İddaa'da üst oynadığımda kim atak yaparsa yapsın ben.

Aslında ben anlıyorum ama durumun hayret vericiliğini vurgulamak için öyle yazdım. Yoksa Mustafa’nın tavrı ve davranışları, her büyük acı sonrası yaşanan o bilindik beş aşamanın yani inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme sürecinin ilkinden başka bir şey değil. Yakında ikinci aşamaya geçecektir. Mesela bu aşamaya geçişi, Leyla’nın koca şikayeti için Padişah’a kadar çıkmış olması tetikleyebilir. Tamam, Leyla’nın amacı farklı ama başka bir bahane bulamadın mı yahu? Ne ayıp… Hoş ayıbı keşke bu kadarla bitseydi. “Misafir gitsin, sofrayı kurarsın Dadı.” ne demek yahu? Vallahi ekran başında benim yüzüm kızardı. Mevlam hepimizi kadın öfkesinden korusun. Amin. Fakat Mila Kunis hariç. Ben onun öfkesine de varım. Neyse...

Hadi ekmeği anladım da simite niye zam geliyor yaa!!

Ha tabii Farah da çok fena… Bu gerilimde ellerinin armut toplamadığını hep düşünüyordum ama bu bölüm emin oldum ki onun da her hareketi planlı ve o da elinden geleni yapıyor. Evet, bütün bunları Mustafa’ya dediği “beni koruyacaksan Leyla’dan koru” sözünden anladım. Yengeç burçları böyledir. Tek bir cümleden üç sayfalık metin çıkartırlar ki vay halinize… Yine de bu haksız olduklarını göstermez. Sadece Farah’ın bu savaşı Leyla’dan daha zekice yürüttüğünü gösterir. Helal olsun. 

Yıldız Teşkilatı konusuna girmelerine bayıldım, bayıldım, bayıldım. Çocukluğum Yıldız Teşkilatı'nı dinlemekle geçti diyebilirim. Belki çoğu hayal ürünüydü, bugün o hikayeleri hatırlamıyorum bile ama bende muazzam bir heyecan yaratırdı. Bu hissi biliyorum. Şimdi aynısını Filinta’da yaşayacak olmak beni müthiş heyecanlandırıyor. Henüz başlangıç aşamasındayız ama nasıl büyüyeceğini biliyoruz. Benim için Filinta artık abartısız iki kat daha heyecanlı ve keyifli geçecek.

Sağ arkada, ortadaki harbi harbi uyuz olmuş duruma :DddDdDdDdDddd

Teşkilat kurulur da yerinde durur mu? Hemen temizliğe başladılar. Bir an keyiften gözlerim yaşaracak sandım. O nasıl bir şey demeyin bana da ilk defa oldu. O üçlünün yanına kalmadı ya içim soğudu. Tabii bu ilk adım bile sayılmaz. Daha bankerler ve uzun vadede Paşalar da var. Cezasını çekecek adam çok. Neyse ki yüreğimizde hepsinden ayrı ayrı keyif alacağımız kadar hırs da çok. Bundan sonrası ziyafetten başka bir şey değil. Bakın bunu da Mustafa’nın avladığı adamı sürükleye sürükleye getirdiği meydandaki çeşmeden anladım. Çeşmede önce testi vardı. Yani her şeyin bir ayarı vardı ama artık yok. Kan su gibi oluk oluk akacak çeşmenin giderinden de taşacak. 

Tabii ki karşı taraf da eli kolu bağlı oturmayacak. Önlemler aldılar ama ne çare? Yalnız Farah gerçekten korkuttu. Karşısında kardeşlikten iki kişiyi görünce gayrı ihtiyari bir “eyvah” çektim. Herifleri hediye paketi gibi birbirine bağlamasını çok estetik bulsam da Galip’in yumruğuna hiçbir şeyi değişmem. Mayası sağlam, vurdum mu deviriyor maşallah. Zozan, o grup içinde Farah’dan sonra dönmeyi en çok hak eden isimdi. Bu yüzden Farah ile olan tüm o konuşmalarında gerçekten mutlu olmuştum. Ama, ama, ama işte...

Hocam pardon gözüm kameraya takıldı :(

Yüce Efendi’nin de özeline girmeye başladık. Adam bu konuda gık demezken önce oğlunu, sonra kızını öğrendik. Açıkçası duruma Leyla kadar şaşırmadım. Hatta Leyla’ya yapılan yatırımlar ve gösterilen anlayışdan dolayı kafamda oluşan soru işaretlerim silindi gitti. Fakat demedi demeyin Akbar bu patavatsızlığı ve çabuk öfkelenme huyuyla fazla yaşamaz. Nitekim Mustafa’nın peşine kendisi düşerek süreci hızlandırdı bile… Yeni Padre Ejder’i, Çerkes yüzbaşının yeğeni Galip’e, Sansar Efendi’yi Ali’ye, Leyla’yı da Zozan ve Farah’a yollayarak müthiş bir hamle yaptı. Evet bu adamları onlara yollamak Yüce Efendi’nin hiç aklına gelmezdi. Tebrikler Akbar...

Ne hapsedilmiş Ali’yi ne de tuzağa düşmüş Mustafa’yı düşündüm. Farah konusunda bile rahattım ama Zozan gözümüzün önünde gitti yahu… Yemeğe başlamaması ümit vermişti ama o ilk yudumu aldı ya gerçekten üzüldüm ve çektiği tüm acılara rağmen hayatın Farah’a nasıl da cömert davrandığını gördüm. Yine de bir ihtimal umarım kurtulur diye bekliyorum zira daha Ana’nın ümüğüne çökülecek. 

Dolaptaki kolayı millet içince ben.

Bu bölüm bir sürü şey oldu ama hiçbiri fotoğraf meselesi kadar beni şoke etmedi. Filinta’nın her bölümünde bir şeylere şaşırırım zira kendimi hikayeye kaptırırım ama Süreyya’nın ölen kocasının Akbar çıkması ve bu düğümü bölümler önce atmış olmaları karşısında resmen donup kaldım. Bu ne muazzam bir işçiliktir be kardeşim. Ali, Süreyya için “kimsin sen?” dedikçe hep Ali’yi suçladık ama durum öyle vahim ki Ali bile sorusunda ne kadar haklı olduğunun farkında değil. Süreyya? Yoksa sende mi? Eğer Süreyya da… Yok yok düşünmek dahi istemiyorum ama bu düğüm boğazımıza takılır kalır. Yutkun yutkunabilirsen…

Filinta 48. bölüm bizi yepyeni düğümler, ciğer yangınları ve korkularla baş başa bırakarak bitti. Zaten aksi bir durum Filinta’ya yakışmazdı. Bu diziyi seviyorum. Yetkim olsa herkese zorla izletirim. Neyse ki yetkim yok da demokrat havama toz konmuyor.

Haftaya görüşürüz. 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER