Kiralık Aşk: Ah Defneler ah!
Bana böyle "minnoş" sahnelerle gelin!

Geçtiğimiz hafta  içime sığmayan isyanımı uzun uzun dile getirmiş, bir parça da olsa kendimi rahatlatmıştım. Aslında ön yargılarımdan arınmak için elimden geleni yaptım. Yepyeni bir başlangıç isteği ve ümidi ile başladım yeni bölüme. Siz de öyle ön yargısız başlayın bu yazıyı okumaya, ricamdır. Buyursunlar…

Fakat bu ne hız? Başım döndü olayların hızından. Ömer’in Deniz’e “Sen kim, köpeksin? Hadiiii çek arabanı” tadındaki atarını izlemenin ardından hoop eve geldik. Tek rakibimiz “Speedy Gonzales” olduğundan olsa gerek her şeyi hızlıca yaşadık. Zaten ortalama bir Kiralık Aşk’ın özetini yazıyorum size. Hem de birkaç satırda. Hazır mısınız? Defne ve Ömer arasında, “alev almalı” -yanma temalı konuşmalar, Defne’nin çekinip kaçması, ikinci aşama olarak Ömer’in Defne’yi yanağından öpmesi son olarak şanslı isek üç saniye sarılmaları. İşte bu kadar kolay, yepyeni bölümü fırına verdik bile! Bir hafta sonra yenisini de pişiririz! Defne’nin bu safoz hallerini seviyor muyum yoksa artık sıkılıyor muyum karar veremedim. Normal şartlar altında çoktan sıkılırdım ama, tatlışlığı karşısında objektifliğim sarsılabiliyor :)

Kiralık Aşk, hep bildiğimiz hep sevdiğimiz gibi.. Kitap okuyan Ömerler, Defneler görmeye alıştık- ne mutlu bize!- Bu hafta da Kafka’nın en sevdiğim kitabını ele almışlar, yine çaldılar kalbimi. Bölümün sıkıcı sahnelerinde (Allah’ım ne büyük acılar! Ben kim sıkılmak kim’ Dİ?!) tekrar elime aldım kitabı, göz attım biraz. Bana bunu tekrar yaşattıkları için bile “iyi ki izlemişim” dedim- her şeye rağmen- iyi ki! Açtım tekrar tekrar okudum. Gözüm, elim ve kalbim değmişken Ömer’in Defne’ye okuduğu bölümü de şuraya bırakıyorum, usulca.

“Seni sevip sevmediğimi soruyorsun durmadan, çok güç bunun karşılığını vermek. Mektupla hiç verilemez. Eğer bu yakınlarda yüz yüze gelirsek “soluğum kesilmezse ” söylerim ama bu konuda ettiğin her söz etime batan kızgın bir şiş sanki, yakıyor, geçmiyor acısı gün geçtikçe daha da yakıyor.”

Ayrıca bir teşekkür de kek çırpan, ortalığı toplayan Defne dışında kitap okuyan Defne gösterenlere.

Maviş= Ömer ve Defne'yi yan yana gören Kiralık Aşk izleyici (TEMSİLİ DEĞİL)

Neyse nerede kalmıştık? Defne... Ah be Defnecik! Mevsimler değişti, yılı bile değiştirdik. Bak olduk şurada 38. Kurtlar sofrasında olduğunu çok iyi biliyorsun. Ne olur azıcık “kurt” olsan sen de?  Deniz, Ömer’e söylerim deyince azıcık soğukkanlı olabilsen sorun kalmayacak ama sen de onu beceremiyorsun işte. Bütün bunlara rağmen sırtına yüklendiğin sırlarınla Ömer'e "Artık ben varım" diyebiliyorsun. Ah Defneler ah, diyorum ben de. İso'nun Hızır gibi yetiştiği sahneden sonra arabada konuşmalarından gerçekten etkilendim. O an için Defne'nin yüklendiklerinin ağırlıklarını inanın hissedebildim. Defne çok çaresiz, her ne kadar dostları var olsa da çok yalnız. Malesef ki bütün oklar en sonunda ona batacak, kırılıyorum. Şu işi alnının akı ile atlattığı günlere gelmek istiyorum, Speedy Gonzales hızında mümkünse! 

Senaryo ile ilgili şöyle bir durum vardı yanlış hatırlamıyorsam. Canımız ekibimiz, Ranini ile yaptığı röportajda akıllarına ilk geleni yazmadıklarını ifade etmişlerdi. Ne güzel, bu sayede ters köşeler, beklenmedik hikayeler bizi bekliyor olacak. Ama sanırım bu bölümde akıllarına daha iyi bir fikir gelmemiş onlarda Yeşilçam’a dönelim demişler. Küçük küçük Yeşilçam oyunları izledik. Hani eski filmlerde kötü kadın ve adam başrol çiftini ayırmak ister, bu amaçla plan yaparlardı. Mesela esas kızımızı, sarhoş edip “münasebetsiz” durumda gösterirlerdi, tam o sırada da esas oğlan gelirdi ya, hatırladınız mı? Heh, işte o dönemlere döndük gibi hissettim ben. Deniz ve Sude’nin planları çok ucuz geliyor bana, keşke azıcık zeka kırıntısı eklesek. Mümkün müdür acaba?


Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER