Yüzyıllar boyunca kadınlar
arasında hep bir çekişme olmuştur. Bunun en iyi örneğini dört sezon boyunca
çarşamba geceleri hayatımıza giren Muhteşem
Yüzyıl’da izledik. Hürrem Sultan ile Mahidevran Sultan ve diğer kadınların
bir sözüyle neleri yaptırabileceğine şahit olduk. Yıllarca okulda
tarih öğretmenlerimin, hocalarımın ve büyüklerimin söylediği tek bir şey vardı.
O da Osmanlı Devleti'nin kadınlar yüzünden yıkılmasıydı. Düşünsenize
savaşıyorsun, kayıplar veriyorsun, anlaşmalar yapıyorsun ve bir kadın geliyor
tüm düzeni yıkıyor. İsterse var, istemezse yok. Günümüzü gelecek olursak bu
sistem hala geçerliliğini koruyor. Kayınvalide-gelin, anne-kız, abla-kardeş,
iki arkadaş… Rahmetli Meral Okay bir söyleşisinde her ne kadar “iktidar
erkeklerin meselesidir” dese de orada görülmeyen bir simge vardır. O da kadın. Kadınlar
arasında hep bir çekişme ve alıp-verememe var. Her kadının içinde illaki iktidar hırsı
vardır. Hepsi kendi sözünün dinlenmesini
ister. İçten içe hırslanır. Bazen o kadar hırslanırlar ki savaş bile
çıkarabilme kudretine sahip olurlar. Annem beni yetiştirirken hep aynı cümleyi
söylemiştir; "Kadınlardan çok erkek
arkadaşın olsun. On tane kız arkadaşın olacağına bir erkek arkadaşın olsa yeter.
Onlardan zarar gelmez." Demem o ki
kadınlardan korkun. Onlar dünyanın en güçlü varlıkları. Bu bölümü izlerken aklımda hep bu cümle vardı: Kadınlar hele de savaşan kadınlardan korkun!
Kız küçük ama kaosu büyük!
Gülfem, Ömer’e tatlı tatlı
Barselona tatil planını söylerken konunun hangi ara Gülru’ya geldiğini
anlamadım. Eğer o küçük kızın, gözünde gerçekten görünmez olsaydı Ömer’in göklere
çıkardığını göremezdi. Ve ortada sindirilemeyecek mesele kalmazdı. Hadi
Gülfem, artık itiraf et. Görüyorsun ve o küçük kızı saplantılı olacak şekilde
kıskanıyorsun. İnsanlara özgü olan kıskançlık duygusu, Gülfem’in yüksek
duvarlarının yıkılmasına sebep oldu. Bu insani duygu sadece kendisini değil; Ömer’in, Gülru’nun ve Mert’in de uyanmasını sağladı. Kısacası uyuyan dev
uyandı! Gülru’nun takıntısından sıkılmaya başlamıştım. Neyse ki sonunda at gözlüklerini
bir kenara çıkarıp attı. Hoş, Mert kalalım demeseydi olanları da görmezlikten
gelmeye devam edecekti. Boşuna her şerde bir hayır var dememişler.
Gözlüklerini öyle bir hızlıca çıkardı ki, Gülfem Hanımından hesap sorma cesaretine girişti. Bir
yandan da görünmez olmadığına sevindi. Gülru’nun ani çarkı, Gülfem gibi
izleyenleri de şaşırttı.
Merttir, delikanlıdır dedik
psikopat çıktı.
Bazen sabahları aynı yatakta uyanabiliyoruz ama ilişki durumumuz belli değil.
Sipahi köşkünde bu olaylar
yaşanırken, hemen yan köşklerinde ise gelen sürpriz konuk yüzden çıkan
tartışmaya şahit olduk. Yonca’nın ziyareti ortalığın karışmasına yetti. Çıkan
tablo evlere şenlikti. Tarih tekerrürden
ibaret diye boşuna demişler. Ama bu defa Taner tarafından bilinçli olarak yapıldı. Bundan önceki yazılarımda da yinelediğim gibi Cahide Hanım, Mebrure’ye
her yüklenişinde Taner’in gazabına uğruyor. Taner, Cahide Hanımın istemediği
otu annesine karşı yaptığı her eziyette burnuna tıkıyor. Sofrada Yonca ile
Mebrure’nin baş başa kalması akıllara aynı düşünceyi getirdi. İkisi de aynıydı.
Fakat ikisi de farklı. Çünkü Mebrure, Yonca’nın yanında gül suyu kalır. Cahide
Hanım ve Şevket’e rağmen kötülüklerden arınmayı bilmiş. Saf ve temiz fikirli.
Görgüsüz olduğunu kabul ediyorum, fakat görgüsüzlüğünü aşağılamayı kabul
etmiyorum. Eğitimden eksik kaldığı için böyle davranışlar sergiliyor. Sürekli hor görülüyor. Hor
görüldüğü için de kendine güveni yok. Etrafındakilerden ürküyor. Yonca ise
dilli düdük. Tam bir baş belası. Zengin olma, sosyeteye girme hırsı yüzünden
her türlü suçu işleme kapasitesine sahip. Bu nedenle ikisini aynı kefeye koymak
hata olur. Ortalığın bir an olsun sükunetini sağlayan yine Ömer oldu. Her ne
kadar istenmeyen biri de olsa eve gelen konuğun iyi ağırlanması gerektiğini
annesinin bir kulağına tıkadı. O masada Hekimoğlu soyu ancak Ömer'e ait olabilirdi.
Bazen hastanede doğum sırasında karışmış olabileceğini düşünüyorum. Bazen de
babasının başka bir adam olduğun. Şevket’in patavatsızlığı Yonca’nın, Mebrure’nin geçmişte hizmetçi olduğunu öğrenmesine sebep oldu. Tatsız başlayan
yemek tatsız bir şekilde sona erdi.
Hekimoğlu ailesinin yanında Yonca nasıl süngüsünü düşürüyor? Sesini onlara çıkarsa ya...
Başka bir dünya yok, gidemiyorum…
Varlığın yanına hapsediyor beni, sana olduğun yere.
Ben, sende kaybolmuşum
hissindeyim.
Gidemiyorum, kalamıyorum, baş
edemiyorum, teslim olamıyorum.
(Yukarıda görmüş olduğunuz son dört fotoğrafı Göksel'in Gidemiyorum adlı şarkısına ithaf ediyorum.)
Gülru akşam yarım kalan
konuşmasını tamamladıktan sonra, Gülfem’in odasının temizliğine girişir. Sanki toz almıyor da
makyaj masasının boyasını kazıyor. Hırsını mobilyalardan aldı. Hırsından süre
gelen fevri davranışları, Gülfem’in çizimine su dökene kadar devam etti. Panikle
kâğıdı da yırtınca karaları bağladı. İmdadına tabii ki Ömer yetişti.
Kırılan gururu ile cesaretinin yerine gelmesini sağladı. Toz almaktan ellerinin
başka işlevleri yerine getirebileceğini unutmuş haldeyken, Ömer ona bunu hatırlattı.
Ömer sadece kırılan gurunu veya cesaretini geri vermedi. Mesleğini hatırlatarak
kendine gelmesini sağladı. O şevkle sabahlayıp Gülfem’inkinden daha iyi bir
çizim ortaya çıkardı. Başarabildiği için küçük bir çocuk gibi sevinçliydi.
Ömer’i aramayı da ihmal etmedi. Dün yaşanan aksiliğin telafisini yaparak Gülfem
Hanımın karşısına çıktı. Gülfem’in söyleyeceği tek şey “güzel olmuş, eline
sağlık” olması gerekirken, önemsiz bir eskizmiş gibi davranması Gülru’nun
hevesini kursağında bıraktı. Nereden bilsin çizimini beğenip, kendisininmiş
gibi üzerine konacağını? Hâlbuki Gülru sayesinde çizimini revize etmekten
kurtulmuştu. Maalesef Gülfem kişiliğine sahip olanlar bu gibi egoizm
tutulmasını hep yapıyor. Atölyeye geldiklerinde Gülrui 8B çizim kalemlerini ararken
Gülfem’in çizimini beğenmiş ve çalışmasına katmış olduğunu gördü. Görmesi iyi
oldu, bir adım daha kendine gelmesini sağladı. Gülfem Hanımı yalan söylemişti. Peki bu yalanı neden söyledi? İhtiyacı mı vardı? Bunun cevabı yalnızca hırs olabilirdi.
