İnsan dediğimiz varlık,
anlaşılması zor karmaşık bir yapıya sahip. Karanlık ve dipsiz bir kuyu
gibidir; içine girmeden derinliğini, içinde neler barındırdığını veya suyun
cinsini öngörmek mümkün değildir. İçine girmekten korkanlar ise ya bir ışık ya
da bir ayna tutarak kestirmeye çalışırlar. Kemal aslında kuyuların yabancısı
değil, yıllarca ölümün sinsice dolaştığı madenlerde açılan kuyularda geçti yaşamı.
Ama benliğindeki karanlık kuyulara alışık değil işte. Hayatı hep aydınlık
tarafından gören biri için de zor tabi kendi karanlığıyla yüzleşmek.
Kör kuyuların karanlığında, iyi
tarafta kalmak da zordur. Zira durduğun noktanın iyi taraf mı yoksa kötü taraf
mı olduğunu ayırt edemezsin, bir de bakmışsın ki yanlış yöne atacağın tek bir
adımla karanlık tarafa geçivermişsin. Hele ortalık da sessizse ve “Bu tarafa gel!’”
diye seslenen bir sevgilinin huzurlu çağrısı yoksa… Neyse ki Kemal’in kuyusu
tamamen karanlığa bürünmedi henüz. Nihan’ın aydınlık yüzü, aydınlatıyor onun derinlerini.
Işığı sönmeye yüz tutmadan da o karanlıktaki çıkış yolu gösterildi kendilerine.
Artık asla yalnız yürümeyeceksin Kemal! Yanında Nihan gibi cesur bir sevdiğin
olacak daima.
Dipsiz bir kuyu
gibi karardı dünyam.
Sensiz hayat nedir
ki boş bir virane
Meyhaneler yetmiyor
bu gece bana
Ben sana vuruldum deli
divane*
Çok tatlıyım dimi Kemal? ^^
Yaşamdaki tüm sesleri susturmak
mümkün müdür? Yahut yalnızca duymak istediklerimize odaklanmak, duymak
istemediklerimize kulaklarımızı tıkamak? Hayaller âleminde yaşamıyorsak
maalesef ki bu sorunun cevabı hayır benim açımdan. Zira sessizliğin bile bir
sesi olduğuna inanırım ben; çünkü insan o zaman da kendi içindeki her bir
zerrenin atışını, hareketini duyar. Arı vızıltısı gibi konuşur sessizlik, hatta
söyledikleri hoşa gitmeyen şeylerse vuvuzela gibi bile gelebilir kulağa. “Kendimi
dinledikçe sesim beni boğuyor Nihan!” İşte Kemal tam da bu içinden yükselen, gürültülü
sessizlikte boğulmanın eşiğindeydi bu hafta. Belki de Nihan’ın vakti zamanında
tüm sırlarını paylaştığı o kuyu da sessizliğini bozup, Nihan’ın yıllardır neler
yaşadığını fısıldamıştı Kemal’e ve artık hepsi birden ağır gelmeye başlamıştı. Çünkü
Kemal’i ilk defa bu kadar can havliyle saldırırken gördük.
Nihansa kalbini tıkamış tüm
seslere ve o kilidi yalnızca Kemal açabiliyor, beş yıl önce de bugün de. Kilit açmak
Kemal’in uzmanlık alanı olmaya başlayacak bu gidişle. Nihan’ın kalbini açmayı
bildiği gibi o gizli kasayı, hatta Nihan’ın kilitlenmiş tüm geleceğini de
açmayı başardı. Kafesin kapısı ardına kadar açılmışken, Nihan da özgürlüğüne doğru
kanat çırpmakta bir an bile tereddüt etmedi. Ki ben Emir’in karşısına bu kadar
çabuk dikileceğini beklemiyordum. Bana kalırsa mutluluğun da etkisiyle biraz
pervasızca davrandı. Çünkü elindeki kartları bu kadar çabuk açınca, Emir de
onların kuyusunu kazmak için zaman kazanacak. Emir’in dikkati kardeş mevzusu
nedeniyle ne kadar dağılmış olursa olsun, annesinden sonra tutkuyla bağlandığı tek
kadın olan Nihan’ı kaybetme noktasına gelmesi, dikkatini yeniden Nihan ve “o
gece” üzerinde toplamasına neden olacaktır.
"Kuyu başına vardım, Nihan'ı görem diye!"
Kemal ile Nihan’ın en büyük ortak özellikleri de bu dikkatsizlikleri.
Kurdukları planlar başarıya ulaştığı anda tedbiri elden bırakıyorlar. Gerçi Kemal
sonunda akıllandı. Karen’i başıboş bırakmasının bedelini, Karen’in canıyla ödedikten
sonra geçen hafta da bu hafta da peşine düştüğü ipuçlarının güvenliğini
sağlamak için tedbirli davrandı, başlarına adam dikti. Savcı ve doktor umurumda
değil ama dilerim Nursen Hanım’ın başına bir iş gelmez. Zavallı kadın zaten
hayatı boyunca gün yüzü görmemiş, çocuğuna hasret yaşamış. Üstüne bir de,
evladına kavuşamadan yoktan yere canından olursa çok üzülürüm.