● Ömer’in katı kurallarını esnetebildiğini, görmek oldukça
sevindirici. Hem de kimse ona ilişmeden, kendiliğinden böyle yumuşacık
yumuşacık çözülmesi şahane! (Hadi, Ömüş gibi okuyun bunu kıyak yaptım:)) Konu
ile alakasız bir zamanda “Koray kalsın” demesi bunun en güzel örneği oldu.
● Duyduk duymadık demeyin, benim artık favori çiftim SinYas!
Daha kaç çeşit çorba girecek o şıpsevdi midene be Sinancığım? Hazırsanız
bahisleri açıyorum bu arada. Bence Ece mercimek, Sude ise domates getirdi.
Sizce? Hahaha, şaka bir yana “hasta
olmuş erkek” sendromunu seyrettiren Sinan yapmışlar, olmuş. İşte bu tarz küçük
detaylar hikayeyi oldukça inandırıcı kılıyor.
Gün geçtikçe "güzelleşenlerden misiniz" acaba?
● Bu bölüm itibarıyla Eymen’ciğimle aynı okulda okuduğumu
anlamış oldum. Eğer okulda denk gelirsem, Sude için hain planlarımı
anlatacağım, söz!
● Dizinin evrimi ile ilgili küçücük bir örnek vereceğim
sizlere. Ömer ve Defne’nin en sonunda sevgili olduğu ve yetmiş milyonun
halaylar çekerek sevindiği bölümü hatırlıyor musunuz? İşte o bölümde
Yasemin, Koray ve Neriman’ın ATV kullandıkları, kovalama sahnelerini de
hatırlayın rica ediyorum. (Yazar DefÖm’den girerek azıcık hile yaptı) İşte ben
o sahnelerde kahkaha atmıştım. Daha çok taze olduğundan mı bilinmez ama oldukça keyiflenmiştim. Oysa bu haftaki Neriman-Yasemin-Koray sahnesi çok basit ve
klişe geldi. Sanırım anlatmaya çalıştığım şey bu. Dizinin büyüsü gün geçtikçe
kayboluyor ve ben kırılıyorum.
● Defne’nin Passonis’e geçmesi konusunda oldukça kararsızım.
Aslında en başında “Geçmesin yaa, evde Defne, işte Defne, sıkılır bunlar” deyip
long- term ilişki sorunlarına selam çakmıştım. Ancak sonra düşündüm ki ben o
günleri özlemişim. Defne’nin asistan olup, kahvaltılar hazırladığı, Ömer’in
suyunu verdiği, arkasını topladığı o
günleri özlemişim. Hem toplam üç dakika görüşüyorlar, sıkılmazlar da. Defne bir
yolunu bulsun, dönsün!
Eski bölümlertrak bir bakış yakaladım mı affetmem..
Son söz yine bir Kiralık Aşk dostu olarak “acıyı”
söyleyeceğim. Zamanlama manidar mıdır bilinmez ama Gallo-Ömer karşılaşmasından
itibaren Defne-Ömer aşkına inanmıyorum, inanamıyorum. Elbette bu sadece Ömer’in
çok eleştirdiğim bakışlarından kaynaklı değil. Çünkü olayın tek taraflı
olmadığını düşünüyorum. Bu noktada gerçekten çok merak ettiğim bir sorum var.
Defne ve Ömer sahnelerinin bu kadar az ve sanki “oldu bitti” tarzındaki aceleci
duygusu bir tek bana mı geçiyor? Eğer öyle ise, sorunun benden kaynaklı kişisel
olduğuna inanacağım. Ancak Defne ve Ömer sahnelerinin bu kadar az ve özensiz
olmasının nedenini, sadık bir kiralıkçı olarak merak ediyorum. Bölüm içerisinde
DefÖm sahneleri o kadar az ki, ben de sürekli bir arama halindeyim. Durum böyle
olunca da yan karakterlerin bütün sahneleri bizi oyalamak içinmiş gibi
hissediyorum ve hiç zevk almıyorum. Halbuki eskiden diğer karakterler tam zamanında karşımıza
çıkar, güzel bir nefes aldırırdı.
"Son sözün hep böyle uzun mu olur be Ilgaz?" diyerek kendimi
sorguluyorum ama, es geçmek de istemiyorum. Geçtiğimiz haftaya göre -benim için- biraz daha “tahammül
edilebilir” bir bölümdü. En azından birkaç dakika daha fazla DefÖm gördük.
Ancak bütün bunlar hala
yeterli değil. Kötünün iyisi diyelim, anlaşalım. Her ne kadar kızsam da Kafka
ve İso’nun güzel sözleri bu bölüm yanımıza kâr kalanlar oldu. İso’yu alıp uzuun
uzun konuşturalım istiyorum. Hem Sadri-Ömer-İso üçlüsü en az Metin-Ali-Feyyaz
kadar efsane olabilir belki! Çok uzun lafın kısası, konu artık Deniz’den
yürümemeli diye düşünüyorum. Ve Gallo’yu biraz daha kusursuz gösterip, Ömer’e
biraz daha temas ettirirseniz pek olumlu düşünemeyeceğim. Hani olmaz da bazen
acaba Gallo-Ömer’e yol mu yapıyorsunuz, diye düşünüyorum. Ama sonra hemen kafamı
sallayıp vazgeçiyorum. Çünkü ne dedik, “Bizim masalımızda hep iyiler kazanır.”
Sevdiklerinizin her istediğiniz
an yanınızda olabildiği, iyilik dolu, mutlu haftalar diliyorum herkese.