Her geleni sen sanıyorum, neredesin Gallo'm?
İçime düşen kurdun kemirdiği birçok noktadan birkaçını sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim. Başlıca kemirilen yerim: Ömer’in Fikret Hanım’ın sadece Sinan ile görüşüp gittiğini öğrendiğindeki o bir hayli bozulmuş tavrı. Hop dedik Ömer Efendi! Ne oluyoruz? Yakışıyor mu hiç sana bu haller? Sen ki erimez bitmez buzdan şatonun kapılarını sade ve sadece bir kızıl çöl fırtınası Defne’ne açmış beyaz atv’li prenssin, lütfen kendine gel. Başka bir kadına gönül koymalar falan, hiç oluyor mu? Beyefendiliğin kitabına ters boncuk gözlüm. Oyacağım inan ki o melül melül bakan gözlerini o olacak!

Yine de ben sana hiçbir koşulda kıyamam ve sevmelere de bir türlü doyamam Ömer’im, biliyorsun. Sonuçta senin de bir suçun yok yaradılışın böyle. Güzel bakışların kolun bacağın gibi bir şeyin, ne yapabilirsin? Fikret’e de kızmıyorum hiç, zira kızılacak bir şey de yapmadı zaten senden etkilenip hiç de oralı değilmiş gibi yapmasının ve bununla seni bir parça tesiri altına almasının dışında.

Hayır yani ne bu erkeklerdeki özgür kız aşkı ben bir türlü anlayamıyorum. Ne oluyor yani araba varken bisiklete binip, asansör varken bilmem kaç katı merdivenden çıkınca ya da çok ünlü olup bir o kadar da bunu zerre takmayınca?


Belki de benim gözyaşım Gallo'nun kağıttan gemisinin yüzdüğü denizlere karışmıştır, kim bilir?

İnsan bir başkasıyla hemen kaynaşacak kadar sıcakkanlı olabilir, tanışmanın akşamında o başkasının sofrasına yemek yemeye de gidebilir ama arkadaş, sökük dikmek nedir? Kibir konusunda bir güzel konuştu Fikret Hanımcığımız ama çok sevdiğim bir insanın aynı şekilde çok sevdiğim görüşünü de bana düşündürtmeden edemedi: “Fazla tevazu kibirdendir.” Bundandır ki Gallo’nun tevazusu bana biraz yavan geldi. Ya ayarını pek tutturamamışlar ya da bayağı iyi tutturmuşlar ve Gallo'nun o garip kişiliği Everest'i aşan kibrini böyle maskelemeyi seçmiş. E yakında çıkar kokusu ne diyelim?

Gallo'nun bu garip kişiliği gibi aynı Yasemin’in Gallo’ya karşı tutumunun ayarının kaçmış olması da bu bölüm beni bir parça rahatsız etti. Yasemin ki dizimizin güçlü kadın timsali, bir başka kadının peşinde böyle koşturulup adeta deli divane edilmemeliydi. Gallo da Gallo! Öf, her şey bu Yasemin’in başının altından çıktı zaten. Sinan ile zoraki ayrılığına da üzülemedim bu sebeple. Sude’nin “İzin vermiyorum” demesiyle birlikte yılın thug life’ını yedi yuttu yalnız yalan yok. Ancak bu konu da samimiyetini biraz kaybetmiş gibi geliyor bana. Yasemin dünkü çocuk mu ki de sadece Sude ile iyi anlaşıyorlar ve Sude buna izin vermedi diye Sinan'la olamasın? Açıkçası bana biraz saçma geldi. Serdar ve Nihan'ın negatif çıktığını zannettikleri hamilelik testine böğüre böğüre ağlamalarını izlerken olduğu gibi aynı bu Yasemin-Sinan-Sude'yi izlerken de ne tarafa doğru bayılsam bir türlü bilemedim.


Koray: Bir dilek tuttum ve içine: yatlar, katlar, jetler, uzay mekikleri koydum...

