Adalet nedir? Bunu öğrenmek adına okuyorum ama herkesi
tatmin edecek bir cevap verebileceğimi sanmıyorum. Herkes farklı bir şey
söyleyebilir. Zaten bundan değil midir bu kadar farklı hukuk sisteminin
bulunması? Bazıları adaleti kılıç misali uygular. Birini mi öldürdün? Cezan
idam… Hırsızlık mı yaptın? Ceza elinin kesilmesi… Kısasa kısas yani… Modern
zamanların adalet anlayışı daha farklı tabii… Mahkemeler, yargılamalar ve daha
birçok şey mevcut. Peki, insanlar adaletin tecelli ettiğine ne zaman inanır?
Sevdiğiniz birini öldürdüler örneğin… Katili içeri atmaları sizi tatmin eder
mi? Yoksa onun da ölmesini mi istersiniz? Toparlayacak olursam adalet denen şey
bıçak sırtı bir kavram. Ama şunu biliyorum. Geç gelen adalet adalet değildir.
Çünkü adaletin tanımını ne üzerinden yaparsanız yapın (ister kısasa kısas ister
hapis cezaları) suçlular cezalandırılmadığı sürece yani yapılan haksızlığın
bedeli ödenmedikçe toplum vicdanı rahatlamayacaktır.
Vicdanı rahatlamayan bir toplumda kendi kahramanlarını
oluşturur. Kahramanların adaleti sağlamasını bekler. Bolu Beyi’ne karşı
Köroğlu, Çerkes Kaymakam’a karşı Halil Efe gibi… Sonra devlet bu kahramanları
ortadan kaldırmak için harekete geçer. Malum bir gövdede iki baş olmaz. Peki,
iki tarafın çatışmasından kim zararlı çıkar? HALK. Adalet arayışı içinde olan
ve vicdanını rahatlatmak için kahramanlar yaratan halk çıkan çatışma ortamında
en çok zarar gören olur. Sorsanız iki taraf da adaleti sağlamaya çalışmaktadır.
Adalet gecikir ve ortaya çıkan sonuç koca bir ZULÜM olur. Adalet zamanında
sağlanınca güzeldir. İş işten geçtikten sonra değil. (Bu arada Köroğlu ve Halil
Efe’yi severim. Demek istediğim bu kişilerin kötü olduğu değil. Aksine halkı
korumaya çalıştıkları bilinir. Ama devletle çatışmaları yine halka zarar
verir.) Feride’nin dediği doğru… “Adalet topaldır, ağır ağır yürür, fakat
gideceği yere er geç varır.”** Ama geciken adalet her zaman adalet değildir!
Özellikle ceza davalarında…
Nazan Hanım’ın tutuksuz yargılanmasına karar verildi. Şimdi
şunu kesinleştirelim. Tutuksuz yargılama demek kişinin suçsuz olduğuna karar
verilmesi demek değildir. Medya ne yazık ki bu konuda yanlış yönlendirme
yapıyor. Tutuksuz yargılanmak üzere salıverilen bir kişi için beraat etti
kavramı kullanılıyor. Nazan Hanım’ın dışarıda olması da suçsuz olduğu anlamına
gelmiyor. Peki, Nazan Hanım’ın Gökhan’a çarptığı gün gibi ortadayken tutuksuz
yargılamanın mantığı var mı? Çarptığı kesin olmasa tutuksuz yargılanmasını
anlarım. Çünkü masum olma ihtimali olan birini bir gün bile fazladan içeride
tutmaktansa 1 milyon suçluyu dışarı salın diye bir anlayış var. Masum bir
insanı hapse göndermek doğru değil. Ne olursa olsun. Ama Nazan masum değil.
Tutuklu yargılanmalıydı. Adalet geç gelecek. Bu yüzden Cemre belki de hapise
düşecek. Cemre bu hikayenin mağduru iken bir anda suçlu konumuna gelecek. Şimdi
bunun neresi doğru? Adalet nerede kaldı?
Üstelik şunu da merak ediyorum. Nazan Hanım’ın davası nasıl
Seher’in davasından önce görüldü? Seher’in daha önce görülen bir davası var.
Ama o dava tutukluluk kararının verildiği mahkeme idi. Nazan Hanım için yapılıp
yapılmadığını hatırlamıyorum ama o ilk duruşmaya girmeden tutukevine
gönderilemez. Doğal olarak Nazan Hanım ikinci kez mahkemeye çıktı. Seher’den
önce ikinci mahkemeye çıkması mantıklı gelmedi. Usul hukukuna hakim değilim
henüz. Belki bir mantığı vardır ama açıklasalar iyi olurdu.
Emine ve Gülcan ilişkisini baştan beri bekliyorum. Çok güzel
bir ana kız olacaklar. Gülcan yurdun önünde Emine’yi beklerken umutsuzca
etrafına bakınması beni en çok etkileyen sahneydi. Çocuk ne yapsın? Emine’yi
her ne kadar affetmiş olsa bile bir kere terk edildi. Geleceğinden emin değildi
ve o küçük oyuncu bunu çok güzel yansıtmıştı. Gözleri ve hali “ya gelmezse”
duygusunu iyi yansıtmıştı.
Olmasan hiç o ta içten gülen gözlerde yaş... (Arkadaş - Melike Demirağ)
Kemal’in Emine’nin evine geldiği ve Nazan Hanım’ın dışarıda
olduğunu söylediği sahnede ne yalan söyleyeyim “Emine yine Gülcan’ı bırakacak
galiba” dedim. Feride’nin Emine’ye söyledikleri geldi aklıma. “Bir gün Nazan
Hanım dışarı çıkarsa yine mi getireceksiniz çocuğu Emine Hanım?” demişti. Bu sorunun
cevabını bu kadar kısa sürede verecekleri aklınıza gelir miydi? Emine bu kez
doğru olanı yaptı. Gülcan için kendini durdurdu. Bu Gökhan’ı önemsemediği
anlamına gelmiyor. Gökhan onun oğlu, ilk göz ağrısı, yoldaşıydı. Ama Gökhan
için Nazan’ı öldürse tek zarar gören kendisi olmayacaktı. Hayatta insan her
zaman kendini düşünemez. Bazen sevdiklerimiz için “asla yapmam” dediğimiz
şeyleri yapmak zorunda kalabiliriz. Emine düne kadar “oğlumun katilini asla
yaşatmam” diyordu. Bugün kızı için sözünden dönmek zorunda kaldı. Hayat işte…
Pavlov’un köpeği deneyini bilir misiniz? Pavlov adında bir
bilim adamı koşullanma yoluyla öğrenmeyi bu test ille kanıtlamaya çalışmıştır. Deney
şu şekilde gerçekleştirilmiştir. Pavlov ses geçirmeyen bir odaya bir köpek
yerleştirir. İlk gün sadece zil sesi dinletir. Daha sonra bir süre zil sesi ile
birlikte et parçası verir ve köpek zil sesini duyar duymaz köpeğin salya
salgılamaya başladığı görülür. Deneyin son aşamasında ise sadece zil çalınır et
verilmez. Buna rağmen köpek sesi duyduğunda salya salgılamaya devam etmektedir.
Gülcan’da bıçak görünce terk edileceğini düşünüyor. Çocuğu resmen şartladılar. Bir
süre bıçak gördükçe Pavlov’un deneyinde olduğu gibi tepki verecektir diye
düşünüyorum.
Nazan Hanım’ın Mesude’ye gerçekleri anlatmayacağını hepimiz
biliyorduk. Bu kez Nazan Hanım’a kızmadım. Kemal’in nasıl bir pislik olduğunu
hepimiz biliyoruz. Kadının kızı mevzu bahis... (evet, bu ara fazlaca dönem
dizisi izledim ) O
tarz bir insanın çocuğuna yaklaşmaması için bir anne her şeyi yapabilir değil
mi? İlk kez bir kötülüğüne kızmadım. Üstelik kendisi bile yalan söylememeyi
kaldıramadı ki ilk kez bir başkası adına ağlarken gördük. Gökhan içinde
ağlamıştı ama bu farklı. Eylül’ün tacize uğramasında onun bir suçu yok.
Bataklıkta açan nadide çiçek.Defne’nin Serkan’ı Nazan hakkında azarlamaya çalıştı. Gökhan’ı
ne çabuk unuttun? Annene “sen kötü bir insansın” diyordun. Cemre’den alacağın
intikam için yeminler ediyordun. Şimdi alelade bir olaymış gibi “kazaymış işte”
diyebiliyorsun. “Ben iyi bir insanım” diyorsun ya ben sana Serkan2ın
söyleyemediği şeyi söyleyeyim. Sen kötü bir insansın Defne. Hatta kötülüğün
kitabı yazılacak olsa sana gelmek lazım. Annenin Gökhan’a çarptığını bile bile
okulda “annem masum” diye dolaşabilecek birde bunun için parti vermeyi
düşünebilecek kadar kötü! Defne2nin Nazan Hanım’ı savunmak için söylediklerine
hak vermem ya da anlamaya çalışmam imkansız. Hani annem yapmış ama ben onu yine
de seviyorum dese anlarım. Annedir sonuçta. İyi ya da kötü… Ama hiçbir şey
yapmadı demek riyakarlığın öteki adı bu durumda.
Serkan için Meral “sen bu aileden olduğuna emin misin? Cami
avlusundan bulmuş olmasınlar seni dedi. Serkan bunu bir kontrol ettirmeli. DNA
testi filan yaptırsın. İnsan onun bu aileden olduğuna inanamıyor çünkü. Nazan
Hanım’a gösterdiği tepki kısmen doğru kısmen yanlıştı. Bir insan anne babasını
bu kadar kolay silmemeli. İnsanlara kötülük yapsa da Nazan Hanım’ın anneliği hakkında
kötü bir şey söyleyemem. Ama tepkisinde haklı olduğu noktalarda var. Nazan Hanım
cezasını çekmeli hiçbir şey olmamış gibi ortalarda dolaşmamalıydı. Üstelik hiç
suçu yokmuş gibi davranıyor Nazan. Gökhan’a çarptığında telefon ile
konuşuyordu. Yoksa ışığı görmüş olurdu. Sadece kaza denemez buna. Bu durum
kanıtlansa alacağı cezanın bile artar. Bir de Serkan olayın iç yüzünü bilmediği
için Eylül’ün annesine her şeyi anlatmadı diye kızıyor annesine. Olayın iç
yüzünü bilse Eylül bile bu konuda kızmazdı ona.
Yazı devam ediyor...