Poyraz Karayelci’nin makûs
talihinden bahsetmeye başlamadan önce, Kanal D’nin Twitter hesabının yönetimini
her hafta başka bir dizi oyuncusuna vermesinde bayıldığımı söylemem lazım. Bu
hafta da, #YazBakalımDedem etiketiyle, Poyraz Karayel’in en can ciğer sevilesi
ikilisi Celil Nalçakan ve Cem Cücenoğlu’ndaydı hesap, nam-ı diğer Zülfikar ve
Taşkafa. İzlemelere doyamadığımız bu iki adamı takip etmeye de doyamadık
haliyle.
Her halini seviyoruz da
Gelelim Poyraz Karayel’cinin
gülmeyen yüzüne. Tam geçen bölüm aklımız çıktı, özlediğimiz ne varsa tekrar
bulduk derken, bir bölüm sonra yine o Poyraz Karayel’de hiç güzel durmayan afacan
macera tonu geri geldi. Bir zamanlar dünyanın en tatlı Ayşegül’ünün peşinden
düğün salonu basıp şarkı söyleyen Poyraz ne kadar güzeldiyse, ilaç şirketleri
akşam yemeğinde orkestra olmuş Poyraz ve arkadaşları o kadar az güzeldi. Kötü
kelimesi Poyraz Karayel için gelmedi içimden hiç, bu yüzden ancak bu şekilde
tarif edebildim. Zülfikar’ın saksafon çalmasındaki o çelişkiden bu kadar uzun
süre beslenen bir dizi olmamalı mesela, hiç de olmadı zaten, her zaman bundan
çok daha fazlasıydı. O yüzden de insan bir hayal kırıklığına uğruyor. Sonra
mesela Songül’ün hin fikirli bir kadın olmak ile aşırı karikatürize hallerde
olmak arasındaki ince çizgisini geçtiğimizi izlemeyi de sevmiyorum, hem Songül’e
hem kendimize haksızlık sayıyorum.
Tabii ki yine de hangi diziden
bahsettiğimizi unutmayalım. Uyuşturucu yapan kimya profesörüne Heisenberg demiş
bir senaryo söz konusu olan. Başka hiçbir yerli dizide Breaking Bad duymaya
alışık olmadığımız için zaten Poyraz Karayel’den beklentimiz bu kadar yüksek, o
yüzden kolay mutlu olmuyoruz.
Sen hayırdır?
Bu hafta en sevdiğim ve
gelecek bölümler için ağır duygusal içerik alarmları çaldıran konu ise Sema’nın
üniversitedeki sevgilisi Hakan’dı. Daha doğrusu, Ayşegül’ün geçen hafta
işbirliği yaptığı Hakan’ın Sema’nın eski sevgilisi çıkmasıydı. Adamın
Sema’ya karşı tutumuna bakarsak güzel anılarla hatırlanan bir ilişki değil. Hele
o yıllar sonra karşısına geçip ‘Beni neden terk ettin Sema?’ diye sorması, ‘Senin
hediye ettiğin saati, sana olan kızgınlığım hiç geçmesin diye hala takıyorum’
demesi mideme kedi yavruları tırmandırdı. Ne kadar zor affetmek için her
şeyimizi verebileceğimiz bir insana kızgın kalmaya çalışmak ve ne kadar yorucu... Ama
Sema’nın lafına itimat edip, onun söylediklerini dinleyip suçsuz Akın’ın
tahliye olmasını sağlaması içten içe Sema’ya hala bir hayranlık beslediğini de alenen
gösteriyor elbette. İlerleyen bölümlerde Sema’nın Hakan’la bir araya gelip
gelmeyeceğini izlemeyi heyecanla bekliyorum. Sefer’i unutamayacağını adımız
gibi bilsek de, onun da tekrar hayata tutunmasını cümleten çok istiyoruz. Sema
kendi içinde bunun savaşını yaşarken, elbette ona destek vereceğiz
tribünlerden.
İsa’nın mahalledeki çocuklar
tarafından sıkıştırıldığını gören Albay’ın pencereden ateş açması ise
bayıldığım bir diğer sahneydi. İsa’nın eksik bir aile ile büyümesi ve Albay’ın
yalnızlığı o apartmanda o kadar güzel harmanlanıyor ki, bilmesek, ikisini
dünyanın en mutlu dede torunu sanacağız adeta. Bilsek de öyle sayalım, ne
çıkar?
Heisenberg diye Alman
büyükelçisinin kaçırılmasından, Zülfikar ve Poyraz’ın Almanca'yı nerede
öğrendiklerinin wunderbar bir tarifine kadar, başka diziden bahsediyor
olsaydım ‘Ay ne şahaneydi’ diyebileceğim, ama söz konusu Poyraz Karayel
olduğunda dişimin kovuğuna yetmemiş bir 57. bölümü geride bıraktık. Yeni
bölümlerde görüşmek üzere, iyi seyirler.