Bütüne bakınca bölüm biraz plansız programsız gibiydi. Her şey vardı ama bir o kadar da yoktu. Valla iyi ki Koray var da arada bir gelip yüzümü güldürdü, sağ olsun. Minnoşum benim ya yılda üç kere doğum günü yapıyormuş. Adam resmen hepimizin yapmak istediği ama cesaret edip bir türlü faaliyete geçiremediği her şeyi çenesiyle yapıyor ve yaptırıyor. "Sürpriz" doğum günüsü gördüğüm en komik partiydi herhalde. Hele o videoya yaptığı dublajlar... Her seferinde bundan daha komik olamaz diyorum ama oluyor görüldüğü üzere. İyi ki varsın, iyi ki doğmuşsun yetenek abidesi Koriş'im!


Anne ben büyüüünce Koriş olcam!

Hülasa-i kelam sevgili Kiralık Aşk ailesi, aynı izlediğimiz bölüm gibi darmadağınık olan yorumumu izninizle toparlamak istiyorum.

Defne’nin başına gelebilecek olanlardan habersiz, o Simurg'u baş köşeye astırması gibi Gallo'yu da gelip sofrasının baş köşesine oturtması ve Ömer'den bir çift güzel söz duyabilmek için kuş gibi çırpınması beni kahretti desem yeridir. İnşallah sürekli sinyalleri verildiği gibi bir Ömer-Gallo yakınlaşması beklemiyordur bizi, yüreğim dayanmayacak çünkü.  Gallo- İso olabilir ama bak. Hazır İso da ayakkabı işine atılmaya hazırlanıyorken tadından yenmez bu çift diyeceğim de abartmaya lüzum yok. Madem Gallo gibi bir gerçeğimiz var artık onu Ömer’imden olabildiğince uzağa atmak şart, elimizde de bir bekar İso olduğundan bununla yetineceğiz mecbur. İso’cum sen daha iyilerine layıksın ama kusura bakma artık…

Hulusi Dede’nin Eymen vasıtasıyla yaşamış olduğu aydınlanmayla beraber köşkün anahtarını Neriman ve Necmi’ye vermiş olması, bu müptelası olduğumuz aşk oyununu nasıl etkileyecek çok merak ediyorum. Bölümün en bombe yeri de burasıydı zaten. Bütün gidişatın bir anda seyri değişecekmiş gibi hissetmeye başladım bakalım neler olacak? Ayrıca çok rica ediyorum dedeye sahip çıkalım. “Ömer’i de evlendirdiniz sayılır” falan dedi ağzından bal damladı sanki. Dedem benim, inanıyorum ben senin sayende evlenecek bizim oğlan. Evlenecek de işte kiminle artık orası biraz şüpheli…

Öf ben İz’i özledim galiba. En azından niyeti belliydi garibimin. Bu Fikret sinsiiii, piiiis. Altından ne çıkacak daha kestiremedim. Böyle bir gelip Ömer’imin koltuğuna kurulmalar, “sen nasıl istersen öyle olsun” tavırları, mavi saçına değinmiyorum bile. Acaba o da hatırladı mı ki Ömer’i? Yıllar önce teselli etmiş olduğu o çocukla ilgili ne hissediyor mesela? Hatırlıyor mu? Hatırlamıyorsa neden markasının logosu anka kuşu? Hiçbir şey de çaktırmıyor ki. Kafamda deli sorular…

Ve son olarak "elma" mevzusu. 

Bahsi ilk geçtiğinde iyiydi, güzeldi, hoştu da aynı "Muhtemel Aşk" gibi fazla kullanılınca beklenen etkisini yitirdi gibi sanki. Bayağı kaldı biraz. Aşk sadece tensel temas mıdır ki de sürekli bu konunun üstüne gidilmeye başlandı ben bir anlam veremedim. Oysa Defne ve Ömer'in ilk başlardaki o "dokunmadan" ve bir hayli "uzaktan" yaşamış oldukları şey şu ankinden daha iç gıdıklayıcıydı, yalan mı?  

Ömer'im İplikçi'm elmayı unutmamış. Unutmasın varsın bakalım buradan öte nereye gideceğiz?

Haftaya içimizi kıpır kıpır eden anlarda buluşmak dileğiyle, kendinize iyi bakın...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER