Çaresizim, içime akar tüm gözyaşlarım...
Oysa içimden kopan bir sen değilsin
umutlarım, anılarım, inançlarım var
Kendine gülümseyen bir halim olsa da
için için akan gözyaşlarım var*

Nihan, kendisi korkak davranırken dilini pek korkak alıştırmadı ve gönlünden geçerek dillendirmediği bir sürü kırıcı laf etti ama, Kemal gene ikna olmadı ki zaten! “Usanmadı, uslanmadı…” Olayların arkasında Emir’in olduğunun farkında. Artık Nihan’dan uzak duracak ama aşkına inanmadığı ve söylediği bahaneleri kabul ettiği için değil, sadece kalbi filin ağırlığı altında ezilen çimen gibi ezilip büzüldüğü, bir kere daha “tercih edilmeyerek” kategori dışına itildiği için.

Yalnız Nihan’ın yaptığına dair teşhisi yanlış koyduğunu düşünüyorum. Bu bir güven sorunu değil bana göre, bu başkasının hayatı adına karar vermek ve Nihan bunu üçüncü kez yapıyor. İlki meşum cinayet gecesiydi, ikincisinde Kemal’in mutluluğu için onu Asu’ya emanet etmişti, şimdi de bu. Bu ikisinin de hayatını ilgilendirdiği için birlikte alınması gereken bir karardı bana kalırsa. Söylediği sözlerin hiçbirini yargılamayacağım ama tavır olarak; sakat kalınca sevdiğinin hayatını karartmamak(!) adına, onu kendinden soğutmak için kurulan “Sevmedim seni anlıyor musun? Oynadım senlen!” şeklindeki Yeşilçam klişesi tadındaydı. Bunun yerine Kemal, Emir’in hamlesini karşılamak için elinden geleni yapıp da başarılı olamayınca, başa çıkamadıkları bu durum karşısında hobi olarak gene ayrılabilirlerdi. Keşke tüm sorumluluk ve “düşüncelilik”, sadece Nihan’ın naif omuzlarına yüklenmeseydi.

Artık bir derin sızıdır
Bize bizden kalan
İçimizde saklanan*


Ahh be, bu adam ne yapar eder hallederdi her şeyi.

Nihan bu ayrılık oyununu öyle beceriksizce oynadı ki; iki arada bir derede kalmış haldeydi. İçinde bulunduğu durumun zorluğu karşısında gelgitleri yadırganamaz belki ama anın tadını çıkarmasını da engelledi. Belki o “son gün” dolu dolu yaşanmalıydı ve biz o romantizmi sonuna kadar hissetmeliydik. Madem “hayat bir gündür o da bugündür” dedik, biraz soğuk bir gün de olsa, mutluluğu damıtarak elde edip kana kana, coşkuyla içmeliydik. Gene kapı altından sızan ışık gibi Nihan’ın ince hüznünü arada sezebilirdik ama aşk dolu anlarını daha coşkuyla yaşamalıydık. Yahut ayrılığın acısını kalplerinde hissettikleri için biz de hüzün denizlerinde boğulabilirdik. Azıcık mazoşist olabilirim ama güzel işlenen ayrılıkların da yemeğe katılan acı biber salçası gibi hem yakıcı hem de güzel bir tat verdiğine inanıyorum. Ancak sanki ikisi arasında bir tercih yapılamamış ve biraz ondan, biraz bundan katılmış gibiydi. Biraz da ertesi günkü gidişine temel oluşturmak için böyle davrandığını anlayabiliyorum fakat bu arafta kalma hali yüzünden de ben sahnelerinden beklediğim duyguyu alamadım maalesef ki.

Bu “kara sevda” Kemal’in gönlünü de kararttı sonunda, onu eline silah alacak noktaya getirdi. Ben Emir’i o madende geçirdikleri kazadan hiç kurtarmaması gerektiğini söylemiştim zaten! Şaka bir yana o silahın eline yakıştığını söyleyemeyeceğim, son noktaya gelmiş olsa da bize anlatılan Kemal’e uymadığı kanaatindeyim. İşte şimdi "bulandı" Kemal. “Çimenler fillerle de güzel/Kalbin korkularıyla cesur”** dediğimiz günler geri gelsin.

*Fikret Kızılok, Gidiyorsun
**Mabel Matiz, Filler ve Çimen
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER