Telefon jokerimi kullanmak istiyorum, soru: "Tarih kimleri yazar?"
 Kahramanlardan sonra sıra masalın baş rollerinde. Defne ve Ömer’in  küçük saçma kavgasından başlayacağım. Normal şartlar altında,  bir ilişkide “Aaa ne demek senin benden gizlin mi var Ömer? Niye bu kadar rahatsız oldun postalara bakmamdan?” diyecek zeytinyağı misali kızıl bir Defne ile her şey tatlıya bağlanabilirdi. Neyse ben masalın büyüsünü bozmadan yazayım. "Bugüne kadar izlediğin dizilerde en çok neyin olmasını isterdin?", diye bir soru sorsalar Firdevs Yöreoğlu’nun mutlu bir sona sahip olması ilk dileğim olurdu. Çünkü niye olmasın, Melih Bey takımı rocks! İkinci isteğim ise, Ömer İplikçi’nin en başından itibaren oyunu biliyor olmasını isterdim. Öyle bir ihtimalin oluru var mı bilmiyorum.  Tek bildiğim, eğer senaryo bu şekilde evrilirse Meriç Acemi’nin adını dağlara yazdırmak için çalışmalarda bulunacağım. Aslına bakarsak bugüne kadar anlamaması Ömer’i benim gözümde affedersiniz ama azıcık “alık” yapıyor. Kendi ağzı ile Defne’nin bir şeyler gizlediğini bildiğini söyledi hem de bilmem kaç haftadır. Üstüne düşmeyip öğrenemiyorsa, ay bir zahmet otursun Passonis’te emekli olana kadar su doku çözsün. Neyse.. Baştan anlaşalım Ömer kötü bir şey yapmadı. Evi alması kadar klişe ama bir o kadar da doğru olan başka bir ihtimal daha olamaz. Defne her konuda olduğu gibi burada da abarttı. Ama haklı mı? Bir insan ne kadar haklı olabilirse işte o kadar haklı! Oyunun yükü altında ezilmekten 3 gram kalan Defne’nin isyanını hem kendi ağzından hem de Serdar’ın ağzından dinledik bu gece. Peki, Ömer haklı mı? Evet! O da en az Defne kadar haklı. Karşısında sürekli kaçan, sevgisini sonuna kadar hissettiren ama asla gösteremeye bir Defne’si var. Ömer’in haksız olduğu tek konu, bunca dert içinde postaları dert etmesiydi.  Olayların sakız gibi uzamasından başka bir işe yaramıyor. Bu bölüm boyunca aklımda “Acaba Ömer oyunu kimden öğrenecek?” sorusu hiç geçmediği kadar fazla geçti, sabrımın sonlarına yaklaşıyorum. Son olarak ister küs ister birlikte olsunlar fakat ne Defne ne Ömer birisi bile olmadan bölümün tadı çıkmıyor.


Yıl 2016 Fikret hala mektup yolluyor. Sonuç: bir adet çaresiz kızıl.

Gelelim mesajlaşmanın hayatımıza girmesinden beri, mektuplarla ilgilenmeyen bizlerin mektup merakına. İplikçi o mektubu okumayacak. Ya kendi tercihi ya da şartlardan dolayı ama okuyamayacak. Okumalı mı? Keşke okusa.  Utanmasam “bir dost” imzası ile ben yazacağım.  Şaşırtıcı olacak ama bu bölüm Serdar sayesinde Ömer bir şeyi fark etti. Defne’nin sevgiyi karşılama konusunda yaşadığı sorunu belki de hiç düşünmemişti. Zaten burada sorun Ömer’in bu koşulları sağlayamaması değil, Defne’nin  sevgiye alışkın olmaması, Serdar’ın dediği gibi kendini bu sevgiye layık bulmaması. İplikçi ise yine kendine yakışanı yaparak bizi şaşırtmadı. Biz Defne ile birlikte kendi tarihimizi yeniden yazacağız" dedi. Onlar kendi tarihlerini yazadursun, Ilgaz durur mu hiç, yapıştırdı soruyu: “Tarih kimleri yazar?” Aşkları ile dillere destan olan peri masalı kahramanlarını mı yoksa dillere destan aşklarına rağmen bir türlü kavuşamayan aşıkları mı? Sorunun cevabı değişken. Kim bilir hepimizin kişisel tarihi neleri yazmıştır? Ben bu sorunun Kiralık Aşk’taki cevabının mutlu olmasını diliyorum. Fakat aşkın, karmakarışık eden, şiddetli ve yakıcı sevgi anlamına geldiğini şuraya usulca bırakıyorum. 

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER