Annesine ilk seslenişi, karşı karşıya geldikleri o an, Farah’ın kendini siper etmesi Filinta severlerin kolay kolay unutmayacakları anlardı. Sadece, sevdiği kadını vuran Padre’nin daha yıkıcı bir tepki vermesini beklerdim. Bir de artık Padre’den daha iyi hatun tavlama numaraları bekliyorum. Öyle anasını babasını öldürerek hatunun gönlünü kendine düşüremezsin. Kim öğretiyor bunları sana yahu?
Daha önce de Filinta’da aşk sahneleri görmüştüm ama bunlar hep ince ince, hafif bir şekilde verilirdi. Hastane odası geri kalan 43 bölümün acısını çıkartmak ister gibiydi. Hani Farah’ın veya Mustafa’nın birinden birinin bir şekilde açılacağını tahmin ediyorduk ama ufacık odada bir aşkın ve tüm mağdurlarının aynı anda toplanması muazzam bir şeydi. Kadı Gıyaseddin’i öldürmesine de bir şey demiyorum ama aklındaki şüpheye rağmen hala bu kadar net bir şekilde Yüceler Meclisi’nin yanında olmasaydı odada en çok Padre’ye üzülürdüm.
Sevdiğin hatun hasta yatağında yatıyor ve bir başka erkeği, can düşmanını sayıklıyor. Onu sevdiğini söylüyor. Yetmiyor can düşmanın da karşılık veriyor. Vallahi ölümden beter. Açıkçası ağzım açık kaldı. Bir anda her şeyin ortalığa dökülmesini eminim kimse beklemiyordur. Bütün bunları duyan Leyla’dan bile daha çok şaşırmış olabiliriz. Zira Mustafa’nın Leyla’nın peşinden gitmemesine de şaşırdık. Artı bir şaşkınlık yani…
-: Gel bi konuşcaz gel sen gel.
Açıkçası başta "böylesi yavaş yavaş gerilimi yükseltilen bir aşkı bir anda patlatmak bir sürü konuyu ziyan etmek değil midir?" şeklinde düşündüm ama patlayan bu bombadan hasar alanlara bakınca sözümü geri aldım. Kim bilir kaç bölüm alınan hasarların etkilerini yaşayacağız. Padre böyle tutkuyla severken nasıl bir tepki verecek mesela? En çok da bunu merak ediyorum. Leyla zaten evi terk ederek tepkisini ortaya koydu.
Mustafa’nın o gece, dışarıda Ali’yle dertleşmesine neredeyse hüzünlenecektim. Ne yazık ki “ben demiştim”in verdiği haz daha ağır bastı. Bıçak Ali’yi hep severdim de bu sahnede ayrı bir sevdim. Filinta ekibini sosyal medyadan da takip ediyorum ve birbirlerine karşı “adam” kelimesini bir sevgi ifadesi olarak kullanıyorlar. Vallahi Bıçak Ali adammış adam! Hiç eğilip bükülmeden güzel güzel “evet sen başından sonuna hatalısın kardeşim” dedi ve tabii benim yağlar eridi!
Sen “göynünü" şimdi anlatıyorsun da bizi bilmez mi sanıyorsun Mustafa? Senin hatan sevmediğin halde evlenmek değildi. Senin hatan Kadı Gıyaseddin’i tanımamaktı. Bak, babanı tanımıyorsun diyorum daha nasıl ağır konuşayım… Kadı Gıyaseddin o kızı mutsuz edeceğini bilse izin verir miydi bu evliliğe sanıyorsun? Bu ne muhteşem ego yahu. Paşama Leyla feda olsun. Leyla kim ki? Dimi? İşte şimdi öyle kara kara düşünür, kendinle yüzleştikçe canının acısından duramazsın.
Bu kafayla na böyle kalırsın bir başına.
Neymiş? Elinde Kadı Gıyaseddin’in kanı olan birine Paşamın gönlü düşemezmiş. Bak hala Leyla’yı düşünmüyor. Yakalanmasa yıllarca kızcağızı böylesi bir sevgisizliğe mahkum etme hakkını kendinde görüyor. Leyla’ya yakalanıp böyle çiçek gibi açılmadan daha kaç saat önce onun gözlerine bakıp, “Leyla sana olan sevgimden şüphe duyma sakın” dedin acaba? Valla Mustafa elinde Kadı Gıyaseddin’in kanı olan birine gönlünü düşürmemenin yolu Leyla’nın hayatını karartmaktan geçmiyor karşim. Delikanlı adam “düşürmem arkadaş” diyorsa yalnız kalır gene de düşürmemeye çalışır. Başkasını kullanmaz. Sinirden aynı şeyleri tekrar tekrar yazar oldum ama hala kalbinde acı çekmeni istiyorum Mustafa. Gece gece iki dertleşmeyle beni hemen yumuşatamazsın. Hayır!
