Açıkçası bu uzun zaman atlamasının Kösem’i iyileştirecek en iyi şifa; tıkanan konunun önündeki engeli kaldıracak en iyi akıntı olacağını düşünmekteyim. Öyle ki artık rahatça ve iddialı sahnelerle göreceğimiz “Deli Mustafa” ve anasından bin bir beter Dilruba’nın güçlü hikayeleriyle beraber; Halime’nin de artık her bölüm 4.5 G hızında taraf değiştirme ve fişekleme dışında bir amacının da olması, harem dengelerini alt üst etmekle kalmayacak, 15. Bölümdeki “saray basma” sahnesi gibi özgünlükte ve daha önce yaşanmamış bir hikayeyle, deliren bir şehzadenin padişahlığa uzanan yolunu izleyecek ve kendini parçalayan, kuşlara altın saçan ve cariyeleri süründüren bihuş bir padişahın acı olduğu kadar vahşi korkutuculukta öyküsüne tanık olacağız.

Muhteşem Yüzyıl Kösem’in hikayesi o kadar tıkanmış, o kadar sıkılmış ve bitmek için direnme durumundaydı ki artık geçtiğimiz bölümde gerçekleşen çoğu olay gibi klişe, soru işareti oluşturmayan, başı ve sonu belli olaylarla geçiştirilmiş ve öylece bırakılmıştı. Kız Kulesi’ne hapsedildiğinde Safiye Sultan’ın çok iyi aksettirilen duygusu çıktığı zaman şöyle bir gösterilmekten öteye varmamıştı. Yahut diziye girdiği an büyük beğeni toplayan, sevilen ve vaat edilen aşkıyla hikayenin merkezine oturmaya hazır Hümaşah Sultan’ın basit ve komik bir Lütfi-Şah çakmasıyla gönderilmesi, Zülfikar ile olan uyumunun birdenbire kesilmesi ve sanki Hümaşah bir anda karar almışta her şeyden vazgeçmiş gibi savaşmadan çekip Mısır’a geri dönmesi ne kadar inandırıcı? Osman’ından Dilruba’sına Mustafa’sından Meleki’sine temeli haftalar öncesinden kurulmuş karakterlere ve bu karakterlerin hikayelerine yer açmak için yapılsa da bu durum; Kösem’e hudutlarını bildirecek ve ona nizamı öğretip izleyici nazarında edindiği “iticiliği” bir nebze hafifletecek bir karakterdi Hümaşah.

Lakin şimdi ne oldu? Bizim insanımız mücadele eden, istediği makamı elde etmek için canını dişine takan ve karşılaştığı zorluklarla sınan ama en sonunda zafere ulaşan karakterlerle bir olur, bu karakterlerin zaferlerinden duygu kapar. Ama nerede Hürrem’in haremi yöneteceğini öğrendiğimizdeki heyecanımız, pır pır eden yüreğimiz, karakterle bütünleşip zaferine ortak oluşumuz; nerede Kösem’in haremi yönetip valide sultan dairesine yerleştiğindeki o donukluk, o hissizlik… Elbette en başından beri Kösem’in hızlı yükselişini mantıklı bularak izleyici nazarında önce iticilik, ardından duygudaşlık kurulacağı görüşüne sahip olsam da; artık seyircinin çok büyük bir mucize gerçekleşmedikçe Kösem’i bir “idol” olarak göreceğinden şüpheliyim…

Haftaya yeni bir “başlangıç” yaşayacağız, Muhteşem Yüzyıl Kösem 3. kez yeniden başlayacak. Birçok karakterle vedalaştığımız bu bölümde yine birçok karaktere merhaba diyeceğiz. Bakalım haftalar evvelinden atılan temeller, şimdi “büyüyen” karakterleri benimsetecek mi? Düştükçe düşen oranlar, haftaya düzelecek mi? Kaybolan seyirce de yeniden bir merak oluşacak mı?

Milat… Kösem’i yeniden doğurabilecek mi?
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER