Bir varmış bir yokmuş... Evvel zaman içinde, kalbur saman
içinde; Kendal Şamverdi adında bir iblis Halfeti'yi kasıp kavururmuş. Bu şeytan
öylesine güçlüymüş ki, önüne kattığı her şeyi un ufak edermiş. Güce, paraya,
ihtirasın kirli oyunlarına taparmış. Hayatına değen tüm masum elleri, ağaç dalı
gibi kırıp atarmış. Ama neden?
Kendal, sadece zulmüyle değil; ona üzülmemizi sağlayan içli
kötülüğüyle de hafızamıza kazınacak. Mesut Akusta'yı böyle güzel bir karaktere
ruh üflerken izlediğim için kendimi şanslı sayıyorum. Tüm bedeniyle ve
gözyaşıyla Kendal'ı öylesine sarıp sarmaladı ki, ben onun Akusta olduğuna
inanamıyorum. Oyunculuk, bu dünyada sana verilen tek kişi olma şansını yırtıp
atmak demek. Göğüs kafesini kırarak, içinden sayısız ruhu salıvermek demek.
Kısaca uçsuz bucaksız bir delilik...
Bölümdeki uzuuun uzun yürümeleri, germek için geren
sahneleri ve ufak mantık hatalarını görmezden gelelim. Neticede finale üç, ama kalbimize
güç bu durum. Kalabalık castla çalışmanın yorgunluğu, o kalabalığı anlı şanlı
biçimde harcamakla çıkarılıyor. Karakterler patır patır yok olurken, bize de
son deminde bile zevkle işlenen bir dünyaya usulca veda etmek kalıyor.
Yürüyorum korkunun, ölümün üstüne...
Düşündüm de, Karagül'de ne çok karakter intiharla burun
buruna geldi. Hepsi bir şekilde ucundan kıyısından ölüme bulaştı. Ama 'her
şeye' rağmen ayakta duranlar da vardı. Emine ve Ebru gibi... Yoksa annelik de
oyunculuk kadar çılgınca bir şey mi? İnsan içinden çıkaracağı ruhlar için
çılgın gibi görünmeyi göze alabilir mi? Mesela bu defa Baran yetişmeden, bir erkeğin yardımı olmadan, kapalı bir kapı ardında direndi anneler. Çünkü genellikle, kapalı kapıların ardında direnir anneler...
Kendal Şamverdi sadece Karagül'de değil Türk dizi tarihinde
de eli kanlı karakterler listesinde zirveye oynar. Ama diğer karakterlere göre
Kendal'ın durumu biraz farklı. Kendal gerçek bir seri katil. Ayrıca genellikle
dizilerde insanların deliliğini izleriz. Neden delirdiğini pek fazla bilmeyiz.
Gerek yoktur, vakit yoktur, prim ve reyting yapan budur. Kendal'ı yerine
kendimizi koyacak kadar, o yerleştiğimiz yerde kendimizden nefret edecek kadar
iyi tanıdık.
Ne kadar işkenceye dayanabilirdiniz? Günlerce susuzluğa
dayanabilirdiniz belki. Uzun yollar aşıp uyku yüzü bile görmemeye
direnebilirdiniz. Ama üstünüzde biriken acı karşısında şeytanlığa ne kadar
karşı koyabilirdiniz? Yaşananları sorgulamak Kendal'ın şeytanlığını
hafifletmiyor. Ama sorgulamamak bizden epeyce bir şey eksiltmez mi?
Kendal kusurlarıyla kusursuz bir şeytan olmuş. İşte tam da
bu yüzden ona iki çift lafım var. Tıpkı Yaşar Usta'nın ünlü tiradında olduğu
gibi.. İnsan delirince, başkaları onun neden delirdiğini değil sadece deliliğini
görür derler Kendal. Ben senin deliliğinin ardını da görebiliyorum. İyi ki
seninle tanıştık. İyi ki iyiliğin koynundan koparılıp alınan bir insanın ne
denli karanlık olabileceğini öğrettin.
Artık her şeye daha hazırlıklıyız.
Güzel günler.