-: Bir de utanmadan deftere "sansar" yazmış terbiyesiz herif.
Kendisinin listedeki son isim olduğunu bilen Cemil’in yine de Padre ve Yüce Efendi ile aynı odaya girme cesaretini takdir ettim doğrusu. Listeyi sorunca Padre’nin “akşam söylerim” cevabı resmen Cemil’in zekasına hakaret. Oysa o Boris’in tornasından çıkma bir kötü. Tam takır hazırlıklarını yaptı tabii ki fakat ne yalan söyleyeyim gözünü Yüce Efendi’ye dikmesini beklemiyordum. Boris’i anlarım. Daha ilk dakikadan konseyde iki numaralı adam olduğunu göstermişti ama Cemil’in konsey üzerinde bu ağırlığa sahip olduğundan emin değildim. Adam kendine güveniyormuş. Bir mektup uçur Mustafa’ya o işleri koysun yoluna… Mustafa da şaka maka Yüceler Meclisi aklı tarafından az kullanılmıyor. Neyse… Şimdi Cemil ve Padre karşı karşıya ki bu beni gerçekten heyecanlandırıyor. Umarım kimse ölmez ama bol bol çatışırlar.
Mustafa, Cemil’den haberi alır almaz soluğu Kenan Efendi’nin mekanında aldı ama kuş uçtu beybi. Yüce Efendi bu satışı ne kadar bekliyordu tartışılır ama panik içinde acele etmesini görmek paha biçilemez! Mustafa’nın gizli geçidi bulmasını umarken yıllar önce Kurtlar Vadisi Pusu’da Aslan Akbey’in “iki kişinin bildiği sır değildir” diyerek Duran Emmi’nin kafasına sıkmasından sonraki en büyük yerli dizi şokumu yaşadım! Yüce Efendi, “en yetenekli talebemsin. Baş eserimsin sen. Bundan sonra görev sende.” derken o kamera nazı nasıl ağır geldi nasıl! Kimdi o?! Dizi üç dakikalık ara verdiğinde dahi hiçbir ihtimali düşünmek istemedim. Sadece o üç dakika bitsin ve göreyim istedim. Twitter’de haftaya kalmaz inşallah yorumuna denk geldiğimde ancak saati fark ettim ki ben Filinta’da dahi az sayıda da olsa saati kontrol ederdim.
O upuzun üç dakika dolduğunda Leyla’yı görmek… Nasıl anlatılır ki bu his? Sanırım bende bir sorun var. Şok olmam gerekirken tepeden tırnağa müthiş bir keyif deryasına düştüm diyebilirim! Karakter şok edici evet ama hareket öyle şık ki bunca bölümdür bilmediğimiz bu gerçeğe hayret etmek yerine tüm beyin hücrelerim benden bağımsız bir şekilde bu gelişmeden müthiş bir haz almaya karar verdi. Hele o gülümseme yok mu! Sonunda Miss Smile’ın hakkını verdin Asena Tuğal. Gülümsemesi hep sevimliydi ama bu gülümsemede birini bile açıklamaya mecalimin olmadığı binbir anlam vardı.
Sen önce arkanı kolla tıtlım.
Halen geçmişi didik didik edecek kafa sakinliğine sahip değilim ama gelecek inanılmaz heyecanlandırıyor beni. Evine dönecek ve emir geldiğinde Mustafa’yı öldürecek. Bu bir Hitchcock gerilimidir ve insanı mahveder. Gerilim filmlerinin üstadı Hitchcock’a “gerilim nedir?” diye sormuşlar. Hitchcock, “ailece yemek yenilen bir masanın altına saatli bir bomba koyarsınız. Seyirci o bombanın orada olduğunu ve patlayacağını bilir ama karakterler bilmez. Gerilim budur.” demiş. Biz biliyoruz, Leyla biliyor, Hitchcock dünyasına hoş geldin Filinta Mustafa… Unutmadan buradan Ülhak Albayrak’ı da tebrik edelim. Benim hafızamın azizliği unutmuşum, geçen bölüm yazılarından birine yaptığı yorumda Leyla’nın Yüceler Meclisi’ne çalıştığını tahmin etmiş ama ben ihtimal vermemişim. Helal ve selam olsun.
