Malum tam erik mevsimindeyiz ve
ben erik yemeyi pek severim. Birkaç hafta önce kocca bir parça eriği laapss
diye, hiç çiğnemeden yutuverdim. Neyse ki doğru boruyu buldu, nefes boruma
kaçmadı ama yemek borusunda ilerlerken de epey zorlandı. Baya bir kararsız
kaldı hatta devam etsem mi geri mi dönsem diye. İşte bu bölümü izlerken de yine
o erik parçasını çiğnemeden yutmuşum da, tam böyle bağrımda yavaş yavaş
ilerliyormuş gibi hissettim. Yutsam yutamam, öksürsem çıkartamam.
Haftalardır süregelen “Sezon finali mi? Final mi?” sorunsalında, gönlümdeki ibre hep sezon finalinden yanaydı. Hâlâ daha da öyle. Çünkü en kilit, en baba kırılma noktamız hâlâ olanca haşmetiyle duruyor karşımızda. O koca dağı aştıktan sonra önümüze başka ve de ferah bir yol çıkacak. Bu nedenle de bu sırrın sezon finaline yakın dönemlere taşınmasını, bu taşınma işlemi için de “bazen”, “bazı” konuların uzatılmasını anlayabiliyorum. Bana kalırsa gerçeğin ortaya çıkmasının hakkıyla işlenebilmesi için en az bir 10-12 bölüm gerekiyor. Bizi hiçbir yere vardırmayan Gallo’lu bölümlerin olduğu dönemlerde bu rotaya doğru girseydik, şimdi menzile varmak üzereydik. O zaman da gönül rahatlığıyla daha fazla sünmeden final yapsın, her şey tadında kalsın diye kabullenebilirdim. Neticede 1 yıldır aralıksız süren bir hikayeden bahsediyoruz. Ama şu anda, şu noktada iniş için alçalırsak eğer, ben iniş takımlarını açmadan çakılırım yere. Olmadı hava korsanı olur uçağı kaçırırım!
Aşk böcükleri^^
Aptal yerine konulmadığım sürece anlayışlı bir izleyici olduğum söylenebilir. Bilhassa da sevdiğim dizilere karşı hoşgörü eşiğimin daha yüksek olduğunu zaten geçen hafta itiraf etmiştim. Bu nedenle gönül bağı kurduğum işleri sadece bir seyirci gözüyle yorumlamam. Kendimi bazen senaristin, oyuncunun yerine koyarım, bazen tamamen soyutlayarak dışarıdan bakarım. Seyirci olarak izlemekten hoşlanmadığım sahneleri, kendi kafamda senaryo matematiğinin içine oturtursam kabullenebilirim de. Bu nedenle de oyun kemiğe dayansa da, bir süredir artık uzayan sıkışmaları anlayışla karşılıyorum, dişimi sıkıyorum.
Tüm bu anlayışlı bakış açıma
rağmen bölümü patchwork battaniye gibi buldum. Fikir güzel ancak; bazı
parçaları eksik, birleştirilenlerin de bazıları uyumsuz. Halbuki yeri
geldiğinde uyumsuzluğun uyumu da etkileyici ve sevilesi olabiliyor. Ana çatışma
aksının üzerinde yoğunlaşmaktansa o kolda mors alfabesi gibi kesik kesik
ilerleyip, üstüne bir de ona entegre olamayarak bağımsızlıklarını ilan etmiş
yan hikayelerle bu uyumu yakalayamadık maalesef. Halbuki yan hikaye dediğin
bana göre tam bağımsızlık ilkesiyle ilerlememeli, özerk bölge olmalı; iç
işlerinde bağımsız, dış işlerinde ana hikayeye bağlı... Hamur yoğurmak gibi, hepsinin
birden harman olması mümkün. Fırıncı ustası değilim ama hamur yoğurmanın adabını
da biraz bilirim. Yanlardan ortaya doğru yoğrulacak ki kıyıda köşede malzeme
kalmasın, tüm malzemeler birbirleriyle özdeşleşebilsin. Ancak bu sefer malzemeler
birbirlerine tam yedirilmediği için ağza un tadı geliyordu.