Kara Sevda is back! Son birkaç
haftadır normale nazaran düşük giden temposunun ve son anlara sıkıştırılan
sürprizlerinin aksine; heyecanı, tazecik ekmeğin üstüne sürülmüş çikolatalı fındık ezmesi
gibi(canım çekti!) bölümün tamamına yedirilmiş bir bölümle döndüler
hem de. Kavgalar, yüzleşmeler, kaçışlar, kavuşmalar eksik olmadı.
Kemal ve Nihan'ın dövme yaptırdıkları sonsuzluk sembolü, her ne kadar
ilk olarak matematik alanında karşımıza çıkmış olsa da, günümüzde matematikle
uzaktan yakından alakası olmaması gereken duygu dünyamızda, aşkın ifadesi
olarak da kullanılıyor. Çok genel geçer kullananlar da var elbet; derinliğini,
içinde barındırdığı ebedî ve ezeli düzlemi göremeyenler… Böylesine büyük
kılıflara sokuyorsak o aşkın hakkını vermek gerek diye düşünüyorum. Hakkını
vermekten kastım ise asla Emir gibi uç noktalara gitmek değil.
Emir de, Kemal de Nihan’ı “çok”
seviyor. Nihan’ın intiharı üzerine ikisi de çok sarsıldı. Hatta ben Emir’in
kendini hırpalamasını, o acısını bir parça daha etkileyici buldum bile
diyebilirim. Ki annesi de benzer şekilde gözlerinin önünde intihar etmiş(!) bir
çocuk için, annesinden sonra sevdiği ikinci kadını da aynı şekilde görmek
oldukça travmatiktir. Ama Kemal “çok güzel” severken, Emir “çok yanlış”
seviyor. Biri Nihan’ın saçının teline zarar gelmesin diye gidebilmeyi bile göze
alırken, öteki onun uğruna işlediği günahlarla övünüp “sevdiğinin kıymetini”
kendisinin olmasıyla ölçüyor.
“Aşk için her şey mübah"
fikri inanılmaz bencilce. Bazı şeyler ahlaki değildir; yalan, hırsızlık,
cinayet, sahtekârlık ve bilerek masumlara zarar vermek yanlıştır. Aşkımdan
yaptım demek mübah kılmaz. Bencilliğimden yaptım demek daha doğru olur. Her
seven sevdiğini “ne pahasına olursa olsun” yanında görmek isteseydi, ortalık
kan gölüne dönerdi.(ki dönüyor!)
Kemal senin yüzüne noolmuş? Böyle tövbe estağfurullah bişi olmuş, mavi ekran vermişsin!
Halbuki
gerçek sevgi sevdiğinin tercihlerine saygı göstermeyi gerektirir. O yüzden
Kemal de Nihan’ı Nihan’dan, "Nihan da onu istediği için" istiyor. Gerçekten seven, karşılığı yoksa kimi zaman sevdiğinin,
kendi varlığınla mutsuz olmasını engellemek için çekip gitmeyi de bilir. Bu
bırakıp gidebilmeler biraz da kendin olabilmekle alakalı aslında. Tek başına
ayaklarının üzerinde durabiliyor musun? Duramıyor musun? Büyürken ne kadar
kendin olabildin? Ne kadar kendi kararlarını verebildin? Neler eksik kaldı? Sen
ne kadarını onarabildin yaralarının? İşte Emir bu noktalarda eksik kalıyor, sevgisizlikle
ve egolarla büyütülmüş Emir Kozcuoğlu onaramamış yaralarını, tamamlayamamış kendini.
Sevgisizlik; zeki ve esprili bir çocuğu Emir Kozcuoğlu’na dönüştürebilecek
kötücül güce sahip maalesef. (Bu arada, bu Emir’e lafları çatır çatır sıralayan
doktor hanıma da sevgilerimi iletiyorum buradan. Hipokrat seninle gurur
duyuyor!)
Hem işlenen günahlarla ölçeceksek
aşkın büyüklüğünü; yeri geldiğinde suçlu olduğunu bildiği öz kardeşini bile polise
ihbar etmekten çekinmeyecek dürüstlükteki Kemal’in, Nihan için susabilmesi Ozan’ın
işlediği cinayeti(!) ihbar etmemesi de büyük fedakarlık. Kemal’in çelişki gibi
gözüken Ozan’ı ihbar etmeme durumunun bir açıklamasıydı aslında bu
söyledikleri.
Ben bu ikilinin yeraltına inmesini biraz da termik
santral ve maden konularının yeniden gündeme gelmesi için bekliyordum ancak
tabi Nihan’ın intiharı üzerine olunca esas hesaplaşma da o konuda oldu ister
istemez. Şunu da unutmamakta fayda var o madenlere girip de kazaya uğrayan
herkes, Emir ile Kemal kadar şanslı olamayabiliyor. Hele de Emir için Kemal
kadar ahlaklı bir düşmana sahip olmak büyük şans. Kemal bir an elinde kürekle
geldiğinde kafasına kafasına indirip bu işi bitirecek diye umut ettim, heyhat! Yalnız
öncesiyle ve sonrasıyla kaza sahnesi çok şahane çekilmişti ve yüreğim ağzımda
izledim olanları.
Yazı devam ediyor...