DefÖm görmek isteyenler ilk beş dakikayı izlesin yeterli!
● Ömer’in katı kurallarını esnetebildiğini, görmek oldukça sevindirici. Hem de kimse ona ilişmeden, kendiliğinden böyle yumuşacık yumuşacık çözülmesi şahane! (Hadi, Ömüş gibi okuyun bunu kıyak yaptım:)) Konu ile alakasız bir zamanda “Koray kalsın” demesi bunun en güzel örneği oldu.

● Duyduk duymadık demeyin, benim artık favori çiftim SinYas! Daha kaç çeşit çorba girecek o şıpsevdi midene be Sinancığım? Hazırsanız bahisleri açıyorum bu arada. Bence Ece mercimek, Sude ise domates getirdi. Sizce? Hahaha, şaka bir yana  “hasta olmuş erkek” sendromunu seyrettiren Sinan yapmışlar, olmuş. İşte bu tarz küçük detaylar hikayeyi oldukça inandırıcı kılıyor.


Gün geçtikçe "güzelleşenlerden misiniz" acaba?

● Bu bölüm itibarıyla Eymen’ciğimle aynı okulda okuduğumu anlamış oldum. Eğer okulda denk gelirsem, Sude için hain planlarımı anlatacağım, söz!

● Dizinin evrimi ile ilgili küçücük bir örnek vereceğim sizlere. Ömer ve Defne’nin en sonunda sevgili olduğu ve yetmiş milyonun halaylar çekerek sevindiği bölümü hatırlıyor musunuz? İşte o bölümde Yasemin, Koray ve Neriman’ın ATV kullandıkları, kovalama sahnelerini de hatırlayın rica ediyorum. (Yazar DefÖm’den girerek azıcık hile yaptı) İşte ben o sahnelerde kahkaha atmıştım. Daha çok taze olduğundan mı bilinmez ama oldukça keyiflenmiştim. Oysa bu haftaki Neriman-Yasemin-Koray sahnesi çok basit ve klişe geldi. Sanırım anlatmaya çalıştığım şey bu. Dizinin büyüsü gün geçtikçe kayboluyor ve ben kırılıyorum.

● Defne’nin Passonis’e geçmesi konusunda oldukça kararsızım. Aslında en başında “Geçmesin yaa, evde Defne, işte Defne, sıkılır bunlar” deyip long- term ilişki sorunlarına selam çakmıştım. Ancak sonra düşündüm ki ben o günleri özlemişim. Defne’nin asistan olup, kahvaltılar hazırladığı, Ömer’in suyunu verdiği, arkasını  topladığı o günleri özlemişim. Hem toplam üç dakika görüşüyorlar, sıkılmazlar da. Defne bir yolunu bulsun, dönsün!


 Eski bölümlertrak bir bakış yakaladım mı affetmem..

Son söz yine bir Kiralık Aşk dostu olarak “acıyı” söyleyeceğim. Zamanlama manidar mıdır bilinmez ama Gallo-Ömer karşılaşmasından itibaren Defne-Ömer aşkına inanmıyorum, inanamıyorum. Elbette bu sadece Ömer’in çok eleştirdiğim bakışlarından kaynaklı değil. Çünkü olayın tek taraflı olmadığını düşünüyorum. Bu noktada gerçekten çok merak ettiğim bir sorum var. Defne ve Ömer sahnelerinin bu kadar az ve sanki “oldu bitti” tarzındaki aceleci duygusu bir tek bana mı geçiyor? Eğer öyle ise, sorunun benden kaynaklı kişisel olduğuna inanacağım. Ancak Defne ve Ömer sahnelerinin bu kadar az ve özensiz olmasının nedenini, sadık bir kiralıkçı olarak merak ediyorum. Bölüm içerisinde DefÖm sahneleri o kadar az ki, ben de sürekli bir arama halindeyim. Durum böyle olunca da yan karakterlerin bütün sahneleri bizi oyalamak içinmiş gibi hissediyorum ve hiç zevk almıyorum. Halbuki eskiden  diğer karakterler tam zamanında karşımıza çıkar, güzel bir nefes aldırırdı.

"Son sözün hep böyle uzun mu olur be Ilgaz?" diyerek kendimi sorguluyorum ama, es geçmek de istemiyorum. Geçtiğimiz haftaya göre -benim için- biraz daha “tahammül edilebilir” bir bölümdü. En azından birkaç dakika daha fazla DefÖm gördük. Ancak bütün bunlar hala yeterli değil. Kötünün iyisi diyelim, anlaşalım. Her ne kadar kızsam da Kafka ve İso’nun güzel sözleri bu bölüm yanımıza kâr kalanlar oldu. İso’yu alıp uzuun uzun konuşturalım istiyorum. Hem Sadri-Ömer-İso üçlüsü en az Metin-Ali-Feyyaz kadar efsane olabilir belki! Çok uzun lafın kısası, konu artık Deniz’den yürümemeli diye düşünüyorum. Ve Gallo’yu biraz daha kusursuz gösterip, Ömer’e biraz daha temas ettirirseniz pek olumlu düşünemeyeceğim. Hani olmaz da bazen acaba Gallo-Ömer’e yol mu yapıyorsunuz, diye düşünüyorum. Ama sonra hemen kafamı sallayıp vazgeçiyorum. Çünkü ne dedik, “Bizim masalımızda hep iyiler kazanır.”

Sevdiklerinizin her istediğiniz an yanınızda olabildiği, iyilik dolu, mutlu haftalar diliyorum herkese.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER