"”Aman tanrım!”, “Her yerdeler?”, “Dikkat edin, dikkat edin.”, “Ne kadar cephaneniz var?”, “Lanet olsun!”, “Buradan kurtulmamız lazım..”
Gecenin karanlığında telsizlerden her saniye farklı bir bağırış yükseliyordu, bir yanda can havliyle çığlık çığlığa konuşmaya çalışan askerler, bir yanda dur durak bilmeden tekrarlanan, kulakları sağır edecek düzeydeki silah sesleri, bir diğer yanda ise yaratıklar. Dakikalardır bu çatışma devam ediyordu, devriyeye çıkmış olan sekiz kişilik ekip saldırıya uğramıştı, daha ilk anda karşılık bile veremeden iki arkadaşlarını kaybetmişlerdi. Ani baskını yardıktan sonra ise önlerine çıkan ilk binaya girmişler ve üçer kişilik gruplara bölünüp, iki ayrı noktada siper alarak üstlerine gelen bu iğrenç yaratıkları kendilerinden uzak tutmaya çalışıyorlardı. Yıkık dökük bir binanın giriş katında birinci grup kapının kenarına mevzilenmişti, buldukları ne varsa kapının arkasına yığmış ve bu şekilde kapının açılmasını engellemeye çalışmışlardı. Aynı zamanda duvarların büyük bir kısmı kırık dökük olduğundan dışarıyı da görebiliyor ve ateş edebiliyorlardı. Diğer grup ise bir üst kattaki balkona yerleşmişti. Çok akıllıca davranmaları gerekiyordu, en ufak bir yanlış hareketleri hepsinin ölümüne sebep olabilirdi. Fakat sonsuza kadar da orada kalamazlardı, cephaneleri sınırlıydı ve hızla tükeniyordu..
Etraf karanlık olduğu için ilk olarak saldırıya nerede uğradıkları hakkında tam olarak net bir fikirleri yoktu, ama buralarda ilk kez devriyeye çıkmıyorlardı, o yüzden az çok da olsa nerede olduklarını kestirebiliyorlardı. Bulundukları nokta daha önce defalarca çatışmaların yaşandığı eski yerleşim birimlerinden biriydi. Çatışmalar, bombalamalar o kadar uzun sürmüştü ki artık burada bir yaşamın hüküm sürmesi mümkün değildi. Zaten daha savaşın başlarında bu alanları insanlar terk etmişti, terk edemeyenler ise çoktan ölmüştü. Her ne kadar savaşın izlerini taşısa da nükleer bombalara maruz kalmamış bir yerdi burası, ancak nükleer savaşın etkilerinin bu topraklara da radyoaktif serpintiler sayesinde etki edeceğini biliyorlardı. Yine de hâlâ buralara ve bunun gibi terk edilmiş yerlere düşman askerlerinin konuşlanabileceğini düşünülerek devriyeler düzenleniyordu. Birçok merkezi askeri üsten; bu gibi terk edilen yerlere bir araçla gelmek bile saatler sürüyordu, bu yüzden bazen bir bazen iki günü kapsıyordu bu devriye görevleri.
Bir süre sonra yaratıkların saldırıları kesilmişti. “Bitti mi?”, “Sanmıyorum.”, “Yukarıdakiler, siz bir şey görebiliyor musunuz?” diyerek balkondakilere seslendi kapıdaki grubun lideri, “Hayır!” şeklinde cevap almıştı. “ O zaman hemen buradan gidelim, daha fazla zaman kaybetmemeliyiz!” diyerek birden yerinden fırladı ve kapıyı açmak için önündekileri çekmeye başladı. “Bence acele etmemeliyiz.” dedi üst kattaki ekibin lideri, ama yine de onu ikna etmeyi başaramamıştı. Bir yandan da ayağa kalkarak etrafı gözleriyle taramaya başladı. Ardından, “O zaman aynı anda çıkmayalım, biz burada kalıp sizi koruyalım, siz iyi bir yere mevzilenince biz de çıkarız.” diyerek planını söyledi. Askerlerin kapının önündekileri kaldırmaları çok uzun sürmedi, ekip lideri yavaşça kapıyı açtığında ilk olarak etrafa yayılmış yaratık cesetlerini gördü ve üstlerine basmamaya özen göstererek kapıdan çıktılar..
Birkaç adım attıktan sonra “Bunlar insan mı?” dedi içlerinden biri, şaşkınlığı yüzüne yansımıştı. “Ne olmuş bunlara böyle? Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim” diyerek de sözlerine devam etti. “Bilmiyorum, bilmekte istemiyorum tek istediğim hemen buradan uzaklaşmak” dedi ekibin lideri ve çok dikkatli olmalarını belirterek kendisini takip etmelerini istedi. Yıkık dökük binaların arasında dar bir sokakta ilerliyorlardı, hava kararalı saatler geçmişti, önlerini silahlarının ucundaki fenerler sayesinde görebiliyorlardı. Sokağın sonuna gelip çıktıkları binayı görebilecekleri son noktaya kadar ilerledikten sonra ekip lideri, “Yol temiz, gelebilirsiniz” diyerek balkondaki gruba telsizle bildirdi, “Tamam, sizi seçemiyoruz, ama ışıklarınızı hâlâ görebiliyoruz, birazdan yanınızdayız.” diyerek balkondaki grubun lideri cevap verdi. Onlar merdivenlerden aşağı doğru inerlerken sokağın başındaki grubun bir üyesi, “Sizce de fazla sessiz değil mi?” diye yanındakilere sordu, “Bu hiç hoşuma gitmedi” diyerek sözlerine devam ediyordu ki karşısındaki binada sanki bir karartı gördüğünü hissetti. Binanın balkonuna doğru silahını doğrulttuğunda ise kocaman bir şeyin ona baktığını gördü, o sırada da diğer grup tam kapıdan çıkıyordu. “Lanet olsun!” diyerek ateş etmeye başlamasıyla birlikte, önce balkondaki yaratık üstüne doğru atladı ardından etraftaki binalardan çıkan onlarca yaratık onlara saldırdı. Birkaç çığlıktan ve birkaç saniye süren silah sesinden başka hiçbir şey duyulmamıştı, çünkü hepsini öldürmeleri sadece saniyeler almıştı. İkinci gruptakiler silahlarını seslerin geldiği yöne doğrulttuklarında, onlarca yaratığın üstlerine doğru koşmakta olduğunu gördüler. Hiç zaman kaybetmeden tekrardan binanın içine kaçarak, kapının arkasına ne buldularsa yığmaya başladılar..
Son anda kaçtıkları odanın, kapısını kapatmayı başarmışlardı. Ancak çok uzun süre dayanabileceklerini de sanmıyorlardı. Sadece üç kişiydiler.. Yaratıklar bir yandan kapıya yüklenirken bir yandan da duvarlardaki deliklerden içeriye doğru bakarak çığlık atıyorlardı. Bu bir insanın en korkunç kabuslarında bile hayal edemeyeceği kadar dehşet verici bir sahneydi. “Lanet olsun!” dedi ekip lideri “Bunlar akıllı, resmen tuzak kurmuşlar!”, “Ne yapacağız efendim?” diye korkuyla sordu yanındaki asker, bir yandan da duvarlardaki deliklerden dışarı ateş ediyordu. Ama liderinin verebileceği bir cevabı yoktu, o yüzden anlık bir sessizlik oldu, ardından “Tanrı’ya inanıyor musun asker?” diye sordu ekip lideri, o sırada diğer askerle birlikte var gücüyle kapıya da yüklenmeye devam ediyordu. Buna karşılık ölümün hızla kendine yaklaştığını bilen asker “Hayır efendim inanmıyorum.” dedi titrek bir ses tonuyla, “Ben de inanmıyorum asker.” diye cevapladı ekip lideri. Birden diğer asker “Ben inanıyorum efendim!” diyerek araya girdi, tam da kapının çatırdamaya başladığı o anda. Ekip lideri ona doğru döndü ve yüzündeki bembeyaz ifadeyle birlikte dedi ki; “O zaman dua etmeye başlasan çok iyi olacak, çünkü eğer gerçekten varsa, bizi buradan sadece o kurtarabilir!”"*
Hayır, korkmayın.. Bu sefer eleştireceğim için böyle bir giriş yazmadım, yani bu bir tenkit içerikli yazı olmayacak. Bilakis, bu haftaki bölümü çok beğendim.. İyi, ama neden?