Kötü çocuk Deniz’in ne anlatacağını gram merak etmeyip
sevdiği hanımı kolundan tuttuğu gibi “sevme”lere götüren Ömer Beyler elbette ki
sevdalara dahil sevgili Kiralık Aşk izleyicisi. Aynı şekilde Defne’nin saf
mahalle kızı tedirginliğinin farkına varıp bunu bir güzel alaya alan Ömerler de
sevdaya dahil elbette. Yoksa bir şüphen mi vardı? Olmasın. Ancak sevdiği hanımı
acısına ortak etmeye cesareti olmayan Ömerleri sevdadışı bırakıyorum bir
süreliğine. Zira önce yaralı yerlerinden tutmaya korktuğum bu beyefendiye bir
çift diyeceğim olacak.
Öncelikle Ömer’in 15 Martı adı altında bir gizem yaratılması
çok saçma geldi bana. Ömer gibi -yalın diyeceğim şimdi olmayacak da- sademsi bir adam için gereksiz bir girişimdi. “Olsa olsa ailesi ile ilgili bir
şeydir ne olabilir ki?” den öteye gidemedi yani anlayacağınız. Tabii bunlar
işin bencesi.
İlk bakışta sapı yaprağı dökülmüş ormanda Ömer’in tek başına
ne yapmaya çalıştığına bir anlam veremesem de yasıyla ilgili bir şeyler
olduğunu tahmin etmiştim ama böyle güzel bir şey olduğu aklımın ucundan
köşesinden geçmemişti. Annesinin ismine özel bir Kavak ormanı… İnce ruhundan,
akan her bir damla gözyaşından şefkatle öperim seni adam. Arka fona Sezen Aksu’yu her
kim koyduysa aynı şekilde onu da ellerinden öperim. Öperim öpmesine de, slow
şarkısına klip çekmek için ormana gitmiş pop sanatçısı gibi Ömer’in acısının
böyle cılkının çıkması hoşuma gitmedi. Tepesinde bir duş başlığı eksikti
adamın. O da olsa tam olurdu. Sesi de güzel zaten verenine kurban olduğumun. Başlardı
artık “Giden günlerim oldu..” diye. Koray da albüm kapağı çekerdi bir güzel, oh
mis.
Ay durun Koray dedim. İiiiii piiis ben. Koca yorum boyunca
hiç bahsetmedim, az kalsın da unutuyordum. Koriş’i en çok depresyondayken
seviyorum galiba. Aynı ben, evi damı yiyor durduramıyoruz. Bir de parası bitmiş
garibimin. O kadar parayı nasıl yediyse hemen onu da anlayamadım ama neyse hoş
görüyorum, çünkü o Koray Sargın. Bizim Koray Sargınımız…
Koray’ı geçen bölüm kovduklarında Ömer ve Sinan’a birkaç
kötü söz söylemiş olabilirim. Hatta söylediğim birkaç şey evren tarafından baya
ciddiye alınmış olacak ki Sinan yatak döşek baya hasta oldu. Ona da kıyamadım
gerçi. Sude
gelene kadar çok tatlıştı çağırsa ben bile gidecektim bakmaya ama Sude-Sinan
sahnesinin amacı neydi cidden çözemedim. Yasemin ile olacaklarsa
olsunlar, olmayacaklarsa oyalamasınlar bence. Uzatmalarda ilerliyor çünkü,
baydı bayacak. Yalan. Hepsi kıskançlığımdan. Vicdonsızlar Defne ve Ömer yapmadı
sizin yaptıklarınızı az insafa gelin. :( Ve bu arada sevgili Salih Bademci
gerçekten hastaydıysa çok geçmiş olsun, yok eğer değildi de hepsi roldüyse
valla helal olsun.
Ne diyordum ben? Ömer diyordum ne diyeceğim.
Seni bana getiren alın yazından öperim seni tatlı qıss...
Ruhunun en kırılgan olduğu noktada yufka yüreğini damla
damla ıslatıp iyice hamur eden, sonra da Koray’a kıyamayan bu güzel adamın güzel
ellerini ancak Defne gibi saf iyilikten meydana gelmiş bir su perisi tutmalıydı. Tuttu da. Nihayet.
Ömer karanlıkta Emir Sarrafoğlu kazağıyla otururken birden
bahçenin ışıkları yanmaya başlayınca hayatına zaten çoktan doğmuş olan Defne’sinin
geldiğini tahmin etmek çok zor olmadı. Nihayetinde Defne onun aydınlık
tarafı. Ömer'in karanlıklarına güneş gibi doğmak fıtratında var kızın.
Defne…
Defne şu dizide kendimi en yakın hissettiğim insan
diyebilirim. Hiçbir şey yapmadan başına bin türlü iş geliyor her seferinde
garibimin. Ve ilk defa Ömer’e karşı bu kadar açık seçikti, karşısında kendine
güveni tamdı. Şimdiye kadar pazı bu ilişkiye hep ayrılık tohumları saçtı. O
tohumlar büyüdü bütün yaraların üstünü örttü. Ama en nihayetinde yara üstten
kapanır, sızı içeriden dinmezmiş. Siz sabaha kadar oturun sarın o yaraları. Hatta tekrar tekrar sarın. Valla "Ay bunu zaten sarmıştınız..." demeyeceğim!
Ve ayrıca Ömer'im İplikçi'min o güzel boncuk boncuk bakan gözlerinin aynı eski zamanlardaki gibi yine sadece Defne'yi görüyor olması yorumun başında bahsettiğim bütün o affetme girizgahımın basit bir özetidir.
Emeği olanın emeğine, yüreği olanın yüreğine sağlık.
Haftaya görüşmek üzere, kendinize iyi bakın...