"Albayım ölmemiş çok şüküüür" diyerek başladık. Bu
kadar kayıptan sonra Albay’ım da gitseydi fena halde kırılacaktım.
Özellikle Poyraz-Albay’ım sahnesinden sonra "Oh be!"dedim. Özlediğim Poyraz’ı
bir an için gördüm. Bir yandan da Sadrettin’in kaybettiği aklını ve midesini
aramaya karar verdim. Bu duygularla
başladım izlemeye, devamı için buyursunlar.
Sadrettin tarafına oldukça hızlı seçmedi mi sizce de?
Birazdan baba- oğul ilişkisinin bu noktaya nasıl geldiğini ve kimin tarafında olduğumu
söyleyeceğim. Ama Sadrettin çok keskin. Kendine yakışan bir “deli fişeklik” ile
fevri kararlar alıyor. Begüm bile şu kısacık sürede tanımış, daha ne diyeyim. Ah
be Sado, “Keskin sirke küpüne zarar bilmez misin?” diyeceğim ama nafile..
Bilseydin zaten bunları yaşamazdın. Şimdi gelelim, iki ucu da keskin kör
bıçağa..
Bahri ve Sadrettin konseptinde milyon tane baba-oğul restleşmesi
izlemişizdir. Şu dünyada her şeye akıl erdirebilirim ama baba-evlat ilişkisi
bana hep bir beden büyük geliyor. Bahri’nin Sadrettin’e çok hoyrat davrandığını
ve belki de herkese yaptığı “babalığı” oğluna yapamadığı aşikar. Bu bölüm
yenilir yutulur olmayan laflar havada uçtu, yine çok ağır konuştu. Haklı mıydı?
Mevcut duruma bakarsak, dibine kadar hem de! Ama böyle durumlarda azıcık
geçmişi eşelemek, çuvaldızı kendimize batırmak şart diyenlerdenim. “Ben senin
babanım, ben ne dersem o, döverim de severim de” ve “senin için en iyisini ben
bilirim, lafımı dinle” replikleri yeryüzüne gönderilen bütün babaların laneti
bence. Bahri de bundan nasiplenmiş.

Sado'yu harcayacaklar, Matmazel!
Sadrettin’e gelirsek, o benim için Deli Fişek, kızamadım ne
yaptıysa. Kim bilir aklımda hep “unutulan evlat” olarak kaldığı için kıyamıyorum,
yaptıklarını hep meşrulaştırıyorum ondandır. Ama bu bölümde dokuz kusurlu
hareketin neredeyse hepsini yaptın be adam! Evet klişelere doyamıyorum ama : Ne
de olsa baban o senin! Babayı ispiyonlamak ne demek? Kendini ispatlamak isteyen Sadrettin’in
gittikçe batışını izleyeceğiz diye düşünüyorum ve inanın çok üzülüyorum. Bir diğer kusurlu harekete ise Songül el attı
zaten. İpek’i bu kadar çabuk unutmak neden Sadocum? Hem de Begüm ile birlik
olacak kadar çok çabuk? Yakışmadı. Karşındaki Songül bile olsa Begüm’ün öyle
davranmasına izin vermek, yakışmadı. Fakaaat, benim için kırmızı kartı hak
ettiği an, Zülfikar’a vurduğu sahne!
Dedeme kalkan eller kırılsın. Hem her
zamanki gibi haklı, seni bozuk para gibi çatur cutur harcayacaklar be Sadocum!
Neşet için bir lakap buldum, izninizle bundan
sonraki hayatıma bu şekilde devam etmek
istiyorum; Mikser. Poyrazcım senin beş kaplan gücündeki hislerin çok doğru ama
haklılığın geç anlaşılacakmış gibi duruyor. Oh şuralarıma da biraz klişe
birazcık da şuralara, lütfen. Görünen ve bendeniz tarafından hissedilen durum
şu şekilde; Neşet iyi adamcılık rolünde
işleri epey bir götürür, bu mesele bir süre sonra Poyraz’ı karalamaya kadar
gider. Sonrasında hoop Poyraz’a bir
iftira ya da suç atma. Tamamdır, merkez! Tabii ki eninde sonunda gerçekler
ortaya çıkar ancak şu anki gidişat böyle görünüyor. Ayşegül’ün hassas karnı “kardeşlik”
müessesi. O nedenle Poyraz’ın Neşet’e olan tavırlarını düzeltmeye çalışıyor,
garibim her şeyden bir haber..
Neşet’in yüzündeki lekeleri ve bir şeyleri kestiği sahnede
onun kan olduğunu düşünenler, eller havaya lütfen. Çünkü ben baya kan sandım,
hafifte bir tırstım. Neşet, iyi oldu, güzel oldu, çok yakıştı hikayeye. Babası
ve Poyraz’ın tam ortaya karışık hali, kötülüğünü babasından almış ona kuşku
yok. Kaplumbağayı ters çevirmek nedir yahu? Ben baya gülüyorum onun bu çılgın
hallerine. Kaplumbağayı bilen bilir, fakat bu kez kaplumbağanın ta kendisi
öldü! Bir nevi ölümü öldürmek? Başımıza
taşlar yağacak sanırım, kaldı. Unutmadan, Neşet’in soğuk kanlılığı da aşan ruh
hali ile, tuvalette yaptığı yol haritasını dikkatimi çekti. Bahri Baba’nın
işini bitirmek mi dedi ben yanlış mı duydum? Küçük bir itiraf gelsin o zaman.
Ben Babişko’nun dizinin finalini görmeye yetecek kadar yaşayacağını
düşünmüyorum. Elbette isteğim tam tersi ama sanki onun da acısını
yaşayacakmışız gibi geliyor. Neyse açmayayım ben şom ağzımı.
Onlar eremedi muratlarına, bari biz çıkalım kerevetine!
“Hiç mi mutlu olmayacağız, hiç mi yüzümüz gülmeyecek?” ,
yetişkin bir Poyraz Karayel izleyicisinin bölüm başına iki kez söylediği
cümledir. Bahri Baba’nın yangından mal kaçırır gibi evlenmesine geliyorum
elbette. Ne bir hazırlık, ne bir haber
vermeden planlar yapılmış, oh maşallah! Tabii bunda Despina’nın baskısının
olduğu bariz! Poyraz, Taş Kafa ve Zülfikar’ın “dan” diye girmeleri ne kadar
sevimli de olsa beklenilen etkiyi yaratmadı, en azından bende. Şöyle ki beş
kilometre öteden baskına gitmeyeceklerini anladık, verilen tepkilere tebessüm ettim o
kadar. Ve pek tabii birazcık güldük
diye, anında sıradaki felaketimiz geldi. Adamcağız yine tam mutlu olamadan,
hoop karakola! Ne yapalım be Despina’cığım, senin de kaderinde düğün günü hapse
giren kocasının yolunu gözleyen kadın olmak varmış. Artık kimin ahını
aldıysanız :)
Yazı devam ediyor...