Son birkaç haftadır hayatımın fonunda tekrar tekrar çalmaktan
usanmamış “Hiç bir kere hayat bayram olmadı ya da her nefes alışımız bayramdı…”
ile beraber uzun bir aradan sonra ilk defa eksiği gediği çok olmayan güzel bir
bölüm izlemiş olmanın verdiği rehavetle derin derin iç geçirerek başlıyorum bu
satırları yazmaya.
Hata yapmanın, yanılmanın ve bilhassa yanlış yollara
sapmanın insanoğluna mahsus olduğu şu koca yaşlı şişko dünyada, yine bu tatlış
mı tatlış insanoğluna verilmiş en güzel hediye ile kutluyorum bir haftalık aradan sonra kelimelerimle tekrardan kavuşmamı: Affetmek. Siz şahitlerin
huzurunda Ömer İplikçi’yi affediyorum.
Durun, hemen çatmayın kaşlarınızı. “Aman iki gözyaşı gördü
hemen affedecek oldu bu da, heveslisi…” de demeyin. Affediyorum çünkü nedense
üstümdeki o ürperti yok oldu. Sırtımda tırnaklarını batıra batıra enseme
tırmanan o iğrenç his toz oldu üstüme yağdı sanki. Aksırıp tıksırtıyor ama
eskisi gibi ateşimi tepeme tepeme vurdurmuyor en azından. Tehlikeli suların
dalgaları çok uzaklarda kaldı biz yine limana çok yakınız gibi, ne bileyim?
Fikret Gallo’nun şahsı her ne kadar beni gıcık üssü gıcık
etmeye devam etse de Ömer’in kızın yüzüne doğru düzgün bakmayışı içimde çalan
tehlike çanlarını nihayet susturdu. Gerçi hala Fikret’in gülüşü neden Ömer’i
sinir ediyor bir anlam veremedim ama altında bir hinlik aramamayı tercih
ediyorum bu sefer, Ömer’i azad ettim. Ettim etmesine de, bu sefer de Fikret
türedi başımıza. Böyle bir Ömer’in ağzının içine düşmeler, burnunun dibine
girip konuşmalar, her an tutup öpecekmiş gibi boynu zürafa gibi öne uzatmalar
falan… Adam her fırsatta "kız arkadaşım var" diyor sendeki yeşil ışığı görmüş
gibi bir bas geri di mi? Ama yoook ne gelirse bu “Kalede kaleci var diye gol
atmayak mı?” diyenlerden gelir insanın başına zaten. Senin adına üzülerek
söylüyorum ki Fikret, kalede sadece kaleci yok bu hikayede. Koca bir tribün var
ama yine de sen bilirsin tabii…
Ben asıl uğruna bunca yükün altına girip kurtarmaya
çalıştığı aşkın prensinin Ömer ve her defasında duyduğu an dumur olduğu “kız
arkadaşım” sıfatı altında usulca salınanın Defne olduğunu öğrenince ne olacak,
ne yapacak Fikret onu çok merak ediyorum. Ece de “Ölsen anlatmazsın aşkını, çok
utangaçsın bla bla” gibi bir şeyler söyledi ama Kiralık Aşk bu. Karakterler
hoooop birden evriliveriyor. Bir bakmışsınız Fikret Gallo olmuş size Ayşe, bir
bakmışsınız Fikret Gallo bütün utangaçlığından sıyrılmış Ömer’e aşkını
haykırıyor. Aman ne romantik, paket yapın da evde de biraz içim bayılsın.
Bir an önce defilesini yapsın gitsin diye ben gözünün içine
bakarken kız iyice ziplendi kaldı olaya. Dua etsin ki ortada hayırlı bir amaç
var yoksa ben o Fikret Hanım’ın Ömer’in evine gelip ağzının içine
düşmelerine daha çok şeyler yazardım da neyse artık küçük çocuklar hatırına
susuyorum. Ömer'in evini nereden biliyormuş diye hiç sormuyorum bile. Bugünlük Fikret Gallo'ya gıcık olma seansımın süresini doldurdum...
Yazı devam ediyor...