Kiralık Aşk: Güç Bizimle Olsun!
Sefa geldi, hoş geldi mi acaba?
“40 yapar 40!” diye haykırarak başlamak istiyorum bu haftaya izninizle. Fragman ile merakımız göğe doğru yükselmişti zaten. Peki ben? Ben yine sağlamcı ve şüpheci olduğum için önyargı kemerimi takıp başladım izlemeye. Orta şekerli kırkıncı bölümün, orta şekerli yorumu ve artık yadırgamadığım isyanımla bir kez daha karşınızdayım. Buyurunuz efeniiim!

Biz geçmişte yaşamaya alışkın bir milletiz. Bu nedenledir ki doyamayız flashbacklere. Geleceğe gidince hafif afalladım. 2016 Haziran, yani her şeyin başladığı zamanlar, bir düğün bizi bekliyormuş, öyle diyolla... Ve ben o anı gördüğüm andan itibaren diyorum ki, umarım o düğün Defne ve Ömer'in değildir. (Hulusi ve Türkan bile olabilir) Çünkü eğer oyun o zamana kadar açıklanmaz ve düğün günü ya da ertesi terk edilme klişesi yaşanırsa, bu tramva ile tatilime devam edemeyebilirim. Zaten açık uçlu olmasının nedeni de bu, akıllıca bir hamle. Diliyorum ki, ya oyun açıklanmış sorunsuz bir Defne Ömer düğünü izleyelim ya da Sinan ve Yasemin evlensin. Aksi durumdaki bütün ihtimaller beni kırıyor.

Defne’nin gerçek anlamda iyi olmadığını hissediyorum.. Bu bölümde içimizden geçenleri  İso sahnelerinin tümünde hissettik. Tek ayak üstünde kırk tane yalan mı dersin, paranoyak olmalar mı dersin, yoksa obsesif derecede Ömer’in sevgisinden şüphe duyması mı dersiniz bilemedim. Yalanların altında ezilmekten, kendine olan güvenini de kaybetti, kendini kaybetmesi de yakındır. İnsan, hassas olduğu dönemlerde havada uçan kuştan bile kendine pay çıkarır. Koray’ın dediklerine bu kadar alınıp, Sinan’a patlamasının nedeni de bu, ki çok haklı bir patlama.

Daha açık nasıl ifade edebilirim bilmiyorum ama, şu kırk bölümlük hukukumuz hatırına rica ediyorum; Defne en kısa sürede olayı Ömer’e anlatsın, başkası değil DEFNE! Bu kadar aşk, iyilik, doğruluk, dürüstlük diyerek örnek teşkil ettiğini iddia ediyorsa, ters köşeleri seviyorsa, haftaya izleyelim şu itirafı, sonra da ardından pat diye bizi şaşırtan Ömer tepkisini. HODRİ MEYDAN, diyorum artık :) Çünkü ben olaylar üst üste gelince kaçan ya da Ömer’e koşan Defne’den de sıkıldım artık. Üzgünüm Defne ama -artık- dünyayı yıksan hakkın değil.

Peki Ömer’in yere batasıca dürüstlüğü? Karşında sevgilin var, "aşık olabilirdim" diyorsun, üzgünüm bizimle değilsin Ömercik. Bir de Ömüş Ömüş gözleri Kömüş, acaba sen de biraz kömüş müsün? Gallo ve Defne yan yana geldiğinde yüksek gerilim hattı uyarısı asmak istiyorum, o kadar belli sorun olduğu. Sinan kırk saat geveleniyor, Defne desen var bir derdi belli. Sen saçma sapan şeylerle uğraşacağına, gitsen azıcık üstelesen mi diyorum şu mevzuları?

Defnenin saçı, elbisesi pek bir "eskisi" gibi olmamış mı? <3

DefÖm bir adım ileriye taşındı mı bilmiyorum. (Bu bir Türk dizisi, her an telefon çalabilir, her an yangın çıkabilir.) Ancak Defne’nin gözündeki isteği, kendinden eminliğini gördüm. Bundan sonraki adımlar için bir başlangıç olabilir. Bir zahmet olsun da artık, taş olsa kuma dönmüştü. Zaten tekrar çekip gitmek gibi bir felaket ihtimalini şuraya yazmıyorum bile.

Ömer ve Defne vuslatı için heyecanlı değildim. Asıl tuhaf olan, 40 bölümdür izlediğimiz “ilişkicik” idi bence. Çok fazla bekletilip, bu kadar temele oturtursanız, yaklaşık iki replikten birini “Ay alev aldı” buralar yapıp buna rağmen başrol çiftine iki laf bile ettirmezsiniz, insanlar doğal olarak heyecanlanır. Neyse ki bu hafta küçük küçük geçmişe ait itiraflar, bir takım tatlışlıklar izledik. İşte bu sahneleri normal seviyede verirseniz, kimse 40 haftanın acısını bir bölümden çıkartmaz, neyse. Sahnelerin kesilmesi ile ilgili tek bir kelimem var; “Şaşırmadım.” Çünkü RTÜK baba tamamen farklı kafalar yaşıyor, o nedenle o isyanımı başka bir yazıya sakladım. Tek üzüldüğüm şey, ortaya koyulan emek. Çekene, oynayana, ekibin emeğine yazık. Bir de (gerçekten anlamadım), kesmeler sadece belirli dizilerde mi oluyor? Yani kırpma-kesme olayının kıstası nedir? Çünkü “kesilmeden” verilen dizilere de şahit oldu bu gözler.

Şu dizinin başına gelmiş EN kötü şey ne Deniz, ne Sude, ne Neriman. Çok net, Gallo. Bir kere onu görmek için adeta süründürüldüğümüz bölümleri hatırlayın. Çizilen profile asla uymuyor. Ve en önemlisi, bu kadın geldiğinden beri hayatın tokadını yemişçesine mutsuz. Anlamlar bile anlamsız, son vuslat bükücülerim. Yahu yıllar önce yardım etmişsin ne güzel. Şimdi bütün bunları işaret diye algılamaya çalışma be güzel ablacım! İyilik ettin hemen bir çıkar peşinde koşmalar, adama “Alın yazım galiba” tadında duygular beslemek yakışıyor mu senin Gallo’luğuna?

Zaten başlarında 83283 tane dert var, bir de sen çıktın. Hem de sıfır vizyon. İzledikçe  “NE MANAAAĞ?” diye sorguluyorum. Hem her iyilik yaptığımıza aşık olsaydık, ohoooo buralar hep kırık kalpler durağı olurdu. O nedenle Fikret’e beş beden büyük gelen hüzünlü yüzünü daha fazla izlemek istemiyorum. Ayrıca kendi kendine olayları dramatize etmesi kalp ben. Ortada fol yok, yumurta yok, Gallo kendi kendine kümes kurdu bile. Son olarak, “İyilik perilerinden” de hoşlanmam çünkü çok bencil olurlar. Seçtiği kişiyi mutlu etmek için iyilik yaparken mutlaka başka birini mutsuz ederler. Gallo da Ömer’in kişisel iyilik meleği, ne demek istediğimi anlamışsınızdır.


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER