Sinan’ı ilk bölümde durmuş oturmuş hâli, ilkeli ama snop olmayan tavırlarıyla izledik. Geri dönüşlerle de geçirdiği çok büyük fiziksel ve ruhsal dönüşüme tanık olduk.
Kilolu, sivilceli, şişe dibi gözlüklü; hımbıl, ezik, üniversiteli genç; görüntüsüyle hiç örtüşmeyen çok iddialı “Tankut” adıyla tanınırken yıllar sonra evrimini tamamlamış, yakışıklı, fit, çekici; öz güvenli ve başarılı genç adam ise artık “Sinan” dır. Görünüşü ve kimliği bu denli iddialı bir adam, bu kez daha mütevazı bir isimle çağrılmayı tercih ediyor. Tam da bu noktada, fiziksel görünüş ve isimler arasındaki bu tezat, benim çok hoşuma gitti.
Pelin’in sarhoşken söylediği “Tankut Yılmaz, sen ne kadar değişmişsin ya!” cümlesi hem Sinan’ın gözlenen dönüşümünün hem de Pelin’in ona ilk kez farklı bakışını vurgulayan anahtar cümleydi bana kalırsa.
Bu aileyi sevdim.
İlk bölüm oluşu dolayısıyla baş kahramanların ana çizgileri çekilmiş, yan karakterler küçük dokunuşlarla sezdirilmiş gibi geldi. İlerleyen bölümlerde beklentim yan karakterlerin birkaçının mesela Meliha, Başak, Bülent ve Necip’in giderek ağırlık kazanacağı yönünde… Bir Başak &Bülent aşkı da ufukta görünüyor gibi…
İyi niyetli, oğluna hayran; akıllı ve hazırcevap anne rolü Ayşenil Şamlıoğlu’na çok yakışmış, ne yalan söyleyeyim. Onu uzun zamandır izlemiyordum ve böylesi sıcacık bir rolde izlemeyi özlemişim. Yılların deneyimli oyuncusunun Meliha’ya apayrı bir tat katacağına da çok eminim.
Hazal Türesan’ı da Başak olarak sevdim. Prensesin sevgili “nedime”sinin yakışıklı “sağdıç”la da çok iyi bir ikili olacağına da inanıyorum. Çağrı Çıtanak’ın ses tonunun bu kadar melodik olduğunu da yeni fark ettim. (Kınıyorum kendimi)
Daha önce pek çok örneğini yerli film ve dizilerde izlediğimiz; zengin olma hayalleri kuran, üçkâğıtçı enişte rolüyle Necip’in de gelecek bölümlerde diziyi renklendireceği aşikâr.
Kendi adıma ben, bu sahtekâr enişte ve esas oğlana âşık kötü kız ( Ceyda) tiplemelerini sevmiyorum. Her ne kadar diziyi zenginleştirecek unsur olarak kullanıldıysa da ben bu klişe tiplemelerin çok ekstrem bir oyunculuk olmadıkça diziye büyük katkısı olacağına da inanmıyorum. Bakalım, göreceğiz.
Ne kadar da uçuş uçuş bir gelinlik
İlk bölüm, dizilerin aslında en zor bölümlerinden biridir. Hem öyküye ısındırmak hem ipuçları vermek hem de izleyeni ekran başına kilitlemek zorundadır ekip. Üstelik çatışmalar henüz tam belirmediği, oyuncular izleyicilerin gönlüne taht kurmadıkları için yani izleyenlerin hep bir kaşı kalkık izledikleri bölüm olduğundan akış, kurgu ve temponun bence en zor ayarlandığı bölümdür.
Bu açıdan bakınca bölümün ilk yarım saati ağır aktı. Bölüm gerçek ritmini bence Pelin’in pastanın üzerine uçmasıyla kazanmaya başladı. Yine de 120 dakikalık bölüm uzunluğu ve verilmesi gerekenlerin çapı düşünülünce bunu normal karşılamak gerek, diye düşünüyorum.
Kapı fonunda aşk başkadır^^
İlk bölüm Sinan’ın Pelin’e sunduğu “ tek bir şart” ın ne olduğunu öğrenemeden bitti. Bu noktadan başlayacak olan yeni bölümde “şart”ın ne olduğunu öğrenmekle birlikte öykünün detaylarına biraz daha gireceğiz. İlk bölümde henüz varlığı pek sezilmeyen Ceyda’nın ve kaçıp giden Tolga’nın yavaş yavaş belirginleşecekleri ve yeni çatışmalara kapı açacakları kesin gibi. Bir yandan da Necip’in senedi yatırmamasının hem Sinan hem de kendisi için sonuçlarını görmeye başlarız, sanıyorum. Ekonomik sıkıntı yaşayacağı belli olan Sinan’ın karşısında, zengin kızı Pelin bir güç olur mu? İzleyip görelim…