Derler ki insan sevdiği birisini
kaybedince, Allah onun kalbinde kırk tane mum yakarmış. Bu yanan kırk mumun
sıcaklığı öyle acıtırmış ki, insan dayanamazmış ve Allah her gün bu yanan
mumlardan bir tanesini söndürürmüş. Kırkıncı mum hiç
sönmezmiş kaybedilenin acısını ve yokluğunu unutturmamak için.
Cemre'nin kalbinde kırk mum yanmıştı, Gökhan’ı
kaybettiği gün. O balonla birlikte Cemre'nin kalbinde tek bir mum kaldı. Gerisi
söndü. O tek mum hiç sönmeyecek ama kırk mumun verdiği acıyı da vermeyecek. Hem
ne demiş Nazım Hikmet "en fazla bir yıl
sürer/ yirminci asırlarda/ ölümün bile acısı.” (Ben şiir sevmem mi demiştim,
unutun gitsin :))
Yılbaşı bölümünde yazıp yazmadığımı bilmiyorum ama
Gökhan’ın Cemre’ye hediye vermemesine takılmıştım izlerken. Hediyeyi görmek de
bugüne nasipmiş. Emine Teyze'nin hediyeyi verirkenki hali, gün sayıyorum
demesi ağlamalarından daha çok etkiledi beni. Acı çekmenin tek yolu ağlamak
değil. Herkes farklı yaşar acısını. Mesela ben deniz kıyısına gidip avazım çıktığı
kadar bağırmalı, içimde ne var ne yoksa dalgalara dökmeliyim. Emine Teyze acısını sabrederek, büyük
buluşmayı bekleyerek çekiyor. Ne yalan söyleyeyim gözyaşından gerçekten
bunaldım. Böylesi daha anlamlı…
Hayal Gökhan’ı görmek ne kadar güzel olsa da uzaması
Cemre için kötü olacaktı. Bu yüzden şu Toprak'ı bunalımdan çıkaran psikologun Cemre ile ilgilenmesi iyi oldu. Gökhan’ı değil, kalbinde ve aklında yaşattığı
Gökhan’ı görüyormuş Cemre. Psikologun dediği gibi Gökhan’ı serbest bırakması
gerekiyordu. Balonun üstüne Gökhan’ın ismini yazıp gökyüzüne bırakmasını psikolog mu söyledi bilmiyorum ama güzel bir fikirdi.
Küçük Gülcan çok tatlı değil miydi? Çocuk oyuncuyu çok
sevdim. İnşallah tek bölümlük girmemiştir. Annesinin ölümünü kabullenmeyen,
süper güçleri olduğuna inanan bir çocuk ve ölen sevgilisinin hayalini kuran
Cemre… Bu ikisinden daha iyi kim anlayabilirdi ki birbirlerinin hallerini? Gülcan'a ölümü kabullendirebilecek tek insan Cemre idi. Gökhan ile birlikte Gülcan'ın annesinin adını da gönderdiler gökyüzüne. Yalnız şunu söylemek
istiyorum. Cemre Gökhan’ın adını pembe balona yazmıştı ve iki balon bırakmıştı.
Gökhan’ın adı yazılı balona bakarken yavaş yavaş yok olmasını çekmişsiniz. Çok
da güzel bir fikir olmuş. Ama kardeşim niye görüntüde balon sarı? Balonun
rengine takılıp sahneleri kaçırdım ama ben.
Tahtaya vurun nazar değmesin. (Demire vurunca sekiyor diyorlar doğru mudur?)
Güney’in Meral’i görmesinden memnunum. Songül'ü bir
nebze anladı galiba. Bilen bilir onların ilişkisinde Songül'e kızdığım çok
zaman oldu ama “Bir tartışma varsa ortada mutlak haklı yoktur” demişler. Doğal
olarak ne Songül sonuna kadar haklı ne de Güney. Meral’i gören Songül’ün Seher’in evine gideceğini
tahmin etmeyen var mıydı? Evet, arkadaşlar ben de sizin gruptanım hiç
şaşırmadım. Seher'e söylediklerini aylar önce biri Kader’in annesine söylesin,
uzun uzun tiratlar atılsın, kadın üzülsün istemiştim. Ama Banu bunlardan
anlayacak bir insan değildi. Seher ise iyi biri ve çocuğuna yaptıklarından
pişman olduğu için Songül’ün söyledikleri balyoz etkisi yarattı resmen. Çünkü
Seher alışkın olduğumuz gibi kendini savunmak için kızına çamur atmadı!
Songül “biz hayvan mıyız? İstediğin zaman al,
istemediğin zaman kapını önüne koy” dediğinde şunu düşündüm. İnsan bir hayvana
bile bunu yaparken düşünmeli. Kaldı ki kendi evladına bu zulmü reva görmek
nasıl bir şeydir? Seher’in nedenlerini biliyorum. Ama ben de Songül gibi hiçbir
şeyi bilmiyor olsam bu tepkiyi verirdim. Bu söz iki kişiye söylenmişti bana
kalırsa. Biri Seher'e hiç şüphesiz… Ama ben, altında yatan “Güney gör ve anla.
İşte bu yüzden sevginden emin olmak istiyorum.” diyen Songül'ü duyar gibi
oldum.
Bu soğukta denize atlamaya çalışan Güney aşkını
yeterince ispat edemediğini düşünmüş olmalı ki gelen geçen herkese aşkını
haykırdı. Ay ne tatlı filan yazmak isterdim gençler ama benim mizacım sert
benden en fazla "güzeldi" gibi bir laf çıkar sanırım. :) Songül’ün utanmaması
hatta bu jeste memnun olması ise ne kadar çok yol aldıklarının bir kanıtı
aslında. İlk bölümleri düşünsenize Güney böyle bir sululuk yapacak ve Songül
sevinip boynuna sarılacak çocuğun. Size biri bunu söylese inanır mıydınız? Dizi
bu inanırdım demeyin hani gerçek olduğunu varsayarak soruyorum.
İki haftadır ısrarla üstünde durduğum ve SonGün
tayfanın sıklıkla dile getirdiği Songül Güney sahnelerinin azlığına el atamaya
karar vermişler sanırım. Bazı bölümlere kıyasla Songül ve Güney’in sahnesi
fazlaydı sanki. Bunun için emeği geçenlere teşekkürü bir borç bilirim. Devamını
bekleriz demeyi de unutmadan tabii.
Yazı devam ediyor...