelam etmek istediğim birkaç nokta
var.
Poyraz Karayel ekibinin kesinlikle mutlu günlere bir
alerjisi olduğunu düşünüyorum. Sefer-Sema’da ağlattınız, Bahri-Despina’da
tutukladınız ama artık Ümran-Taşkafa’yı yedirtmeyecektim ki yine olan oldu.
Bütün bunları gördükten sonra Ayşegül ve Poyrazcım asla evlensin istemiyorum.
Sakın sezon finalinde olası bir düğün ve aniden gelişen kötü bir olay ile
klişeler denizinde beni bırakıp
gitmeyin. Neyse..
Kim derdi ki Songül tam da iyilik yaparken zarar görecek diye..
İlk olarak Begüm’den başlayalım. Şimdiye dek ne olursa olsun
Sado’nun menfaatini herkesten öne koydum. Deli fişek dedim, bağrıma bastım.
Mutlu sonları yavan bulan ben bile Sado’nun yedi kurşun yiyerek fantastik bir
şekilde vurulduğu bölümde hıçkırıklar ile ağlamıştım. Yine aynı şekilde Songül’ün
dizinin başına gelmiş en keyifli karakter olduğu fikrindeyim. Mesela Songül’e ben bir son yazacak olsam,
diğer karakterlere dahi layık görülmeyen bir mutlu son yazardım. Aşık görmek
isterdim herhalde Songül’ü, onu tüm bu
yaptıklarına rağmen seven birine mesela.
Fakat Songül’e hep aynı yerden
bakıyoruz, belki de kolaya kaçıyoruz. Songül’ün bu zamana kadar yaptıklarını
birazcık unutalım. En nihayetinde aşık olduğu adam tarafından sevilmeyen bir
kadın var karşımızda. Daha önce
anlattıkları kadarından bildiğim kadarı ile de, babası tarafından yalnız
bırakılanlardan... Bütün bunlarla Songül’ü iyilik meleğine çevirmeye
kalkmıyorum ki zaten kendisi de istemezdi bence. Ne kadar kızarsanız kızın,
Begüm’ün o haline bile üzülen, ona kucak açan bir Songül var karşımızda. Aşık olduğu adamın sevdiği kadına kucak açmak
ve bunu gerçekten samimi duygularla yapmak her yiğidin harcı değil sanırım. (Aynı
Songül’ün Begüm ile dalga geçmesini unutun şimdi, olay Songül’ü anlamak)
Begüm’ün
gelişinin pek hayırlı olmadığı sinyalini aldık. Fakat ben, Songül’ün
gözü önünde dan diye aniden intihar edecek diye bekliyordum. (Bu arada elbette
olay güzel değil ancak hayatımda izlediğim en güzel intihar sahnesi İda
filmindeydi, uygun bir yerde öyle bir uyarlama görmeyi bekliyorum ne zamandır)
Hem Songül’e asla unutamayacağı bir anı vicdan azabı paketi ile armağan edecek
hem de olası tüm suçlamaları ona bırakacaktı. Ben tüm bunların, Songül’e
verilen hani şu merakla beklediğimiz ceza olduğunu düşünüyordum ki.. Öldürmeyen
senarist yine öldürmedi. Begüm “Yalnız
gitmeem” diye diye yaptı yapacağını. Songül’ün elbette ki bu işten yırtacağını
düşünüyorum daha doğrusu düşünmek istiyorum. Ne olursa olsun Songül şanına
yakışır bir sonu hak ediyor ve Begüm’ün ona biçtiği son, o şana uygun değil.
Yazı devam ediyor..