Yanlış alarm! Bizim mekanı patlatmamışlar ama alçaklar nereleri nereleri patlatmışlar. Telgrafhane, kışla cephaneliği ve bir kahvehane neredeyse eş zamanlı patladı. İkisi Padişah’ın mekanı, biri muhaliflerin mekanıydı. Dolayısıyla kafalar herkeste karıştı. Bölüm de zaten bu karışıklık üzerine kurulmuştu. Her ne kadar seyirci olarak safımız belli olsa da bizi dahi bu kaosun içerisine çekmek istediler. Başarılı da oldular.
Bu durum bana 80 öncesinde anlatılan, aynı silahtan çıkan kurşunla sabah bir solcunun akşam bir sağcının vurulmasının meşhur hikayesini hatırlattı. Filinta’da özellikle bu bölümde nedendir bilmem sık sık kendi döneminden sonraki zamanlara atıflar gördüm. Belki de daha ilk dakikalardan 80’lere ışınlanınca kafa o şekilde çalışmaya başladı. Bilemedim vallahi.
Filinta özel bir iş diyoruz. Çünkü kalitesini her daim hissettiriyor. O kısacık dolambaçlı Moskova gezintisi “vay vay vay arkadaş ben ne izliyorum böyle” dememi sağladı. Şüphesiz buna benzer şeyleri başka yapımlar da deniyor fakat Filinta bunları o kadar kusursuza yakın yapıyor ki dillendirmemek ve tebrik etmemek mümkün değil.
-: Sen hiç korkma ben o Rusların hepsini şap şap şaplatıcam gel hadi içeri dışarısı soğuk.
Mustafalar “İngilizler yaptı” derken işin altından Ruslar çıkması gerçekten hoşuma gitti. Olması gereken de buydu zira o yüzyıl boyunca en büyük belamız, Ruslar ve onlara karşı sürekli kaybedilen savaşlar oldu. Dizide Rusların daha fazla ağırlık kazanmaları gerekiyordu. Hoş Filinta bize hep “devletler o kadar önemli değil. Aslında tek bir güç var” diyor ama bu pencereden döneme ve Osmanlı’ya bakmak ufkumuzu daraltırdı. Her zaman yeni pencerelerden yanayım.
Rus temsilcisi de Yüceler Meclisi’nin adamı çıktı ya ben daha bir şey demiyorum. Demek Rusya büyük bir devlet olmasına rağmen henüz "ana" sıfatını hak etmemiş. Ana olsa evladını tanırdı. Sıfırdan bir plan kurmak yerine kurulmuş bir planı manipüle ederek sonuçlarını lehine çevirmekten daha sinsice bir şey düşünemiyorum. Ruslar kendi çıkarları için kendilerince güzel bir plan kurmuş. Yüce Efendi durur mu, o da yapıştırmış manipüleyi...
Fener'in maçını yine öğlen 4'e mi almışlar?
Kuşa bak taktiği mi? Cambaza olmasın o? Hayır o kadar insan niye kuşa baksın? Vallahi güldürdün Mustafa, ama tespitin doğruydu. Mustafa her bölüm giderek daha da fazla dizinin deyimiyle beynelmilel düşünmeye başladı. Ölmez de yaşarsan Hariciye nazırlığı yolları taştan, sen çıkardın Devlet-i Aliyye’yi baştan. Önce delilleri değerlendirmek için usta beye yolladı. Sonra da kendileri ortamı koklamaya başladılar ki zaten buram buram ihanet ve kumpas kokuyordu. Yalnız ben bu yalama mevzusuna çok gülüyorum yahu. Her seferinde bende çalışması azcık sinirimi bozmuyor değil ama elimde de değil. Bıçak Ali sayesinde yine kahkahamız eksik olmadı.
Söz hazır Ali’den açılmışken bu bölüm iç sıkıntısının daha da arttığını gördük. Ali’ye hiç konduramıyorum bu halleri. Özellikle neden Mustafa’yı durdurduğunu ama bir şey soramadığını anlayamadım. Fotoğraf giderek adamı delirtiyor sanırım. Jasmin’den de bir şey çıkmadı ki adam nasıl dolmuşsa gözünden yaş geldi yahu. Hayır, bu kadar doluysan git konuş diyeceğim ama Süreyya’ya inanacağı çizgiyi de geçmiş gibi görünüyor. Demem o ki Ali fena kuruluyor. Uyarmadı demeyin kötü patlayacak.
Dolar ileride çok yükselecek diyorlar acaba Amerika'dan getirtsem mi?..
