Kiralık Aşk: Yolculuk nereye?
Aslında bu kızın bir alnı var ama kadraja almaya gerek duyulmamış nedense!
Şehirlerarası otobüs yolculuklarının sohbet açıcı, en beylik ve en meşhur sorularındandır; Yolculuk nereye? Bir kere cevaplandırıldı mı, artık dönüşü yoktur, yolculuğun sonunda, yanınızda oturmuş kişinin tüm şeceresine, geliniyle olan problemlerinden tutun da, torununun karnesine veya dizlerindeki romatizmaya kadar her türlü bilgiye vakıf olursunuz. Konuşmaya gönlünüz yoksa hiç cevap vermemek en iyisidir. Ama insan bu soruyu kendine soruyorsa eğer, cevabını vermeden kurtulması da mümkün değildir. Ve ben bölümü bir şehirlerarası otobüste izlerken, içinde bulunduğum otobüsün nereye gideceğini bilerek ama gözümün önündeki hikayenin nereye akacağını bilemeden kendi kendime sordum bu soruyu.

Aslında bu hafta zaman darlığım sebebiyle yazamayacaktım bölüm yorumunu. Ama izlediğim bölüm üzerine tıpkı Sait Faik Abasıyanık gibi hissettim; yazmasam deli olacaktım. Cümleler, keşkeler, sorular, ihtimaller içimde boy verdiği için bir fırsat yarattım. Nereye gittiğimizin cevabını bulmaya çalışıyorum zihnimde ve kalbimde. İlk defa bir bölüme dair ne düşüneceğimi bilemiyorum, öylesine arada kaldım. Sevdim desem pek değil, sevmedim desem hiç değil.

Geçen hafta da dediğim gibi, iyi ya da kötü oyunun üzerine düşülen bölümleri daha çok seviyorum. Çünkü ana konumuz bu. Daha doğrusu, benim gözümde ana konularımız; Defne ile Ömer’in birlikteliği ve bu kiralık aşk oyunu. Her ne kadar hepimiz bu oyunu unutmaya ve oyunun hiçbir zaman ortaya çıkmadan Defne ile Ömer’in bir ömür mutlu olmalarına razıysak da gerçekçi yanımız bunun böyle olmayacağını biliyor. Bu yüzden de hiç değilse parayı denkleştirmeye çalışmak, oyunu anlatmak veya başka bir çözüm yolu bulmak üzerine de olsa buna odaklanılmasından hoşnudum. Gallo geldiğinden beri onu hikayemizin merkezine alıp ana konumuzu yan konu olarak göreceğiz diye korkuyordum açıkçası. Şimdi benim bu korkum ilk ana konumuz olan Defne ve Ömer ilişkisi üzerinden gerçekleşti fakat kiralık aşk oyunu konusunda korktuğum başıma gelmedi. Bu nedenle bölümü iki açıdan değerlendirebilirim.

Defne zaten bu aşkı yaşamaya başladığından beri dönem dönem oyunu bitirmek için, cılız da olsa, bazı girişimlerde bulundu. Son olarak da ta ne zaman, birlikte olmalarını engelleyen sorunu halledip Ömer’e geleceğine dair söz vermişti. Defne’nin bunu halledebileceğine dair pek umut ışığı görmeyen Ömer de sorunu bulacağını söylemişti ama onun bu yolda kesin ve net adımlar attığını hiç görmedik. Yine de mevzuyu iyi kötü çözen Defne oldu. Gök gürültülü sağanak Gallo yağışı ile beraber hiç değilse oyun da yürüdü, bir aşama atlatıldı. Her şeye rağmen, bir aşama geçmiş olmanın ferahlığı, belki de avuntusu var içimde. Yoksa oyun Ömer tarafından öğrenilene kadar araç patinaj çekmeye devam edecekti. Tekerlekler dönecek fakat taşıt ilerlemeyecekti. Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik ve hiç değilse bu konuda bir merhaleye ulaştık.

Durumu özetliyorum; Defne, Ömer’e kavuşmak için, Neriman’a olan borcunu ödemek amacıyla, Ömer’in işini bozmak suretiyle, Tramba tarafından imzalanan çeki Fikret’e borçlanarak yepyeni yola girdi. Yandı kafalar değil mi? Senaristimiz açısından Defne’nin bu kurguda bir nev-i joker olduğunu ve her manevra alanı yaratmak istediğinde bunu daima Defne üzerinden gerçekleştirdiğini daha evvel belirtmiştim. Yine aynı şey oldu. Aşkın bazen öldürüp, bazen güldürdüğü ama illa büyüttüğü Defne, belki de hayatında ilk defa bencillik etti. Şikayetçi değilim bu durumdan. Kesin vazgeçecek parayı almaktan, yine Ömer uğruna, ona kavuşma hayallerine ket vuracak diye beklerken ikinci defa Ömer’e kavuşmayı her şeyin üstünde tuttuğunu gördük. Şimdikiyle eşdeğer bulmasam da, ilkinde de "düşman" Tramba’dan yaptığı tasarım karşılığında para almıştı ve sonuçları malumunuz.

Yine de Fikret’in hâlâ “mavi saçlı kız” olduğu ihtimalini düşünürsek, zamanında Ömer’in hayatına yaptığı sihirli dokunuşun bir benzerini, her ne kadar 200 bin lira için başvurduğu yöntem çok inandırıcı ve mantıklı gelmese de, şimdi Defne’nin hayatına yapmış olması iyi veya kötü neye mal olur, bu durum bizi bu yolculukta nereye vardırır onu kestiremiyorum. Hele de Ömer’in bazen kontrolsüzlüğe varan öfkesini, sertliğini ve iletişime kapalı halini bir kez daha gördükten sonra… Ömer’e sakin bir anında sorsanız o da işi yerine Defne ile birlikte olmalarını engelleyen her ne ise, o engelin ortadan kalkmasını tercih ederdi gibime geliyor. Tamam, çok işkolik bir adam, oybirliği ile Defne’yi seçerdi demiyorum ama hiç değilse salt çoğunluğu sağlardı kendi içinde. Şu coşkuyla ve aşkla gelen, içinden taşan sevgisiyle Ömer’in kollarına atılan Defne’nin mutluluğunu ve heyecanını görmek her şeye değmez mi?


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER