Gölge bu bölüm muadili ile tanışmış oldu. Kuşkusuz iyi ilişkiler kurmak isteyecektir. Sonuçta Ariel’in de dediği gibi “dostun olmayı hakedecek kadar egkstra bir adam.” Doğal olarak petrol işini de bahane ederek Yusuf’u görmeye gitti. Bölümün en sevdiğim sahnelerini bu andan sonra izledim. Ferdinand ve Fehmi arasında geçen diyalog muazzamdı. Özellikle Fehmi’nin cevapları ve vücut dili Ferdinand’a, “hoop hoop karşında yeni bir hanedan duruyor paşam” diyordu. Nitekim Gölge de tamamen sakin kalıp geri adım atarak güçlerine duyduğu saygıyı ve kabulü göstermiş oldu. Fehmi’ye güç gerçekten yakışıyor. Fakat kıskandım doğrusu. Ben sıradan bir aileden gelme, gayet sıradan bir insanım. Hiçbir konuda, hiç bir egkstra ayrıcalığım olmadı. Kötü de olsa adamda öyle bir soy sop var ki 100 yıldan bahsedebiliyor. Elitlik başka şey be karşim.
Bu arada bir yanlışımı düzeltmem lazım. Daha önce Gölge’yi Polat’ın çok üstünde gördüğümü söylemiştim. Yanılmışım. Gölge’nin Babil'i, Yusuf'un da burayı yönetecek olması ikisinin de hizmetkar olduğunu gösteriyor. Bunu Karun’dan emir almasından da anlayabilirdik ama hep özel bir yeri var sanıyordum. Sanırım toplantıya katılmama sebebi de hali hazırda zaten seçilmiş olmasıydı. Yani yüzyıllık bir toplantı büyük bir “reset”den ziyade durumu belli olmayanların durumlarını netleştirme hareketiymiş. En azından bir kısmı bu şekildeymiş. Daha sonradan aralarında ne yaptılar, ne konuştular bilmiyoruz tabii…
Polat’ın ölümünü sandığımdan daha sakin karşıladı Asya ama Karun karşısında yüzünde yine güller açıyordu. Bu ikisinin gerçekten farklı bir diyaloğu var. Fakat Karun’un bu seferki isteği Asya için pek hoş değil. Yusuf’un içlerine saldığı fitne için teeee Rusya’ya gidip araştırmalar yapacak. Çıkan sonuca göre ya Yusuf ağır bedel ödeyecek ya da Rusya’da hanedan değişecek ki Rus Hanedanı’nın da hiç kolay lokma olmadığını öğrendik.
Pusat: Ayıp olmasın diye soramıyorum ama benim şafak kaç acaba yaaa
Tabii ki Yusuf’un hayatındansa Asya’nın suçu Rus hanedanına yıkacağına emindik ama Tilki Andrei, Asya’nın işini hiç de kolaylaştırmayacaktır. Bu ikilinin teması beni keyiflendirdi doğrusu. Nasıl bir işbirliği, çatışma olacak çok merak ediyorum. Rusya ile haftalardır yaşanan krizden sonra Vadi aklı da çarkı yavaş yavaş kuzeye doğru çevirmeye başladı. Gelecek haftalarda kuzey rüzgarları sert eseceğe benziyor.
Herkes Yusuf hakkında konuşadursun Yusuf yine operasyonlardaydı. Polat’ın öldüğünü duyunca Öktem’in verdiği tepkiye kızsam mı üzülsem mi bilemedim. Sadece şunu biliyorum ki herkes gerçeği hakeder. Öktem gibi adamlar ise karşısındakini kuklaymış gibi kullanmayı sever. İşte bu yüzden Yusuf’un Öktem’e yüz vermemesine sevindim. Yatacak yerin yok Öktem! Polat’ın yerinde olsam kallavi bi hastane faturası da yollardım.
Yusuf’un kafasında kurduğu planı duyunca emin oldum. Bu çocuk Polat Alemdar’dan başkasının olamaz. Bu iki karakter baba-oğul olabilir ama bu kadar da benzemez ki yahu. Yusuf resmen copy-paste bir kader yaşıyor. Smith’e çektiği ayarın etkilerini gerçekten merak ediyorum. Levent Sülün çok sevdiğimiz bir oyuncu. Umarım diziden ayrılmaz. Az görüyoruz ama hiç görmemekten iyidir. Bu arada Smith’in neyden şüphelenip bilgisayar odasına gittiğinin cevabı bende de yok sevgili okur.
Eeeeee İstanbul nasıl anlat hele...
Memiş Komutan gerçekten yüreğimize dokundu. Peki neden dokundu? Çünkü çok kısa da olsa tanıma fırsatı bulduk. Ses tonunu, vücut dilini gördük. O yüzden diğer Siyah Sancak askerleri bir tarafa, Memiş Komutan ayrı bir tarafa geçti. Üzüldük… Arada sırada vatan için, "üzerinde sevdiğimiz insanlar yaşadığı ve yaşayacağı için değerlidir" dediğimde bana karşı çıkan yorumcu arkadaşlar oluyor. Vatan, bağ kurduğumuz Memiş Komutan’dır arkadaşlar. Bağ kuracak bir unsur kalmadığında vatan da anlamını yavaş yavaş yitirir. O yüzden vatan için ölmek kadar yaşamak ve yaşatmak da değerlidir.
Genel itibariyle geçen haftaki bölümün yanında bence hafif kalan bir bölümdü. Her şeyden önce Polat yoktu. Son sahneyi dikkate almıyorum. Geleceğe dair soru işaretleri bırakmak istemişler ama tempoyu düşürünce merak da insanı o kadar sarmıyor. Kurtlar Vadisi Pusu’nun, tempo problemine artık bir çözüm bulması şart. Ben mevcut durumun yeni normalleri olduğunu kabullenmek istemiyorum. Çünkü Kurtlar Vadisi Pusu böyle bir dizi değil. Bunu zaten ben kabullensem de yapımın kabullenemeyeceğini biliyorum. Bir aksaklık, bir sorun demeyeceğim. Adını koymayacağım ama inkar edilemez şekilde açık ki bir şey var. Vadi umarım o şeyin çözümünü çok kısa zamanda bulur.
Bu fotoya "foto altı" bulamadım :(
Kurtlar Vadisi Pusu 282. Bölüm'de Fehmi - Ferdinand görüşmesinden sonra sadece bölüm finalinden keyif aldım. Yasin Komutan ve Pusat’ın Gölge’yle girdiği sıradan bir çatışma yine Ertan Saban’ın “Yasin Komutan, bayılırım!” repliğiyle tatlı bir hale geldi. Bir seyirci olarak Gölge’nin bu ufak dokunuşlarına o kadar çok ihtiyaç duyuyorum ki bir yorumcu olarak “Gölge çapında bir adamın ikide bir çatışmada ne işi var?” sorusunu sormuyorum. Son sahnede Cahitler'in rahat rahat otururken Gölge’nin yaşadığı haberini Pusat’dan almaları gerçekten güzel bir bağlamaydı. Fakat aksiyonu haftaya...
Yaklaşık 1.5 senedir Pusat’a doyamıyoruz ve gördükçe görmek istiyoruz. Bu bölüm nihayet sahneleri yeterli düzeydeydi. Bakın bu da güzel bir şeymiş. Bunu da haneye ekleyelim. Askerlik yakıştı. Çakı gibi oldu diyeceğim ama adamın adı Pusat’ken çakı benzetmesi küçümsemeye giriyor. Yasin Komutan ile tatlı-sert ve samimi ilişkilerini şimdilik çok beğendim. Mayın şakası hem Pusat’ın psikolojisi için gerekliydi hem de komikti ama bu karakterin kaderinde talihsizlik var. O mayın patlar, bizim Pusat daha çatışamadan gazi olur diye de korkmadım değil. Anlaşılan o ki Pusat, Yasin Komutan’ın yanına verilirken gelen yorumların aksine daha da ortaya çıkartılmaya çalışılmış. Güzel olmuş. Yasin Komutan’ıma da böylesi bir silah arkadaşı ve paslaşacağı bir dost lazımdı.
Son olarak Memiş Komutan'ın türküsü evet güzeldi arkadaşlar.
Haftaya görüşürüz.