Efendi Sansar’ın Feriha Nur’a yürümesini anlarım ama Leyla’dan ne istiyor? Mustafa onu Leyla’nın yanında görürse direkt gördüğü yere gömer. Şimdilik Leyla oralı değil ama anlaşılan bu tablolar üzerinden dönen muhabbet bir süre daha devam edecek. Aksi gibi evvelinde Leyla da tabloya takılmış hatta bir de alttan müzik verilmişti. Şimdi biraz zorlayacağım ama o tablo Boris’in tablosu ve bizim Sansar nihayet Efendi Cemil olduğunda Boris’in devrinin kapandığını simgelercesine kocca tabloyu yerinden indirmiş ve öylesine bağışlamıştı. Bugün Boris'le özdeşleşen tablonun tekrar gün yüzüne çıkması hani diyorum… Hoş bu bölüm kötü bir Boris şakası yaptılar bize ama olsun. Bunlar hep ayak sesleridir.
Kadı’nın kadılığı sertmiş ama yüzü güleçmiş ve esasında çok da ince bir adammış. Tamam belki Mustafa ile tekrar irtibat kurmak, onu tanımak için bir bahane aradı ama bulduğu yol son derece incelikliydi. Mustafa, “Leyla’yı al, Şehzade’yi ver” notunu şeref nişanesi olarak duvarına asmalıymış. Ah Kadı Efendi ah! Ben de size katılırdım ama (belki de katılmazdım bilemedim şimdi) aynı not Farah için gelse Mustafa ne yapardı? Bu sorunun cevabını görmeden hiç de öyle notlara falan anlam yüklemem.
Kanka evde durumlar sıkıntılı ya ondan moralim bozuk.
Hani Celal ile Ana arasında bir yüzleşme bekliyorduk ya, meğer o çoktan olmuş. Neden bu sahneyi bir flashback’miş gibi vermek istediler anlamış değilim ama eteklerdeki tüm taşlar dökülmüş. Celal’i ilk defa doğru soruları sorarken gördük. Vallahi keyiften dört köşe oldum şuan bu yazıyı küp şeker formunda yazıyorum. Fakat Celal cevabını bilmediği tek bir soru dahi sormadı ve buna rağmen hala Yüce Efendi’ye hizmete gitmesi inanılır gibi değil. Celal’i orada tutan nedir? O karakterin orada durmasını sağlayan motivasyon şu şartlar altında artık beni ikna edemez. Kaldı ki Ana da Celal gitmeden önce haberini Yüce Efendi’ye uçurdu bile.
Celal ile ilgili şu anda en ilgi çekici şey kuyruğu. Dünya’nın en anlamlı kuyruğu! Kuyruğu kesmesi demek, Sansar gibi hiç sevmediği bir adama rağmen Yüce Meclise tam bağlılığını göstermesi demekti. Kesmemesi demek emirlere karşı gelmek demek ki Celal bunu kendisi için yapabilecek en son adam. Tamam Farah için her şeyi yapabilir ama yüzde yüz kendi kontrolünde olan bir konuda bu tutumu sergilemesi karakter açısından müthiş bir kırılma anı. Artık tüm kafa karışıklıklarını kuyruğunda taşıyacak.
Daha sakalımın tek bir telinde beyaz yok. Hepinizi gömerim hamdolsun.
Padişah’ımız vallahi çok yaşa. Gelene geçene bölüm boyunca ayar verdi. Önce Kenan Efendi ağzının payını aldı ki tavsiye verdiği olayın yaşandığını tarih kitaplarından okuduk. Sonrasında da ilk defa son derece kötü bir şekilde durumu kurtarmaya çalıştı. Yüce Efendi, Padişah’ın zekasını küçümsediği için Sansar’a uyarıda bulunmuş ve “o gözü kapalı bir savaşa girmeyecek kadar akıllı” demişti ama Padişah resmen “Rus kokusu alırsam kafa göz dalarım” dedi. Yüce Efendi’yi anlıyorum ama düşmana saygının fazlası da insanı paranoyaya götürür.
Şeyh Bender, döndürülen dümeni Mustafa'nın anlaması açısından eksik parçaydı ki o da denkleme katılınca problem kolayca çözüldü. Şeyh Bender yaşamalı! Sahne eminim izleyen herkesi şaşırtmıştır. Bir sürü insan, deli bir çatışma ve büyük bir kaos… Vallahi darbe konusunda söylediklerimde çok haklı olduğumu bir kez daha görmüş oldum. Zira Filinta istediğinde kaymak gibi kargaşa sahneleri çekebiliyor.