İlk defa bir kağıdı birlikte tutuyorlar. Bu manzaraya alışmamız lazım.
Rahmetli Coco mezarında ters dönmüştür.
Elim kaçtı Gülfem Hanım. Biraz cep, biraz da çapraz askı ekleyiverdim.
Mert’in, Gülru’yu takmaz
halleri Gülru’nun canını sıkmış olacak ki en sonunda isyan bayrağını çekti. Ben
olsam daha ikinci tartışamayı beklemeden bırakmıştım. Beyimiz yine, duruma kendini
katıştırmadan zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalıştı ama bu defa, afrası da
tafrası da boşa gitti. Külhanbeyi davranışlarının Gülru’yu ondan sür'atle
uzaklaştıracağını öğrenemedi. Gülru’nun çekim alanına yakın Ömer Hekimoğlu gibi
bir rol model varken, Mert’in hiç şansı kalmadı. Duygularının farkına vardı. Okumamış, nerede nasıl
davranacağını bilmeyen, patavatsız ve saygısız birini kim ne yapsın? Öfke
kontrolü bile yapamıyor. Konuşamıyorlar ki.
Konuşturmuyor. Konuşturmadığı için de paylaşabilecekleri ortak konuları
olmuyor. Varsa yoksa Mert paşamızın kıskançlık krizleri.
O yüzük parmağa takılacak, bana atar yapma!
Beni sıkma Mert, bu son uyarım.
Tahammül gücümü zorlama Gülru!
Ben görünmez değilim! Ne Ayşe'yim, Ne de Fatma.
Ömer’in unuttuğu detayı Gülru
hatırlıyor. Bu vesile ile Ömer’e hatırlatıyor. Gülfem’e şu an için her ne
kadar kırılıp, gücense de doğum gününü unutacak haddeye gelmedi. Yarın akşam (6
Eylül) Gülfem Hanımının doğum günüydü. Hoş bir incelik yapmak istiyordu ama tek
başına olmazdı. Bu iş için en kıdemli ve vasıflı olan biri varsa o da Ömer
beydi. Ömer Bey sizin arzunuz benim
emrimdir, misali Gülru için her şeyi yapmaya hazırdı. Gülfem, doğum gününü Ömer’le baş başa
kutlayacağını düşünürken hayal-i hüsrana uğradı. Sandığından daha çok kişilerdi.
Partiyi Gülru’nun organize ettiğini öğrenince yüzü iyice düştü. Teşekkür etme nezaketinde dahi bulunmadı. Gülru partiye yalnız
gelmemişti. O, herkes için sürpriz bir isimdi. Gülfem bile tahmin edemezdi.
Cihan tüm savunmasız haliyle partideydi. Kalabalıktan başı dönüyor ve
titriyordu. İki gün önceki o küçük kız, kabuklarından sıyrılarak genç bir
kadına dönüşmüştü. Göz kamaştırıyordu. Gülfem kıskanmakta haklıydı ama
artık bir kere gözünü açtı. O göz açıldı mı, bir daha kapanacağını hiç sanmıyorum. Cihan kendi
dünyasında pek iletişime geçmediği için bu gece ona uzun geldi. Etraftakilerin bakışlarından aşırı derece rahatsız olmuştu. Bir anda tekneden denize düştü. Derken hiç tereddüt etmeden Cihan'ı kurtarmak için arkasından Ömer de atladı. Cihan’ın bu tür davranışlarına dokuz
bölüm boyunca görmeye alıştık. Önümüzdeki bölüm gözünü mutlaka Sipahi hastanesinde
açacaktır. Cihan’ın düşmesi, Gülfem ve Gülru cephesinde ne gibi olaylara sirayet
edecek? Yeni bir kaosa sebep olacak mı? Merakla bekliyorum.
Cihan'ın tekneden düşmesi herkes gibi Gülru'yu da etkiledi.
Yoksa bu Cihan'ın bir vedası mı?
Güllerin Savaşı bu hafta iki bölüm yayınladı. Sezon başladığı için yayın akışı da belirlendi. Güllerin Savaşı'nın şansına Cumartesi 20.00 çıktı. Bundan böyle Cumartesi akşamları buluşacağız...