O cehennemin yol açtığı yanıklara
da gene Nihan merhem sürüyor. Peki ona kim anlayış gösterecek? Nihan bu
hikayede en yalnız bırakılanlardan biri. Ailesi her daim yanında gibi gözükse de
aslında onlar tarafından Ozan uğruna şu anda yaşadığı cehennemde terk edilmiş vaziyette.
Kemal de bırakıp gitmişti hatta onu. Yanında bir tek aşkı kalmıştı. “Terk etmedi sevdan beni”* Yıllar sonra hiç değilse Kemal döndü geldi “Allah’ıma şükürler olsun” ama her yere de yetişmesi mümkün
değil ki. Mesela annesi, Nihan’ı her gördüğünde diliyle nefret saçıp onu
yaralarken Kemal bunlardan habersiz. Kadındaki de ne bitmeyen kinmiş arkadaş! Sırf
bir anne olduğu için saygısından karşısında susan ve kanadı kırık kuş gibi
duran Nihan üzüyor beni. Elimi belime koyup “Bana baksana sen!” diye kadına çemkirmek
geliyor içimden ama hanımefendi çizgimden de ödün vermek istemiyorum.
Her an, her kelimede kendini yeniden
hatırlatan koskoca bir geçmiş var Kemal ile Nihan arasında. Hangi kin ve yara onun üstünü örtebilir ki? “Benim uykum sensin.” Uyku kadar sevilmek,
uyku kadar muhtaç olunmak çok güzel bir duygu olsa gerek. “Sabah uykusu kadar sevebileceği
biri lazım insana.”** Benim gibi uykuyu seven biri için aşkla uykuyu en
güzel özdeşleştiren cümle de budur. Kemal de en güzel rüyalara hep, ama gerçek
ama hayal, Nihan’a bakarak daldığına göre, tam uykuya dalmadan önceki o en
rehavet dolu anda başka bir yüzü görmeyi isteyebilir mi?
Tam da bu yüzden Asu’nun
amcasının ısrarı faydasız aslında. Mesele Kemal’in aşkına karşılık alması,
Nihan ile mutlu ve huzurlu bir yuva kurması filan değil ki. Elbette ki gönül
bunları istiyor ama bunlardan da önce ve öte, Kemal Nihan’ı yalnızca sevmeyi de
seviyor. Hisleri tamamen kendiyle alakalı bir durum. Ötekiler; karşılık bulma
isteği, hayatı birlikte kurma ve sürdürme çabaları, hep bunun getirdiği veya getirmesi
için uğraşılan sonuçlar. Sorunsuz ve geçmişinde yaralar olmayan bir aile
hayatını, çocukları Kemal de ister; ama Nihan’dan başkasının vereceği bu “sorunsuz”
hayat eminim ki Nihan’ın getirdiği kaos ortamından daha çok yoracaktır Kemal’i.
“Edilgen” biri olsa amenna ama, onun gibi “etken” bir adamın hayatında yer
alacak “özne” çok önemli. Bu yüzden bu evlilik konusunda dik duruşunu hiç
bozmamasını istiyorum.
Bu kaç Kemal?
Nihan’ın yaptığı gibi, sevdiği
için sevdiğinden vazgeçmek çok ulvi bir davranış gibi görülür genelde. Aslında mevzu
bir başkası adına, onun hayatı hakkında karar vermektir. Buna çok hakkımız
olduğunu düşünmüyorum. Durumu açık ve net önüne serip tercihi karşımızdaki
kişiye bırakmak en doğrusu bana kalırsa. Her şeye rağmen, getirdiğiniz tüm
belalara, neden olduğunuz tüm sıkıntılara rağmen tercih ediliyorsanız da bu
güzelliğin kıymetini bilmek gerek. Sevdiğin seni sevmiyorsa ondan vazgeçmek,
daha doğrusu onu kendi kalbinden azat etmek anlaşılır bir durum. Hatta olması
gereken bu. Ama onun da karşılıklı hisleri varsa, ortada bir ilişki olsun ya da
olmasın, bu aşk hayatına dair tek başına karar verilemez. Hele de karşı taraf "içindeki
Nihan"a, "bizim Nihan"ı bile dokundurmuyorsa…
Acemzade kardeşler, yalnızlığın
farklı caddelerinde yürümüşler. Leyla yalnızlığı seçen ve sevenlerden. Geçmişini
30 yıllık kış uykusu olarak nitelendirmiş olsa da dik duruşu ile o yalnızlığın
içinde kendine bir dünya yaratmayı başarabilmiş. Çok sevdiğim, zarafetinden ve
zekasından etkilendiğim Leyla ile ortak bir özelliğimizin çıkmış olmasına da pek
sevindim. O da benim gibi nergis seviyormuş ya! Yalnız çok rica edeceğim Leyla
ile Önder cilveleşmesin. Meseleye etik, kız kardeş, enişte vs açısından
bakmıyorum kesinlikle. Ama Leyla gibi cabbar cevval bir kadına Önder gibi, bana
göre kifayetsiz, Leyla’nın tabiriyle vasıfsız bir adamı yakıştıramıyorum
sorun o. Aslında onun yanına Galip Kozcuoğlu gibi güçlü ve “zarif görünümlü”
bir adam yakışır diyeceğim ama adam zorba bir psikopat olmasının yanı sıra üstüne
bir de katil çıkmasaydı iyiydi!
Beni beni... Vildanını!
Vildan ise belki de yalnızlıktan
en çok korkup en çok da yalnız kalanlardan. Eşi de, çocukları onu doğru dürüst sevmiyor.
Hırslarıyla, açgözlülüğüyle bu sevgilerin hepsini tüketmiş. Zaten Önder ile aralarında
daha evvel anlattığı gibi ölesiye bir aşk olduğuna da inanmıyorum. Belli ki
kendisi Önder’e aşık olmuş ve zayıf bir insan olduğu için de onu baştan
çıkarmakta hiç zorlanmamış. Sonra hamile kaldığı ortaya çıkınca da Leylacık
nikah masasında gelinliğiyle kalakalmış. Bu nedenle Vildan’a üzülmüyorum
kesinlikle. Bir ömür boyu kendisini sevmeyen bir adamla yaşamaya mahkum etmiş, yalnızlığını
bizzat kendi elleriyle yaratmış
.
Yalnızlık ne kadar anlatılırsa
anlatılsın hep eksik kalır. Zaten başlı başına eksikliği de içinde barındırır,
bir ordu yalnız toplansak bile eksiktir. Eksik ve yalnız kalmayacağımız, aksine
çoğalacağımız daha güzel günler görmek ümidiyle…
*Ahmet Arif, Sevdan beni
**Ahmet Batman, Sabah uykum