Gelelim Civan Padişah'ım Ahmed'e. Bu bölüm kendisini pek bir yorgun gördüm. Bu arada canım, o nasıl bir baltayı taşa vurmaktır. Sen kalk, Safiye Sultan'ın başına, oğlunu dik. Ahmed'i çok severim ama, şimdi görevlendirme konusunda pek isabetli kararlar aldığını söyleyemeyeceğim. Tamam, Zülfikar'ı sarayda olduğundan, daha sık görüyoruz, çok memnunum ama, öyle başarılı bir askerin sahada olması daha doğru değil miydi? Ya da İskender. Sen kalk, onu da sahadan al, kapılara koy.
Neyse, artık şükür ki İskender'in kim olduğu ortaya çıkacak. Bunu Ahmed'e açıklayacak olanın da Hümaşah Sultan olacağını tahmin ediyorum. Ahmed ve Safiye Sultan'ın, İskender'le yüzleşme sahneleri içinse sabırsızlanıyorum.
Ahmed: "İlişkimiz çok mu sıradanlaştı ne?" Kösem: "Bir de Avusturya Kralı vardı, ona ne oldu diye soracaktım unutmayayım."
Ahmed Kösem ilişkisi ise zaman geçtikçe ateşini kaybedip, dostluğa evriliyor. Kösem'in zaten hiçbir zaman çok tutkulu bir aşık olduğunu düşünmedim. Aslında Kösem, biraz daha Ahmed'e odaklanmış olsa, Ahmed de eskisi gibi daha tutkulu bir aşık olabilirdi. Ama şimdi ne yapsın yani adam?
Kösem, Ahmed'le ilişkisinde, şu ara bir rakibi olmamasından dolayı da çok rahat. Ahmed de bu yüzden adeta içine dede kaçmış gibi davranıyor. Murad Paşa'nın bile gözleri daha fıldır fıldır.İskender'in Safiye Sultan'ın oğlu olduğunun ortaya çıkışı, her anlamda hareket sağlayacak. Unutmayalım ki; İskender'in aileden olmasının dışında bir de vakti zamanında Kösem'i rüyalarına konuk etmişliği var.
Kösem, İskender'in Safiye'nin oğlu olduğunu öğrenince düştü bayıldı demiştim, meğer Handan!
En sevdiğim kısmı tabii ki sona sakladım. Handan'cığım, canım, senden beklediğimin fazlasını yaptın, itiraf edeyim. Kösem'in yerde baygın yatan fotoğraflarını gördüm, senin kendini bitireceğini biliyordum ama ben bile bu kadarını tahmin etmedim. Sen kalk kıza vur!!?
Şimdi azıcık akıllı olsaydın eğer, tarihe adını altın harflerle yazdırabilirdin. Çünkü haremin idaresi sende. E Vezir-i Azam da sana meftun. Al sana en büyük saltanat; hem harem, hem Osmanlı elinin altında. Derviş Paşa'ya tenhalarda randevular vermek yerine, herkesin gözü önünde fark ettirmeden iki göz kırpsaydın, istediğin her şeyi yaptırır, memleketi de yönetirdin, ama nerede sende o vizyon!
Hayır, entrika çevirmeye kalkıyorsun, ama düşmanlarını karşına toplayıp, hepsine aynı anda fırça çekiyorsun. Onlar, sana karşı birleşmesin de ne yapsın? Tavşana kaç, tazıya tut deme taktiğini de mi duymadın, bunu yapaydın bari.
Sonra, biri bize iftira atarsa eğer, ona arkamızı dönüp de "ay nereden çıkarıyorsun bunları" demeyiz, değil mi? Gözünün içine bakar, burnunun dibine girer, bu yalanlara inandığı için gözdağı veririz. Sen ne yapmışsın bakalım:
"Yalanlama yaparken nasıl davranmamalıyız" ders 1
Tam tersi, değil mi? Demek ki neymiş, Kösem'i bitirmek istiyorum diyorsan, Derviş Paşa'yla sağda solda randevulaşmayacakmışsın. Neymiş? Entrika işleriyle, gönül işlerini ayrı tutacakmış, yalnızca birini seçecekmişsin. Hayır, Fahriye Sultan da gözünün önünde kendini bitirdi, şimdi aynı yoldan sen gidiyorsun. Üstelik Ahmed seni o kadar uyardı, Kösem'e bulaşma diye. Bence yavaştan bavulunu hazırla, sana tez vakitte yol göründü. Aman saçlarını da sakın kestirme bak. Malum Ahmed kule seviyor. Seni de Galata'ya falan kapatır belki. Kulede tek başına vakit kolay geçmiyor. Sen her gün saçının boyunu ölçer, pencereden sarkıtıp Derviş'i içeri alma hayalleri kurarsın. Hani masallardaki gibi. Eh, böyle saçma davrandığına göre, sen hayatı masal sanıyorsun belli ki... Kimbilir, gökten üç elma bile düşebilir.