Siyah Sancak hep böyle hızlı mıydı bilmem ama Pusat’la beraber baya görünür oldu. Şahsen şikayetçi değilim. Pusat yine planlar yaparken Yasin Komutanım’ın sırtını cama vererek oturmasını açıkçası pek de güvenli bulmadım. Arkayı sağlama alacaksın komutanım. Bu bölüm Şedid’le ilgili iki önemli konuya değindiler. Çocuk askerler meselesi gerçekten önemliydi ama bunu yeterince sert işleyemediklerini düşünüyorum. Şedid’in ne kadar korkunç bir örgüt olduğu tüm çıplaklığıyla ortaya serilebilirdi. Fırsat kaçtı diyeceğim ama adamlar o kadar korkunç ki bunu yapmak için Kurtlar Vadisi Pusu’nun eline ne yazık ki daha çok fırsat geçecektir.
İkinci konu ise kadın köle pazarları meselesiydi. İnsanın kanı donuyor yahu! İnsanlığa bu kadar değer veren bir dini kullanarak insanları bu kadar ucuz harcamak beni hep dehşete düşürmüştür. Esir pazarına dalmak yerine içten fethetmek gerçekten güzel bir plandı. Kızları 50 bin dolara satıyorlarmış. İnsanın sadece iç organları kat ve kat fazlası ederken vallahi sudan ucuza satıyorlar. Bu satırları yazarken içimden “lan ben ne diyorum?!” diye düşünüyorum ama durum da bu yani. Allah kahretmesin böyle jeopolitik bölgeyi!
Yasin Komutanım ve adamı içeriye son derece güzel sızdılar. Ele başlarını da buldular. O an sandım ki kızları tereyağından kıl çeker gibi çıkartıp öyle basacaklar. Hangi akılla kızlar oradayken baskın yapılır ki? O zaman niye gittin, niye pazarlık yaptın diye sorulmaz mı? Nedenini anlamasam da çatışmayı da sonunu da beğendim doğrusu. Şedid komutanının kafasına sıkan kızı önümüzdeki bölümlerde görürüz ki görelim de zaten. Bence Pusat’a uzun zamandır beklediğimiz yavuklu gelmiş olabilir. At fava bekle...
Hüsnü Bey’i genel itibari ile komik bulurum fakat beni bu bölüm şaşırttı doğrusu. "Çalınan arabamın içinde olsaydım” eğer espiriyse hiç komik değil. Yok Hüsnü Bey’in rahatsızlığı tekrar nüksetmeye başlıyorsa ki zaten tedavi edilmiş bir halde çıkmamıştı oradan buna her türlü varım. Gerçekten güzel bir yan hikaye olur ama hem Polat hem Hüsnü aynı anda akıldan muzdarip olurlar mı? Sanmıyorum. Bence son derece kötü bir fıkra piyesi sergilediler. Umarım türevlerine rastlamayız. Ona rastlayacağımıza Asya ağlasın, kabulüm...
Ananla bir olup bitirdiniz ulen adamı. Kimseden çekmedi sizden çektiği kadar.
Ana - Oğul’un John Smith’in başına sardıkları beladan bahsetmiştim. Smith’in en akıllı oynaması gereken zamanlardı zira hayatıyla oynuyordu ama o da gitti ispatı Polat Alemdar’ın hayatına kanalize etti. Gölge ile aynı yanlışa düştüler. Bu akılla sonları da aynı olacak. Tüm bu sorgu esnasında Yusuf da istediğini Smith’in elinden kolayca aldı ama burada annesine yakalanması nefis bir detaydı. Hem bir annenin yapacağı harekete tanık olduk hem de Asya - Öktem davası yeniden alevlenmiş oldu. Kurtlar Vadisi Pusu da silahlar ateşlendiğinde bile bir sürü umut varken ateşlenmediği yerde her şey ama her şey olabilir. Bekleyip göreceğiz. Bu arada bölümler önce kulaktan alınan yarayı bugüne bağlama şekillerine bayıldım, bayıldım! Planlı mıydı yoksa taşlar mı yerine oturuyordu bilmiyordum ama dizilerde pek görmediğimiz güzel hareketlerden biriydi.
Polat tövbe Cahit’le beraber gitmezdi ama bir an durup düşünmesi bence “Polat Alemdar” adını duymasından kaynaklanıyor. Geçmiş haftalardaki bölüm yazısına gelen yorumlarda “acaba Kurtlar Vadisi operasyonunu biliyor mu?” denmişti de ben hiç ihtimal vermemiştim. Fakat o duraksama bana çok şey anlattı. Yanılıyor da olabilirim tabii ama Polat’a tutuncak bir dal çok, çok iyi gelebilir.
Anamın babamınki çiçekli seninki niye kupkuru :(
Güzel bir istirahatin ardından hafıza kaybından beri beklediğimiz sahne geldi çattı. Nihayet Elif’e gitti. Mezar taşını görünce ne ağlayabildi, ne de dövünebildi. Öylece başında yığılıp kaldı. O, “ben bu kadar acıya nasıl dayandım?” diye sorarken 13 sene gözümün önünden hızlıca geçti. Ah Polat ah… Sana acı çekeceğin zamanı bile tanımadılar. Yine de senin yaptığın şeyleri başarabilmek için bir iman ve bir aşk gerekirdi insana ki o aşk en dibi gördüğün anda sadece gök yüzünde dalgalanmasıyla seni dipsiz kuyulardan yine çekip çıkarttı. Belki yaşadıklarını hatırlatmadı ama seni sen yapan tüm değerleri sana geri verdi.
Bütün bunları anlatması açısından enfes bir sahneydi. O dalgalanan bayrak aynı zamanda hepimizi kendine çekti. Direnebilen olduğunu sanmıyorum. Zira sahnede şahane bir kompozisyon vardı. Hani bir Hollywood filmine iyice dalarsın da sonunda dalgalanan Amerikan bayrağı karşısında ani bir mutluluk yaşarsın ya, işte öyle bir andı. Farkı ise bizden olmasıydı. Yani çok daha derinden işledi. Bu kadar muazzam bir sahnede keşke hepimizin sevdiği o cümleleri bu seferlik etmemiş olsaydı. Tıpkı anasının, babasının mezarı başındaki gibi sadece yüz ifadesiyle her şeyi anlatsaydı. Eminim o zaman çok daha güzel olacaktı. Sonuçta sinema anlatma değil, gösterme sanatıdır ama neyse... Bu kadar güzel gülde o kadarcık dikenin lafı bile olmaz. Hoş ben ettim ama benim işim bu. Siz etmeyin.
Kurtlar Vadisi Pusu 285. Bölüm Polat ve Cahit’e yapılacak olan muazzam bir baskınla bitti ama hiç korkumuz yok. O bayraktan aldığı manevi güçle Polat orayı yıkar da geçer. Beni asıl heyecanlandıran sonrasında izlenecek olan yol. Asya’yı tanıyacak mı? Kızı olduğunu öğrenecek mi? Tüm sahip olduğu güce Ali Candan kafasından nasıl bir mantıkla bakacak? Gelecek bölüm çok güzel olacak.
Haftaya görüşürüz.