Defne’nin oyunun baskısıyla
gerçek gücünü ve karakterini gösterememesi, gelen geçen herkes Defne’ye laf
ederken onun kendini savunamaması hem onun açısından hem de biz izleyiciler
açısından gerçekten çok yorucuydu. Bu yönden de Defne’nin parayı ödeyerek,
kendisini daima ezenlere karşı bükük duran boynunu doğrultmaya başlaması rahatlattı
beni. Yasemin ile gayet iyi geçinirken Defne ile ne alıp veremediği olduğunu
bir türlü anlayamadığım, “iyileşeceğini" umut ettiğim fakat Defne gibi hakkında
yanıldığıma hayıflandığım Sude’ye ve her fırsatta (nesini gördüyse!?) Defne’yi
hor görüp aşağılayan Neriman’a karşı hak ettikleri cevapları vermeye başladı
artık. Defne bu öykünün belkemiği, bizim gözümüzde adeta bir prenses. Zaman
zaman bazı tavırlarından hoşnut olamasak da diğer karakterler kendisini
yerdiğinde de ölümüne savunuruz. Çocuğu işlediği kabahat yüzünden komşulardan
azar işitirken, el aleme karşı onu savunup sonra evde kendi tepki veren anne
hissiyatı ve şefkatiyle yaklaşıyorum ona daima. Komşular benim çocuğuma laf
edemez, ona ancak gerektiğinde ben kızabilirim!
Oyun hikayesi akıyor, bazı
düğümler çözülüyor, yeni taşlar diziliyor. Her olayın, her kurgunun bir nedeni,
bir bağlantı noktası var illaki. Defne parayı ödedi ve her şey bitti
diyemeyiz çünkü paranın ödenmesi ardımızda kalan bazı engelleri kaldırsa da
önümüzdeki yola başka başka taşlar koydu. Bu beklenmedik gelişme, öyküye yeni bir
koridor açtığı için durumdan memnunum. Öte yandan en birincil konumuz olan Defne
ile Ömer’in yan yana oluşlarının azalmasından, zaten asgari düzeyde olan ve
devamlı artmasını beklediğimiz iletişimlerinin, paylaşımlarının tamamen yok
olmaya yüz tutmasından da hiç hoşnut değilim. Elbette ki bu dizideki diğer karakterleri
ve hikayeleri de seviyorum. Ömer ile Sadri Usta arasındaki vefa bağını, İso ile
Defo arasındaki sağlam dostluğu, Serdar Defne ve ekmek arası Esra’nın kardeşlik
ilişkilerini, Nihan ile Defne’nin “kız kankalığını" sık sık verilen dostluk,
kardeşlik ve barış mesajlarını, bu dizinin bana öğrettiği veya hatırlattığı
kitapları, şiirleri, şarkıları... Hepsi çok kıymetli, hepsinin yeri bende ayrı.
Ancak odak noktam da Defne ile
Ömer, yalan söyleyemem. Onların yörüngesinde dönüp durmayı sevdiğim de bir gerçek.
Dolu dolu, mantıklı ve nitelikli Defmer sahneleriyle gözüm boyandığı zaman
başka aksaklıkları fazla umursamıyorum, bu yüzden de sahneleri olmadığı zaman
eksik kalıyorum. Öteki hikayeler bir çeşit meze benim gözümde. Karın
doyurmayan, ama ana yemeğe altlık yapılan lezzetli atıştırmalıklar. Ama önüme
devamlı meze sunulup da ana yemeği yiyemeden lokanta kapanınca sofradan yarı aç
yarı tok kalkıyorum. Tıpkı o ıstakozlu sofradan aç kalkan Defne gibi... Daha da
kötüsü bu açlığıma, tıpkı Ömer’in yaptığı gibi, hikaye ve kurgu açısından umursamazlıkla
yaklaşıldığını hissediyorum.
Üç haftadır Defne ve Ömer
birbirlerinden habersiz yaşıyorlar neredeyse. Birinden biri kalkıp ötekini
görmeye "iş yerindeki" odasına gitmese veya tesadüfen asansörde karşılaşmasalar denk gelecekleri yok. Ha, denk geldiklerinde de bir şey
konuştukları yok. Ömer ta ne kadar zaman önce Defne’nin arkadaşlarıyla
çekirdek çitlemek dışında neler yaptığını merak etmişti, öğrenemedi. Defne’nin
en sevdiği filmi bilmiyor, sevdiği müzikleri dinlemeyi hiç düşünmedi. Onu
geçtim, daha Defne hala olacağını bile paylaşmış değil kendisiyle! Ömer deseniz
evvel ezel anlatmıyor kendine dair bir şeyleri zaten. Anı, zamanı paylaşmaları
giderek azalıyor.
Kurgudaki her gidişatı iyi kötü bir yere
bağlayabiliyorum. Atılan çoğu düğümün sebeplerini anlayabiliyorum. Ama gördüğüm
kadarıyla Defne ile Ömer’in sahnelerinin azlığı ve görüşmemesi bir yere
bağlanmazken, görüşüp bir şeyler paylaşsalar da kurgu açısından şu anda
bulunduğumuz noktaya yine aynı şekilde varabilecekken, yokluklarının nedenini
gerçekten çözemiyorum. Defne’nin yazdığı reçetedeki ilaçtan ben de istiyorum
artık. Mümkünse de saat başı, direkt damardan alalım. Sosyal sigortam var aile
hekimim yazsın. Yazmazsa da parası neyse verip eczaneden alayım diyeceğim ama ilacın
üretimi durmuş vaziyette, eczanelerde de bulamıyoruz. Kuruyup gidecek seyirci
özlemden! Dr. Meriç… Dr. Meriç! Acilen ameliyathaneye bekleniyorsunuz!
Yazı devam ediyor..