Dizi- film izlerken ya da kitap okurken hepimizin bazı
beklentileri vardır. Kimimiz mutlu sonlara bayılır, kimimiz “dan” diye olduğu
yere çakılacak kadar etkilenmeyi ister. Ben bu konuda ikinci tarafım, illa
mutsuz son diye takıntım yok tabi ancak klişe bir mutlu hikayeyi izlemektense çarpıcı
ama mutsuz bir hikayeyi tercih ederim. Tamamen ön yargı ile yaklaşarak bu konu
da yazarlar için de “Mutluluğu yazmanın cazibesi yoktur” diye tahmin ediyorum. Ne düşünüyorlar merak ediyorum, fakat işin matematiği de belli; karakterlerin
düzenini, pembe panjurlu ev saadetini bozan bir şey olmalı. Yazarın çatışmadan,
mutsuzluktan keyif alması elbette önemli bir tercih fakat ondan daha önemli olan bir şey var. “Doğru
şekilde seyirciye aktarmak.”
Poyraz Karayel
senaryosu bu konuda oldukça başarılı. İşin incik cincik detaylarını bir kenara
bırakalım, alternatif çekimler ve yorumlamalar sizi bir şekilde içine almayı
başarıyor. Mesela bu hafta bizi karşılayan Ayşegül’ün tatile çıkma operasyonu!
Kaybettikleri bebekleri ile karşılaşan Ayşegül’ü izlerken hafif bir gözenek
patlaması yaşayabiliyorsunuz ama asla ucuz bir acıtasyon yoktu, en azından o
sahnede. Oldukça keyifli ve birkaç replik sonra güldürecek kadar dozundaydı. Yetişkin bir Poyraz Karayelci, ona en çok hüznün yakıştığını
bilir ve bu bilinçle izler dizisini. Fakat yine aynı Poyraz Karayelci, biraz
sonra Zülfikar’ın gelip yüzlerde sonsuza dek bir tebessüm oluşturacağını bilir.
Bu haftadan aklımda kalan hüzünleri, tebessümleri , isyanları ve soru
işaretleri için sizi şöyle alıyorum, buyursunlar.
Poyrazlar’ın bir araya gelmesi çok keyifli idi. Gözümüzde canlandı yine koskoca mazi. Zaten Poyraz’cım sağ olsun,
birinci sezondan itibaren yaşadıklarını bize özetledi, sonrasında da canlı
canlı şahit olduk, iyi oldu, hoş oldu. Poyraz’ın değişimini belirgin bir
şekilde tekrar fark ettik bir de onun ağzından yaşananları dinleyince “Ne
çektin be Poyraz”lar uzay boşluğuna doğru fırlatıldı.
Ayşegül ve Poyraz’ın ayrılmalarından deyim yerindeyse “öğk”
geldi. Fakat diliyorum ki bu kez Poyraz değil de kendini affettirmeye çalışan
bir Ayşegül görürüz. “Ayşegül ne yaptı?” mı diye soracak olursanız benim de
cevabım aynı. Sahi Ayşegül gerçekten ne yaptı? Poyraz’ı suçlamak dışında? Bu
arada ne kadar eğlenceli ve yer yer cool olsa da Ayşegül karakteri de net bir
şekilde, “Kezban.” Bu konudaki itirazların tüm muhatabı benim ve kanıt olacak
repliklerim var, hodri meydan!
Yazı devam ediyor..