Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz: Ben bu kulaklara göre ağız değilim…
Hızır acil servis ne taraftaydı?
Nietzsche’ye ait olan ve en sevdiğim sözlerden biridir bu: Ben bu kulaklara göre ağız değilim… Doğu felsefesinde bu sözün çok benzerini Mevlana söylemiş, "ne dersen de, karşındakinin anladığı kadarsın anca", diye. Biz ne kadar inansak da haklı olduğumuza, ne kadar anlatmaya çalışsak da ruhumuzda kopan fırtınaları karşımızdakine, ancak ve ancak onun anladığı kadarız. Anlama ve algılama sürecinin psikolojik ya da felsefi boyutları benim boyumu aşar. Tek bildiğim kendini açıklama sürecinin de, karşındakini anlama sürecinin de son derece öznel yargılarla şekillendiği. Her birimiz doğruyu ya da yanlışı kendi değer yargılarımızla belirliyoruz. Kendi isteklerimizle hizmet eden bir olay yanlış bile olsa, onu haklı çıkarmak için var gücümüzle savaşıyor ve karşımızdakinin bunu anlamasını bekliyoruz…
 
Eşkıya hayatımızın ortasına “iki kadınlı adamın” dizisi olarak düştü önce. Diziyi henüz izlemezken arkadaşlarımın arayıp bu klasik anlamda “kahraman” olmayan kahramanı anlattıklarını hatırlıyorum. Çift eşlilik ülkemizde sık rastlanan bir durum olmasına rağmen, kurgusal anlamda genellikle kötü karaktere atfedilen bir olguydu. Eşkıya’nın çift eşliliği hikayenin tam göbeğine koyup, direk ana kahramanla ilintilemesi ise son derece cesur bir adımdı.

Didaktiklik ve klişede fersah fersah boy verdiğimiz dizi dünyasında, tabu olarak kabul edilen bir konunun bu kadar rahat konuşulması çift eşliliğe bir güzelleme olarak algılandı pek çokları tarafından. Öyle ya, Hızır yalancı, sins, kötü örnek olarak kodlanıp, aman haa sakın böyle olmayın, denilebilecek bir karakter değildi. Kadın dövmüyordu. Hem Meryem’i, hem de Nazlı’yı kendine göre seviyordu. Gün oldu ikisinin de neden önemli olduğunu anlattı bize. Her iki kadının da Hızır’ın hangi duygularına hitap ettiğini, gönlündeki hangi teller titrettiğini gösterdi. Ama biz anlamadık Hızır’ı… Ne biz anladık, ne kadınları, ne de çocukları…

 
Dönülmez akşamın ufkundayız…
 
Anlaşılamama karşılıklı gerçekleşen bir eylem olduğu için, pek tabii ki Hızır da Meryem’i anlamadı. Neden boşanmak istediğinin, benlik mücadelesinin, tam da onu çok sevdiği için ondan vazgeçmeye hazır olduğunun farkına varamadı. Nihayetinde, Hızır atmayacağına neredeyse emin olduğumuz o imzayı atmaya karar verdi.

Ama Meryem’i anladığı için değil… Onu ve ailesini korumaya çalıştığı için. Bu eylem bana her ne kadar mantıklı gelmese de, sahnelerde duygu o kadar yoğun sağılıyor ki, kendimi sahnenin dinamiği içinde haklılığına inanır buluyorum bir şekilde.


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER