Bak görüyo musun parmağının iç kısmında üçüncü boğumun eklemi yok. yaaaaa...

Akbar diyor ki, verin Süreyya ile güvenli gidiş iznini dökeyim önünüze tüm teşkilatın iç yüzünü. Herhalde kimse Ali’nin yerinde olmak istememiştir. Bir yanda ümmetin, milletin var diğer yanda sevdiğin kadın var ve üstelik seçme hakkı sana ait değil. Açıkçası Padişah’ın daha başında reddetmesini bekliyordum ama hem düşünmek için zaman istemesiyle hem de kararının sebebiyle şaşırttı. Padişah’ın teklifi reddetme gerekçesi mantıklı olsa da değerden uzak. Eğer sen güçlü bir devletsen birinin seni iki dudağı arasına sıkıştırmasına izin vermeyeceksin. Yüce Meclisi bulmak zaten senin görevin. Görevini daha kısa yoldan yapmak için insandan vazgeçmek de ne demek? Neyse şu alemde bi Abdülhamid Han ile ters düşmediğim kalmıştı. Onunla da ters düşecek konu buldum ya, tişikkirlir Filinta!

Her hikayede aşkından bir şekilde vazgeçenleri veya bir şeyleri yapmamakta direnen ve sabredenleri değil de aşkı uğruna her türlü alçaklığı, namussuzluğu yapan insanları değerli bulmuşumdur. Bu bakımdan Akbar gözümde puan kazandı diyebilirim. “Ben koskoca teşkilatı feda ettim. Sen ne yaptın?” sorusu, doğru bir soru. Akbar’ın bu çıkışı bana Ezel dizisinde Cengiz’i hatırlattı. Beyler kadınlar sizlerin değerini bilmiyor. Neyse ki kadının değerini bilen sadece Akbar, Cengiz gibiler değil. Yüce Efendi de biliyor olmalı ki Ali ile Akbar birbirine kükreyedursun, o sessiz sedasız Süreyya’yı kaçırdı. Tamam o biraz farklı bir ölçüt üzerinden değerlendiriyor ama fark etmez. Ne yaşanırsa yaşansın, hikayenin sonunda Süreyya hep değerli kalıyor. İsviçre frangı gibi kadın. 

Yüce Efendilikten sonra emekli maaşı yetmez oldu Leyla..

Yüce Efendi’nin planı son ana kadar tıkır tıkır işledi ki o son anda araya Cemil girdi. Zira doğal olarak o da Akbar’ın ölmemesini istiyor. Her seferinde Mustafaların olağanüstülüklerini göz ardı ediyorlar ve her seferinde elleri bomboş kalıyor. Nitekim plan aynen geri tepti. Yok size Akbar falan. Bu işten doğal olarak zararlı çıkan Miloş efendi oldu. Efendi Cemil, Miloş’un kafasının nasıl çalıştığını bildiği için bu konuda bir an bile tereddüt etmedi. Belki de uzun zamandır aradığı fırsatı, yani Miloş’un ölüm emrini kucağında buldu. Yüce Efendi içinse bu pek bir şey ifade etmiyor zira Süreyya kozuyla hayaller kurmak ona daha tatlı geliyor. Halbuki en çok onun Süreyya’yı elinde fazla tutamayacağını bilmesi gerekirdi.

Mustafa herhalde Farah’ın adamları peşine takıp geldiğini düşündüğü için “baskın olursa hain sensin” çıkarımını yaptı. Fakat sonra Farah’ı o açık alanda bulması enteresan oldu. Meğer Mustafa başından beri Leyla’nın hain olduğunu biliyormuş. Farah’a olan tüm tutumu Leyla’nın durumu anlamaması için olsa gerek. Burada bölümler boyunca Mustafa’nın bu gözü kapalı haline kızdım ama işte şimdi itiraf ediyorum arkadaşlar. Ben de Leyla durumdan şüphelenmesin diye yaptım. Sanırım Leyla için artık daralan bir çemberden ziyade boynunu sıkan bir ilmik var. Haydi hayırlısı...

Nihayet aylardan beri beklediğimiz an geldi. Süreyya’nın doğurmasından değil, Nur Fettahoğlu’nu görmekten bahsediyorum. Vallahi özlemişiz. Bölümün en beğendiğim anıydı diyebilirim. Benim Nur Fettahoğlu hayranlığımı bir kenara bırakacak olursak Ali’nin de bir erkek evladı oldu işte abartılacak bir şey değil. Miloş’un fotoğraf çektirip Ali’ye yolladığında bizimkiler köpürecek sanıyordum. Gülmeye başlamaları resmen afallattı. Herhalde çocuğun kardeşler teşkilatının içinde bir daha ulaşılmayacak şekilde yok olabileceğini sonra akıllarına getirecekler. Nitekim Miloş çocuğa sulanmaya başladı bile...

Elveda Nihan, öyle çok yas tutamam ardından ama bu yanmadım demek de değil. Sonuçta erkeğin acısı fazladır ama ömrü kısadır.

Diziye Ahmet ve Nihan girdiğinde bir de üstüne birbirlerine aşık olduklarında çok mutlu olmuştum. Çok tatlıydılar. Sonra senarist değişti ve Nihan ve Ahmet aşkı arasındaki o tatlı büyü de ne yalan söyleyeyim bir parça bozuldu. Ahmet, Nihan’la evlenmek istediğinde kötü bir şeylerin olacağı belliydi. O anda tam olarak “kıymayın Ahmet ile Nihan’a yaaa” diye not almışım. Akbar Nihan’ı bıçakladığında Filinta’dan ilk defa birazcık koptuğumu hissettim. Tamam, Akbar oradan bir şekilde kaçmalıydı ama Nihan’ın karnında bıçak çevirmesine gerek yoktu. 

Yapımın bu aşkla ilgili nedense kafası hep karışıktı ve belli ki sonlandırma kararı almışlar. Bu gerçekten ama gerçekten kötü bir karar olmuş. O gençler bir nefes oluyordu bize… Hele sezon başından beri nefes almaya en çok ihtiyaç duyduğumuz şu son dönemde seyirciye lazımdı onlar. Kaç bölümdür biri öldü, biri ölecek şeklinde devam ediyoruz. Oysa ben Filinta’nın başına daha önce coşkuyla otururdum. Şimdi sevdiğimiz karakterlere bir şey olmadığı bölümü kar biliyoruz. Filinta bu değil. En azından benim yerlere göklere sığdıramadığım Filinta bu değil. Neyse…

Sansar Cemil şanslı mı desem, şanssız mı desem bilemedim. Akbar ümüğüne çöktü ama yine hayatta kaldı. Ayrıca neredeyse kılını kıpırdatmadan kariyer basamaklarını patır patır çıkması da cabası. Fakat ne olursa olsun kurtulamadığı, üzerine sinen bir uşaklık hali var ki bu Cemil’in her şeyden nefret etmesini sağlıyor. Bu değerlendirmeyi daha önce de yapmıştık. Önce Boris Zaharyas, sonra da Yüce Efendi ezmeye başlamıştı. Her ezenin makamına çıkmayı başardı ama Yüce Efendi de olsa hala boynunda amiyane tabirle bir tasma var ve hala bir çocuk gibi azarlanıyor. Gidişata bakılırsa demedi demeyin Cemil müfettiş de olur.

Allah kabul etsin hocam..

Şu barış görüşmeleri hayırlısıyla bi bitse vallahi rahat edeceğim. Üstüne on bin entrika döndü. En son Padişah, piri ve hocasını da kaybetti. Türk sinemasına gönül vermiş her seyirci Ahmet Mekin’i ayrı bir sever. Biz ondan bahsetmeye fırsat bulamadan vedasına tanık olduk. Bu kısa yolculuk için Es Film’e teşekkür etmek lazım. Zira Ahmet Mekin’i ne zaman ekranda görsek kalbimizin tam ortasına bir “adam”lık gelir oturur. Umarım başka projelerde de görmeye devam ederiz.

Nihayet malum gün geldi ama onun bir de öncesi var. Ne planlar kuruldu, ne planlar… Daha kimin kime bilendiğini net anlayamadan herkes kendini namlunun ucunda buldu. Üstelik bu sefer namlunun ucundakiler ağır abiler. Aynı anda hem Akbar hem Yüce Efendi yem de Mustafa ölebilir de ölmeyebilir de… Bunu artık gelecek bölüm göreceğiz. Ha, bu konuda heyecanlı mıyım? Ne yazık ki hayır. Bölüm finallerini hemen her hafta birilerinin ölümle burun buruna gelmesi üzerinden yapmalarının bu bölüm itibariyle çok bir heyecanı kalmadığını hissettim. Aslında bu heyecansızlık biraz genele yayılıyor gibi geliyor bana. 

Bin kere söylediğim gibi Filinta gerçekten çok özel bir iş. Fakat son bir kaç bölümdür eski Filinta’dan aldığım keyif ve heyecanın milim azaldığını hissediyordum. Bu bölüm ise belirgin bir azalma oldu. Yazılarımı düzenli takip edenler için söyleyeyim, Filinta izlerken gözüm saate kaymaya başladı. Sezon uzun, şampiyon takımların dahi formsuz periyotları oluyor. Filinta bizim için şampiyon takım olduğuna göre "geçer elbet" diyip bekleyeceğiz. Çok bekletmeyin bizi olur mu?

Son olarak Nihan karakterine hayat veren Umay Anadolu Kaboğlu’nun da yolu açık olsun. Ayağına taş değmesin. Daha çok genç ve ileride daha başka iyi işlerde de sık sık karşımıza çıkacağına inanıyorum. İlerde başka dizilerde rastlarsanız bana da söyleyin Filintacılar. Biliyorsunuz ben hep yabancı dizi yeaaa…

Hadi haftaya görüşürüz.  

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER