Ayrılığa alışılmıyor...
24 yaşındayım. Bugüne dek çok fazla insanla vedalaştım. Morg girişlerini ve hastane tavanında titreyen lambaları öğrendim. Çok fazla mezar taşı ezberledim. Şehirler değiştirdim, insanlardan uzaklaştım, sevilmeyi reddettim. Ama bugün pencereden dışarı baktığımda kafamda tek bir şey yankılanıyor. İster ölümle olsun ister ellerinle hazırla; ayrılığa hiçbir zaman alışılmıyor.

Güneşin Kızları 39 bölüm süren ekran yolculuğuna bu akşam nokta koydu. Vedaları sevemedim, sevebilen var mıdır? Bir yaz akşamı hayatımıza giren dizi, ilgi çekici öyküsü ve en çok da çarpıcı oyuncularıyla farkını yarattı. Gönül isterdi ki bu fark katlanarak çoğalsın ve daha uzun zaman sürsün. Gönül isterdi ki Peri'nin çocuksu masumiyetine, Nazlı'nın duvarları renklendiren hırçınlığına ve Selin'in süslü hançerlerine doyalım. Ama Ali ne kadar da haklı değil mi? Zaman her şeyi yok eder. Çünkü zamanın görevi bünyesine kattığını asit gibi eritmektir. Peki ya senaristlerin?

Haftalardır çöküşe giden durumu gözlüyorduk ve dile getiriyorduk. Sayısız yorum okudum, dinledim, içerledim. Çünkü gençliğin şaha kalktığı hikayeler iki defa değerlidir. Acı olmalıdır ama devası acısından da baskın çıkmalıdır. Selin gibi ''Sevgimle seni öldürebilirim'' derseniz o pek de umut aşılayan bir durum yaratmaz. Final bölümüyle ilgili olarak sahiden 'unutulmaz' bir şeyler beklemiştim. Öyle de oldu. Asla unutamayacağım kadar başarısız bir final bölümü seyrettim. Bazen kazanırsın, bazen öğrenirsin. Biz bugün neler yapmamamız gerektiğini öğrendik.

Final bölümünün durgunluğu, önceki haftaları aratmıyordu. Karakterler haftalardır ruh transferi yaşıyor gibi saçmalıyordu fakat bu durum finale hiç ama hiç yakışmadı. Çünkü Güneşin Kızları öyle net ve çarpıcı bir dertle girdi ki hayatımıza, bu bölümün beni tatmin edebilme ihtimali çölde kutup ayısına denk gelinmesi ihtimalinden daha zor.

Emre ve Tuğçe; hınzır hâllerinizi çok özleyeceğiz. Rana Hanım, sizi iyi ki tanıdık! Evrim Alasya, hep kıskanılacak kadar güzeldiniz. Her ismin yeri bambaşka aslında. Hepsini gönlümüze ince ince kazıdık. Gelelim gençlere... Selin ve Ali, birbirlerini vura vura yaşatıyorlardı. Ama şu yürüdükleri son zerre içime sinmedi. Onun da ötesinde Savaş ve Nazlı'ya yazılan rehin alınma sahnesi gözlerimi kanattı. Sanki her şey sahne olsun torba dolsun şeklinde sıralanmıştı. Evet, yalnızca sıralanmıştı. Çünkü sahneler arasında bir temas, ahenk ya da ekşına denk gelmek veda ederken bile hayal oldu. Mutsuz bir sonu tercih ederdim, bunu baştan söylemiştim. Ama mutsuzluk umutsuzluk demek değildi. Şimdi Güneşin Kızları sözde mutlu bitti fakat ne yalan söyleyeyim umutlarım tükendi.

39 hafta boyunca Güneşin Kızları'nda kalem oynatan isimlerin, gecesini gündüzüne katan set ekibinin, pek kıymetli oyuncuların ve terini akıtmış herkesin emeğine sağlık. Bize unutulmaz hisler yaşatan Emre Kınay'a ayrıca bir alkış! Güneşin Kızları çok güzel başlayan ve güzel kalması mümkünken şarampole yuvarlanan bir öykü olarak aklımda kalacak.


Güneş'in ışık saçan kızları, yolunuz açık olsun.

Aşklar biter, acılar biter, en önemlisi de hikayeler biter. Fakat mühim olan hayattır. Acının acı üstüne eklendiği, sokağın karanlığa büründüğü şu günlerde televizyon bana bir yudum nefes veren tek şey. Bugünlerde yaşamak bir süper güç haline geldi değil mi?

24 yaşındayım, tedirginim. Hikayeler dinlemeyi, bir hikayem olmasını ve güzel yaşamayı çok istiyorum. Dilerim bu cümleler arkamdan anlatılan hatıralarda değil, torunlarıma anlatacağım masallarda yaşar.

Yeni hikayelerde görüşmek üzere, kendinize ve sevdiklerinize iyi bakın... 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER