Şimdiiiiiii a dostlar! Ben bu düğünü köşkte yap-maz mıyım,
cümle alemi çat-lat-maz mıyım, Fikret Gallo’yu nikah şahidi yapıp yara-sı-na
tuz bas-maz mıyım? Trilililililililili! Yetişin gelin, kopup gelin, dönüp dönüp
gelin, en çok siz gelin efenim düğünümüz var! Yani, bir düğün var kesin de (Haziran’16) ben bizim
düğünümüzden bahsediyorum. Gallo’yu gönderdik (?), aşkımız mis gibi sınavını verdi
bütlere kalmadan geçti çok şükür elimizde neler kaldı peki?
Defnelerin evi satılığa çıktı bildiğiniz üzere, bence evi
Hulusiş Dede alacak. Ömer de alabilir aslında ama Hulusiş Dede alırsa daha
yakışıklı durur gibi geliyor bana. Yine bu cephede Hulusi-Türkan ilişkisi daha Defne’nin
radarına girmedi. Öğrenince nasıl bir tepki verecek, Ömer’e söyleyecek mi çok
merak ediyorum. Hadi ki söyledi diyelim Ömer nasıl bir tepki verecek büyük bir
merak konusu.

Hulusoşumu verin bana, ben onsuz her gün biraz daha ölüyüm!
Sinan ve Yasemin ilişkisi her zamanki "Ya ama Sinaaaağnn!" cıvıklığında son sürat
ilerliyor. Sakın elleşmeyin ben onları bu haliyle çok sevdim. Ömer’in Defne
sayesinde Yasemin’e attığı o adım var ya o adım, o adımı yiyerim ben! Aynı
sevinçten kuduran Sinan’ın Ömer’e koşup gelip kardeşini ellerinden öpüşünü
yediğim gibi… Samimiyet denince artık aklıma direk Salih Bademci gelecek.
Teşekkürler Türkiye..
SinYas ve bilumum Kiralık Aşk karakterleri Sude şirretinden
kurtuldular sayılır. Geçen hafta dediğimin üzerine bu haftaki Deniz ve Sude
sahneleri tam 1 bombeydi. Söz verdiğim gibi aynı, sözümü tutuyorum ve Deniz
Tranba’yı Minnoşkent Başkonsolosu olarak atıyorum efenim. Hey gidinin Deniz’i
Tranba’sı hey! Sen öyle sana çirkeflik yapan kadınlara “Sakin ol, geç şöyle
konuşalım.” diyecek adam mıydın be! Ey aşk sen nelere kadirsin! Haydi Deniz’im
al Sude’ni siz de go to Los Angeles bebeğim, haydi…

Adamın uyuyuşa bak, prenses-ül melek mübarek...
28. bölümde Defne’nin rüyasını izledikten sonra
hissettiklerimi bir daha hissedemem sanırken, bu bölüm Defne Ömer’i uyurken
izler ve beni mutluluktan bayıltan cümleleri kurarken ne kadar yanıldığımı
anladım. “Sana derin derin nefes aldıran ben miyim?” dediği andan “Bu ayın
altındaki en mutlu kız benim” dediği ana kadar o kadar da büyük şeyler
söylememiş olmasına rağmen sanki gerçekmişçesine ta içimde bir yerlere dokundu.
Ömer’in Fikret’e vereceği cevabı kalbi boğazında atarak beklerken, sonrasında
aldığı cevapla mutluluktan ağlarken… Hissettiklerimin, hissettirebildiklerinin
tarifi yok benim lügatımda. Sanki benmişçesine mutluluktan içime içime ağladım. Ve nedense artık, Ömer oyunu öğrense de hiç umuru olmazmış gibi geliyor bana. Defne'nin ondaki yeri, anlamı, değeri hiçbir şeyle boy ölçüşür vaziyette değil...
Sayenizde bu gece bu ayın altında mutlu uyuyacaklar
kervanının bir üyesiyim ben de.
Çok güldüm, çok eğlendim, çok hissettim... Emeği olanın emeğine, yüreği olanın yüreğine sağlık.
Haftaya görüşmek üzere, kendinize iyi bakın…