Yeraltının karanlıklarından çıkıp, tatlış çiftlerimize gelelim. İtiraf etmeliyim ki her ne kadar esas çiftimiz Ayşegül ve Poyraz olsa da, diğer ikililer bana daha komik geliyor. Meltem-Zülfikar mesela. Çikolatalı yumurtadan tutun da, “dava arkadaşımın bacısı” olayları bana tebessüm ettirdi. Bölümün asıl mutluluk patlamasını ise Taş Kafa-Ümran ile yaşadım fakat sonu kötü bitti. Tek umudum kısa sürede kavuşmaları. Yoksa Taş Kafa, Pamuk’tan sonra ikinci bir vakayı daha kaldıramaz.
Birisi Ayşegül'ü koruma kalkanına alabilir mi, lütfen :(
Ayşegül ve Poyraz’a gelince.. Sanırım
artık mutlu olmalarını istemiyorum çünkü ardından hemen bir felaket geliyor.
Fakat düşünüyorum da Poyraz bu kadar romantik, bu kadar komik ve sevimli
olmasına rağmen çekilir dert değil. O nasıl şaka öyle? Ayşegül’ün yerinde
olsam on katı daha büyük bir tepki verirdim. Ayrıca şaşırmıyoruz artık, dizimiz
edebiyata, şiire meraklı- iyi ki! Bu bölümde bir güzel “Göğe baktık”,
selamlarımızı çaktık. Çift demişken Albay’ımızı da anmadan geçmeyelim.
Klişelere doymayarak, onu da bir güzel “izdivacı uğruna dolandırılan masum”
olarak izledik, adamın bu kez kalbine inmese bari.. Merak etmeyin unutmadım,
sadece en önemli olanını sona sakladım :) Sadrettin ve Begüm’e geliyorum hatta
koşuyorum.
Sadrettin’e deli fişek diyorum ancak böylesine bir hız ben
de beklemiyordum. Begüm-Sadrettin
ikilisi oldukça hızlı bir giriş yaptı. Aslına bakarsak iki karakterin de
uçlarda olduğunu bildiğimiz için çok abes kaçmıyor. Fakat “İpek’i neden bu
kadar kolay harcadık?” diye düşünüp, üzüldüm. Bu olayların tek cezalısı o oldu.
İpek’i göndermek, Sado-Begüm yolunu açmak için mantıklı bir adım olmuş. Fakat
Sadrettin’in İpek’in kendi suçunu üstlenip, hapislere düştüğü gecede kendini
Begüm’ün yatağında bulması biraz “hödükçe” olmuş. Neyse Sado bu atsan atılmaz,
satsan satılmaz diyelim de bozuşmayalım. Ancak yine de bu çifti çılgınlar gibi
destekliyorum. Şu ana kadar izlediğimiz en deli fişek couple olabilirler <3
Hele ki Songül de bu işe dahil olduğu zaman bombelere geleceğiz.
Her yazıda Songül’e diyecek kelimeleri seçerken
zorlanıyorum. Çünkü Despina ile aynı fikirdeyim, onun gibisini ne gördüm ne
duydum. Songül’e kızamıyorum da. Kırk yıllık seri katilmiş gibi
cesedi saklarkenki soğukkanlılığı, polislere gözü bile seyirmeden yalanlar
söylemesi, Bahri Baba’ya usulca yaklaşıp özür dilemeleri.. Bütün bunları
izlerken zevk alıyorum. Gelelim Hasan
Yağmur meselesine. Sakınan göze çöp batarmış, diyerek atalarımıza bir selam
daha çakalım. Songül ne kadar saklamaya çalışsa da neredeyse bütün dünya
öğrendi gerçeği. Hem de Despina söyleyecek diye korkarken, gol çok başka yerden,
tam doksana geldi. Burada hoşuma gitmeyen bir durum var ki; Bahri Baba’nın
gerçekleri Poyraz’dan öğrenmesi. Sadrettin’in lafa karışıp, itiraf etmesini isterdim. O an Poyraz benim için babasının gözüne girmeye çalışan küçük bir ispiyoncu
oldu adeta.
Fotoğraftaki boşluğu doldurunuz.. ASLA dolamaz.. Sefer:(
Unutmadan;
-Mümtaz’a çakılan
selamı da unutmamak lazım. Kendisi şu an ne alemde meraklar içindeyim. Tek
bildiğim şey İhsan yerine onu görmek on kat daha iyi olurdu.
-Ayrıca hala ısrarcıyım Anıl’ı görmek istiyorum, Sefer’in
emaneti o bize :(
Uzun lafın kısası, bu Çarşamba'ya da güzel bir renk kattı Poyraz
Karayel. Derseniz ki ilk sezonu özlüyor musun diye, çılgınlar gibi evet derim.
Ancak hala izlerken heyecanlanıyorum, meraklanıyorum, keyifleniyorum. Neşet’in gelmesi ile işlerin daha da düzeleceğini düşünüyorum.
Ve sanırım yaklaşık elli haftadır, bu manyaklar geçidinden geçmekten mutluyum!
Nice bölümlere olsun. O zaman haydi eller havaya, fragmanı beklemeye.
Herkesin emeğine sağlık, mutlu haftalar olsun..