Hani, “Suçlar karşılıklı mühürlenir.” dedi ya Hülya. Ne
doğru, ne güzel bir sözdü o. Suçlar karşılıklı mühürlendi, mühürlenecek.
Hülya ve Melek arasında kırılmak üzere olan buzlar yeniden
dondu. Aralarında ilişki suçların karşılıklı olarak mühürlenmesiyle devam
edebilir mi? Edebilir. Hülya'nın Zeynep, Melek hakkında konuşurken bir anda yükselen ses tonuna, eline, vücut diline dikkat ettiniz mi? Yine de kardeş, ille de kardeş... Güzel sahneydi. Hülya'nın gözlerine odaklanılıp iç seslerini dinlediğimiz anlara ise bayılıyorum.
Melek de Hüseyin gibi tanıyamadığım bir karakter olarak
yoluna devam ediyor. Mutlu olsunlar ama böyle olmaz. Bir kere Melek, Hüseyin’e
karşı da açık değil. Bahar meselesine bir flashback yakındır. Ee babamız da
giriyor artık hikayemize.
Babamız demişken, Cem’in korkunç dublajından emin miyiz? Her
oyuncunun ses tonu mükemmel olacak diye bir şart yok ama en azından kendi
seslendirmesini kendi yapabilmeli bu mesleğe gönül verenler. Dublaj sevmiyorum.
Mesela Ahmet Mümtaz Taylan’ın muhteşem sesini duyduktan sonra o dublaj nasıl
kulağımı tırmalamasın ki?
Gözde hüzün, kalpte babalık...
Geldim geldim, Bayram Bey’e geldim. Bayram Bey’cim, canımız,
babamız çok yıllar gör… Sana bir şey olacak diye bir haftadır diken
üzerindeyiz. Bayram Cevher’ler ölmez, ölemez. Ne bileyim Bayram Cevher’ler naz
yapar, şımarır, yemek yer. Ama ölmek mi? Olmaz, kabul etmiyorum.
Bayram ve Kerim’in baba-oğul olma çabalarını izleyeceğiz
bundan sonra. Bayram, ne kadar otoriter dediğim dedik biri olsa da oğullarını
seven bir baba. Kerim ne kadar umursamaz olsa da ailesine bağlı bir oğul. Ama
bize daha fazlası lazım, bizim onların baba ve oğul olma sınavından el ele
geçişlerini izlememiz lazım.
Kerim'in sınavları hep dokunabilmek üzerine...
Kerim’in hastane odasında Bayram’ın omzuna dokunamaması,
titreyen eli, hüzünlü bakışları; Bayram’ın hissetmemiş gibi yapması, dolan
gözleri. Birbirlerine dokunan sözleri, nihayetinde babasına dokunan Kerim.
Kısacık bir şiir gibi; anlamlı, dokunaklı… Ufacık detaylarla beslenen sahneleri
seviyorum ben. Ufacık detaylarla bezenen hikayeleri de. Bayram Bey’in Kerim’in
şirkette çalışacağını öğrendiğinde yaşadığı sevinci, Almanya’ya dönme
ihtimalinin yaşattığı hüznü. Bir baba-oğul hikayesi izliyoruz; gerginlikleri
hüzne bırakıyoruz, umudumuz hüznü sevince bırakmak.
Bayram Bey ve Süheyla Hanım’ın her sarsıntıda daha da
yakınlaşması ise kalp ben! Onlar birbirine sihirli bir bağla bağlanmış,
ayrılamazlar boşuna uğraşmayın. Hele sen hala hanım. Sen hiç uğraşma! Bu kadar
boşboğaz olmayı nasıl becerebilir bir insan ya? Sevmiyorum ben o kadını, köyüne
geri dönsün bir an evvel.
Halaya dair sevdiğim tek şey Bayram’ın şımarmaları oldu.
İnsan kaç yaşında olursa olsun ablasına şımarmak istiyor. Bayram Bey’in
şımarıklıkları, ablanın “Bunlar beceremez.” tutumu, Süheyla Hanım’ın inceden
inceye bozulması öyle gerçek ki. İşte ben bu kurgusal dünyanın böylesine gerçek
yansıtılmasını çok seviyorum.
Neyseki Mahir'in depresyon kiti var. :)
Mahir’in bile tüm abartısına rağmen gerçek olmasına kaç
puan? Mahir ve Hülya tam bir çete oldu ama iyi bir işe vesile oldular. En
azından Hülya, Kerim’in ömür boyu içinde yaşayacağı yarayı sarmış oldu. Filiz’e
ise söyleyebileceğim tek bir şey var: Kerim’i anında kapının önüne koyan
Almanya’nın çocuğunu satan bir kadını kırmızı halılarla karşılayacağını mı
düşünüyorsun Filiz? Kendine gelmesen mi acaba?
Şimdi Kerim, işlerin başına geçecek; bir aile babası olma
yolunda ilerleyecek. Bayram Bey ise biraz köşesine çekilerek torunlarını
sevecektir. Hülya’nın da şirkette görev alacak olması, bundan sonra şirket
kısmıyla da daha içli dışlı olacağımızın işareti. Ve şimdi her şey yeniden başlıyor. Çünkü yeni başlangıçlar ister gönül. Yeni bir yol çizmek ister.
Yine çok güzel bir bölümdü, büyük bir keyifle izledim. Yazan,
oynayan, çeken, emeği geçen herkesin eline sağlık. Nicelerine…
Sizler, 7.bölümü nasıl buldunuz?