Ayrı iklimlerin çiçekleri
demiştim ben onlara. Defne yerini severse coşup açıverecek bir açelya idi benim
gözümde, Ömer ise dikenleri hem kendi canını hem de Defne’nin canını yakan,
elleri kanaya kanaya o dikenleri teker teker sökmeye çalışan nev-i şahsına
münhasır bir çiçekti. Ve ortak bir habitat kurup bunu ömür boyu sürdürmelerini dilemiştim
artık. Defne de pek çok şey dilemişti aslında; birbirlerine iyi gelmeyi, Ömer’i
yine güldürebilmeyi istemişti. Ne tesadüftür ki ikimizin de dilekleri aynı anda
gerçekleşti bu sefer.
Hatırlayalım, ne demişti Defne? “Konuşmasak,
sussak, böyle dursak. Keşke hiç derdimiz tasamız olmasa, yan yana olsak.”
Hiçbir şey yapmadan sadece yan yana olmayı dilemişti işin özünde. Defne’nin
yerinin Ömer’in yanı olduğu daha evvel defalarca vurgulanmıştı. Hem de bu,
klasik baskıcı maço söylemiyle sunulmamıştı bize, aksine öyle yerinde ve öyle
doğalında söylenmişti ki kimse garipsememiş ve herkes seve seve kabullenmişti.
Hayatla yeniden mücadeleye başlamadan önce Ömer’in yanında güç toplamasını,
dinlenmek durulmak için Ömer’i seçmesini yadırgamayışımız da bundandı işte.
Birkaç gün içinde ise teselli edilenden teselli edene dönüşüverdi. Aynı şeyi
Ömer de rica etti ya. “Biraz böyle dursak? Güne başlamadan buna ihtiyacım var.”
Ah o gönül yorgunluklarının, kafa karışıklıklarının anlık da olsa unutulması,
anın büyüsüne kapılıp gitmeler ne de güzeldir…
Sabahları hemen ayılabilen bir
insan değilimdir ben. Ömer benim gibi değil elbette, sabahın beşinde spor
yapmak için kalkan adamdan söz ediyoruz. Ama o ilk uyanma anındaki uyku
sersemliğinden sıyrılabilmek, kafasının içinde çalıp duran tamtamları biraz
olsun susturabilmek için Defne’nin sıcağına sığındığını hissettim bu sefer ben.
O an için en temel ihtiyacı idi Defne’ye sarılarak, onun da dilediği gibi,
dertsiz tasasız yarınların hayalini kurmak. “İçime
çektiğim hava değil gökyüzüdür.”* Ve bazen tek bir kişi gökyüzünün tüm
ferahlığını ve doğallığını getirir, başucunuza konduruverir.
Dünyanın en huzurlu yeri...
Bizim minik kedicik Defnemiz,
küçükken de bir kabahat işlediğinde, vazoyu kırdığında kaçıp saklanmayı tercih
edermiş meğerse. Çocukluk işte… “Huylu huyundan vazgeçmez diyorsun.” Gülerek ve
işlenen kabahatin bilinciyle karşılanan taş. Demek ki bazı yaralar artık aralarında
hafifletilerek konuşulabiliyor. Geçmişte yaşanan yaralayıcı hadiseleri böyle
gülerek karşıladığımıza göre, bu aşkta en onulmaz yaraları açan Defne-Tramba
işbirliğini(!) de hatırlasak mı Ömercim? Defne de tıpkı senin gibi son derece
müşkül bir vaziyetteyken Tramba onun kapısını çalmış, “Altı üstü bir çizim bu,
kimseye bir zararı da yok.” diyerek aklını çelmişti. Defne’nin senin kadar uzun
uzadıya düşünüp karşı atak kuracak vakti de yoktu zaten. Hoş olsa da, önceden
denediği yolların tamamında çıkmaz sokaklara toslamışken düşüne düşüne varacağı
sonuç gene aynı olurdu. Netice olarak, Eymen’in bahsettiği akıllı insan
kategorisinden, Ömer’e kavuşmak uğruna cumburlop atlamıştı bu istemediği teklife.
Mevcut durumdan çıkışını mümkün kılan bir anahtar olarak görmüştü çünkü.
Taa 10. bölümde Defne ne demişti?
“İnsanlar hayatta gayet dik durabilirler. Ama bazı zorunluluklar onları alıp
hiç istemedikleri karmaşık şeyler yapmak zorunda bırakabilir.” Ömer’in elinde o
işleme ustası gibi, ülkede ve hatta yeryüzünde bu işte uzman tek usta
bulunmasaydı, başka hiçbir çıkış yolu da mevcut olmasaydı, Ömer vicdanına yük
ettiği onca çalışanının vebalini boynunda taşırken Tramba’nın kurduğu tuzağa
karşı ne kadar direnebilirdi? Ömer’in her şeye rağmen sonuçta Tramba’ya
yenilmemiş olmasından dolayı çok mutluyum. Neticede bir Ömer İplikçi atasözü
der ki; “Karşındakine göre oyun kurmaya çalışırsan, kendini onun oyununu
oynarken bulursun.” Lakin bu galibiyeti dilerim ki empati yeteneğinin önünü
kesmemiştir. Aslında bir an durup düşünse, kendisinin zor durumundan anında
faydalanan leş yiyici Tramba’nın, Defne’yi de zamanında çok daha kolayca
kandırmış olabileceğini fark edecek. Sude’nin bile(!), iş konusunda kuzu
olduğunu kabul ettiği, temiz yürekli Defne’yi kandırmak Tramba gibi bir adam
için oldukça kolay.
Yazı devam ediyor...