Bölüm bitince Twitter’den Leyla savunucusu olduğum için şakalı tweetler geldi. Siz de “Bak savunduğun karakter nasıl biri çıktı?” Diyebilirsiniz. O yüzden şimdiden şuraya kısacık bir savunma bırakayım. Öncelikle Leyla hala Mustafa konusunda haklı. Bu gelişme bir şeyi değiştirmez, Mustafa’yı aklamaz, Farah ile olan aşklarını da kutsamaz. ..Ve müjdemi isterim, önceleri haklı olduğu için yanında olduğum Leyla’ya şimdi hayran da oldum. Zaten kötü karakterleri genelde hayran kalırım. Bu da benim zaafım herhalde. Leyla’nın hikayesine başından itibaren bakıp da nasıl hayran kalmayacaksın ki yahu? "Leyla galp ben" diyorum başka da bir şey demiyorum.
-: Yeni senarist gelmiş. Hakkında ne biliyorsun??
Alican Yaraş bir geldi pir geldi. Açık konuşacağım. Altuğ Küçük Filinta’sından sonra Ömer Genç bayrağı fevkalade devralmıştı ve sarsıntısız, kaliteden ödün vermeyen bir geçiş ve ilerleme sağlamıştı. Ömer Genç’in de ayrılacağını duyunca gerçekten üzülmüştüm. Bu arada Ömer Genç’e de buradan veda edelim. Ranini’nin deyimiyle ferah feza işler dileyelim. Gerçekten güçlü bir kalem. Ömer Genç’in ayrılmasına üzülmüştüm zira bu kadar kısa sürede şansımızın bir kez daha yaver gideceğini hiç sanmıyordum. Seversiniz, sevmezsiniz ama ortada deli rating alırken senarist değişiklikleri ve birkaç yanlış kararla aniden final kararı almak zorunda kalan Kiraz Mevsimi gerçeği var.
Bölüme başlarken tüm bunların getirdiği bir tedirginlik vardı. Fakat Alican Yaraş, Ajan Smith ordusu görmüş Neo gibi seyirciye daldı! Dağıldık resmen. Bu durumdan da inanılmaz mutluyum. Her bölüm bize bu kadar ardı ardına bombalar patlatmasını beklemiyorum ama işlerin kötüye gideceğini de sanmıyorum. Nerden mi biliyorum? Çıkarttığı karakterler arası çatışmalardan biliyorum. Konuları bangır bangır işlemesinden biliyorum. Konu sıkıntısı olan adam ocağın altını kısardı. Çok şükür Filinta hiç öyle bir senaristin eline düşmedi.
-: Ya noolcaaadııı?
Ayrıca yaptığı ufak değişikliklerin ne kadar da doğru olduğunu görüyorum. Bıçak Ali üstünde bu kadar durması elbette çok güzeldi ama Mustafa’yı ona yaklaştırması hikayeye nefis bir dokunuştu. Kaç bölümdür dilimdeydi ama bir türlü yerini bulup yazıya iliştiremiyordum. Ali sürekli “kardeşim” diyerek Mustafa’nın ağzının içine bakarken Mustafa’da hep ufak bir mesafe seziyordum. Bu bölüm tekrar tekrar sarılmaları, dertleşmeleri bu adamların kardeş gibi büyüdüğünü sonunda hissettirdi. Ayrıca Filinta Mustafa pek az gülüyordu. Hatta gülmüyor, sadece hafifçe gülümsüyordu. Ali Can Yaraş, Mustafa’nın yüzüne kocaman bir gülümseme kondurdu. Böylesi çok daha güzel oldu. Mizah zaten hep vardı ama bu kadar yoğun ve tempolu bölümde yine de bunu arttırmayı eksik etmemişler.
Şimdi, Filinta’da gerçekten bazı değişiklikler olacak ama bu korktuğumuzun aksine özünü kaybetmeden olacak. Daha derin ve çatışmalı aşklar izleyeceğiz, daha çok güleceğiz ve bangır bangır ilerlemeye devam edeceğiz. Bu ekibe bayılıyorum!
Haftaya görüşürüz.
Not: Sanırım Filinta için yazdığım en uzun yorum oldu. Her hafta bu kadar uzun olmuyor korkmayın. Bu seferlik böyle. Elimden kaçtı da diyebiliriz.